- Dilde Arınma...!

Adsense kodları


Dilde Arınma...!

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
ayten
Thu 28 May 2009, 09:57 pm GMT +0200
DİLİN AFETLERİ

Dil; insanoğlunun iletişimi için gerekli olan en önemli unsurlardan biridir.
İnsan,dili sayesinde dünyasını ve ahiretini yönlendirir. Şöyle ki, dili ile kendisini meleklerden bile üstün duruma getirebileceği gibi, aşağılardan daha aşağılara da indirebilir. Konuşmalar, mahlukatın en üstünü olan insana yakışır ise, mertebesini Hakk'ın tecelliyatı olan İnsan-ı Kamil seviyesine çıkarır ki, bu durumda zaten düşünen Hakk olduğu kadar,söyleyen de Hakk'dır. Artık o dilde söylenen de sadece Hakk'dır.

Zaten Hakk yolu yolcusuna da Hakk'dan başka söz yakışmaz.

Ancak bunun tam tersi olarak hayvanî nefsin tezahürü olan dil de, akıl almaz ölçüde afetlere maruz kalacaktır.Bu durumda da o beşer'i mahlukat bütün güzelliklerin evi olan gönlünü örtecek ve artık dili, nefsinin adeta aynası durumuna gelecektir.

İşte dilin bu afetlerden arındırılması için, yıllar yılı tasavvuf mekteplerinde müridlerin dilde arınmaları için çaba harcanmış ve eğitimin ilk mertebesi olarak da bu arınma gösterilmiştir.

Bu konuda Kur'anı-Kerim'de;

KAF SURESİ/18: İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözeten yazmaya hazır bir melek bulunmasın.

Kutsal kitabımızda da bahsedildiği gibi, ağzımızdan çıkan her sözün kayıt altına alındığını bizler genellikle unuturuz ve işte tekâmülümüzü etkileyecek en büyük hataları da böylece yaparız. "Söyledim oldu" gibi kolaycı bir prensibin, şuurlu, idrakli konuşmamanın, nefse hizmet eden bir dilin bilincine varabildiğimiz ölçüde tekamül edebiliriz.Çünkü bilinmelidir ki, insan imânı ölçüsünde konuşur. Eğer imânı zayıfsa dünyasaldır, haddi aşar, konuşmalarda gıybet, küfür, kibir v.s gibi unsurlar ön plâna çıkar. Ama eğer imânı güçlüyse, konuşacak yeri, zamanı, konuyu imânının tecellisi olarak tespit eder.

Burada unutulmaması gereken en önemli konu ise, insanın kalbinin ve dilinin imân bağı ile Allah'a bağlı olmasıdır. Aksi ise küfr'dür.

Peygamberimize sormuşlar;hangi amel daha hayırlıdır diye..Herşeyi özetleyen bir cümle buyuruyor efendimiz:
"Dili muhafaza etmek!!"

Nedir bu dili muhafaza etmek, maddeler halinde inceleyelim..
1. BEDDUA .

Beddua, adından da anlaşılacağı gibi kötü dua etmektir. Kişi veya kişilere yapılan kötü dua, insanı şirk batağına sürükler. Düşünüldüğünde görülecektir ki, beddua ederken kişi yada kişiler hakkında bu hüküm verilmiş ve bu hükmün uygulayıcısı olarak da Yüce Yaradan seçilmiştir. Oysa bizler yaradılmış aciz kullar olarak, kişi yada kişiler hakkında onların mahvolması, kahredilmesi, canının alınması, yada akla gelebilecek her türlü belâlara uğratılması konusunda aslâ hüküm verici değiliz. Bahsedilen konularda hüküm yalnız ve yalnız Allah'a aittir. İnanan bir kişi olarak buna kayıtsız şartsız teslim olmak zorundayız.
Oysa, beddua eden kişi, konunun bâtınına bakıldığında, kendisini Allah yerine koymuş ve muhatabının cezalandırılması gerektiğine karar vermiş, bununla da kalmayarak verdiği cezanın uygulayıcısı yani celladı olarak da kendisini yaradan Rabb'ini tayin etmiştir.
Dolayısıyla beddua, görünen anlamıyla kötü dua olarak kalmaz, batını anlamıyla da, Cenab-ı Hakk'ın asla affetmediği şirk batağına insanları sürükler.
Özetle beddua; insanları şirke götüren tek duadır.

2. KÜFR .

Küfr; lûgat anlamıyla örtmek demektir. Kalbi örtmek anlamıyla da anılır. Aslında kalbe ait bir sıfat olmasına karşın, dünyasal anlamda dilde tecelli ettiği için dil bahsinde ele alınmıştır.
Hakk'ı inkar edene ve varlığını örtüp gizleyene de KÂFİR denir. Aynı kökten gelir. Kafirliğin alenî sıfatı ise Küfr'dür.
Küfr; iki ayrı manâda ve iki ayrı başlık altında incelenebilir.

a) Allah'a karşı küfr :Tamamen gönülden kaynaklanır. Gönlünü kapatan örten anlamındadır. Maneviyatı temsil eder.Allah'ın emir ve yasakları hilâfında davranmak ve bu emir ve yasaklara muhalif olmayı savunmakdır. Allah'a şer hükümler koşmak, Allah'lık taslamak v.s gibi örnekler Allah'a karşı küfr'ü anlatır.

b) Kul'a karşı küfr :Gönlün örtülü olmasının sonucunun dile aksetmiş halidir. Dilde söylenen kötü sözlerdir. Dünyasaldır ve pek çok örnekleri herkes tarafından bilinir.

3. YALAN .

Küfr, nasıl manevî anlamı ile kalbe ait ulvî duyguları örtmek anlamına geliyorsa, yalan da manâ olarak gerçekleri örtmek, kapamak anlamında kullanılmaktadır.Bir başka deyişle yalan, doğru ve gerçek olan herşeyin zıt anlamı olarak kabul edilir.
Yalan konusunu da iki başlık altında inceleyeceğiz.



a) Allah'a karşı yalan : Bu konuda öncelikle kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'e dikkat çekmek gerekir.

YUNUS SURESİ /17 : Kim Allah'a karşı yalan uydurandan, veya O'nun ayetlerini yalanla-_
yandan daha zalimdir? Biliniz ki, suçlular asla onmazlar.

YUNUS SURESİ/ 69 : Allah'a karşı yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler.

Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı gibi Allah'a karşı yalan uyduranları Cenab-ı Hakk asla affetmiyor. Peki nasıl Allah'a karşı yalan uydurulur?

Kula karşı yalan; yalan söylenen o kulu aldatmaktır.Hiç şüphesiz ki Allah'a karşı yalan söylemekle Allah asla ve asla aldatılamaz. Burada bahsedilen biraz daha farklı..kolay anlayabilmemiz için şunu söyleyebiliriz; Allah'a karşı yalan; Allah adına yalan söylemektir.

Çevremize baktığımız zaman; Allah'a karşı yalan söylendiğine çokça şahit oluruz. Bunun en basit örneği de; Kur'an-ı Kerim'de geçmemesine rağmen, bize kesin günah olarak öğretilmiş pek çok konuda bulabiliriz.Oysa, bir fiilin kesin olarak günah olabilmesi için, mutlaka Kuran-ı Kerimde bulunması gerekmektedir. Günahların ne olduğuna karar verme yetkisi yanlız Allah'a aittir. Hiçbir kul, Allah adına "bu günahtır" diyemez..Tabi ki peygamberimiz bunun dışındadır. Ama onun da günah dediklerinin kaynağı zaten yine Kur'an-ı Kerim'dir. Oysa islam adına bugün o kadar çok günah var ki, neredeyse yaşamamız bile günah olacak..

Bunu en iyi anlamanın da tek yolu, Kur'an-ı Kerim'deki emir ve yasakları iyi bilmek ve anlamaktır. Kutsal kitabımızın yapılmasını kesin olarak emrettiği, yada peygamberimize tavsiye ettiği her şey bize sevap kazandıracak davranışlardır...Yapılmasını men ettiği açıkca belli olan davranışların sonucu da günahlardır.Daha basit bir mantıkla; Günahlar dışında, Allah rızası için yapılan bütün davranışlar sevaptır.

Kısaca; Cenab-ı Hakkın açık emri olmadıkca, bir söze yada davranışa günah demek veyahut hoş olmasa da mekruh olarak bilinen bir davranışa günah demek, ya da bunun tam tersi olarak, aslında Hakk'ın tasvip etmediği bir davranışı değişik yorumlayarak sevap demek, Allah'a karşı yalan söylemektir.

Kutsal Kitabımızda ise bu konu gâyet net bir şekilde açıklanmaktadır.

NAHL SURESİ /116 : Dillerinizin uydurduğu yalana bakarak " Bu helaldir, şu haramdır" demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler..

ANKEBUT SURESİ /68 :Allah'a karşı yalan uyduran yahut kendisine hak gelmişken onu yalanlayandan daha zâlimi kimdir?Cehennemde kâfirlere yer mi yok?

b) Kula karşı yalan :Dilin büyük afetlerindendir. Bugün her ne kadar toplumumuzda, küçük yalan, büyük yalan hattâ pembe yalan olarak sınıflandırılmış ve her birine geçerli mâzeretler bulunmuş ise de; dinimiz
yalanın hiçbir şeklini kabul etmiyor. Ancak, bundan üç şey müstesna....

aa) Ölmek üzere olan birine yalan söylemek,
bb) Karı koca arasını bulmak için yalan söylemek,
cc) Savaş zamanı askere yalan söylemek...

İşte bu üç konunun dışında dinimiz, yalan ile amel etmeyi asla tasvip etmiyor..
Ve peygamberimizden bu konuda bir Hadîs-i Şerif:

" İki kişinin arasını bulmak için söz getiren yalancı değildir..."

Yalan konusundaki Hadîs-i Şeriflerden başka örnekler:

"Hadis nakletmede, Allah'tan korkunuz..."

" Benim sözümü kullanarak kendi zannınıza ekleyebilirsiniz ama Allah'tan korkunuz ki naklettiğiniz Hadîs-i Kudsi'dir. Eğer ona zan katarsanız, Allah'a yalan ithaf etmiş olursunuz"
4. GIYBET.


HUCURAT SURESİ/12 : "Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinin arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekden hoşlanır mı? İşde bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.

Gıybet; sözlük anlamı olarak çekiştirme, yerme, kötüleme anlamına gelmektedir. Konuya tasavvufî açıdan bakıldığında da mutlaka içinde gıybet edenin "zan"nı vardır (gıybet edenin, gıybet edilenle ilgili bir konuyu aktardığında, mutlaka kendi yorumu, görüşü, ilavesi vardır). Gıybet negatif bir düşünce tarzı olduğundan, gıybet edenin zannı da mutlaka negatif olacaktır. Bu nedenle, yukarıda aktarılan ayet-i kerimeden de anlaşılacağı gibi, gıybetin dînimizde asla yeri yoktur..Netice olarak gıybette zan olduğu, zan ile çekiştirmenin de günah olduğu, bu ayette açıkca belirtilmektedir.

Bu konuda bir Hadîs-i Şerif aktaralım;

Peygamberimizin, Ashab'ı eğitimi esnâsında, ashaba yakın birisi aralarından ayrılmış ve bulunan mekanı terketmiş. Diğerleri bunun üzerine " Şu giden kişinin imânı çok zayıf geldi bize." diye bir yorum yapmışlar. Peygamberimiz de bunun üzerine "Şu anda siz onun etini yediniz" demiş. "Bu nasıl oluyor efendimiz ?" demişler. "Çünkü siz gıybet ederek imânınızı zayıf düşürdünüz, o daha ileri gitti.Çünkü siz onun gıybetini yaparken, kendi imânınızdan güçlü bir bölümünü ona verdiniz, onu desteklediniz, onun imanını güçlendirdiniz, kendinizinkini zayıf düşürdünüz. Bu, ölü eti yemekden daha kötü birşey değil midir?"

NAHL SURESİ /25 : " Kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak taşımaları ve bilgisizce saptırmakda oldukları kimselerin günahlarından da bir kısmını yüklenmeleri için (öyle derler). Bak ki yüklenecekleri şey ne kötüdür"

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'ne öğrencilerinden biri gelerek şöyle der : "Efendim, Muş'ta bulunan Süleyman Efendi Hazretleri sizin için, " Öğrencilerinin getirdikleri hediyeleri kabul eder" demiş. Bizler bunu duyunca çok üzüldük. Sizin gibi birinin gıybetini yapmamalıydı. Herhalde ona gereken cevabı verirsiniz." Bunun üzerine İbrahim Hakkı Hazretleri hemen bir hediye koç alır ve bir kâğıda yazdığı kısa bir mektup ile birlikde öğrencisini Süleyman Efendi'ye gönderir..Kâğıtta aynen şöyle yazmaktadır:
" Bismillahirrahmanirrahim...Efendim duydum ki benim hakkımda söz söylemişsiniz. Bu durumdan çok etkilendim. Benim günahlarımı üstlenip, yerine sevaplarınızı lâyık gördüğünüz için size çok teşekkür ederim ve bunun ifâdesi olarak da hediyemin kabûlünü arz ederim."

5. NEMİLE ( Hoş olmayan şeyleri açmak, açıklamak)

İnsanoğlu akıl baliğ olduktan sonra bilerek yada bilmeyerek birçok yanlışlar yapar." Ben, hiç yanlışsız bir ömür sürdüm" demek mümkün değildir. Zâten tekâmüldeki amaç da, yanlışın yanlış olduğu idrâkine varıldığı anda terkedilmesi ve bir daha o yanlışa dönmemek üzere doğrunun bulunmasıdır.

Çevremizi incelediğimiz zaman; herkesin hayatının belli kesimlerinde yanlışlar yaptığı aşikârdır. Diyelim ki; A kişisi bir zamanlar yanlışlarda dolu bir hayat sürmüş, bunu idrak ederek terketmiş ve Allah'a yönelmiştir. Doğru yolu bulmuş ve o yanlışından tövbekâr olmuştur. Ama B kişi ise, bunu öğrendiği zaman o kişinin mazisinde yaptığı yanlışları konuşuyor, onu aşağılıyor, yanlışları yüzüne vuruyor.

İşte; açıklanması hoş olmayan, kişiyi üzecek, onu rencide edecek bu sözlere NEMİLE denir.

KALEM SURESİ / 10,11,12,13,14 : "Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daimâ kusur arayıp kınayan, durmadan laf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, mütecaviz, günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra birde soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine, mal ve oğulları vardır diye sakın boyun eğme"




6. ALAY


HÜMEZE SURESİ / 1,2 : "Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay haline! O ki, mal toplamış ve onu saymış durmuştur"

HÜCURAT SURESİ / 11 : " Ey mü'minler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lâkaplarla çağırmayın. İmândan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerdir."

Alay etmenin kötü yanları yukarıdaki ayetlerde apaçık ortaya konulmuştur. Genellikle toplumda şakalaşma ile alay etme birbiri ile karıştırılmaktadır. Alay etmede karşı tarafı rencide etmek, küçük düşürmek, zorda bırakmak vardır. Yani alay konusu edilene karşı alay edenin duyguları negatifdir. Ancak şakalaşmak bundan farklı bir olay..Şakalaşmanın niyetinde küçük düşürücülük olamaz, pozitif duygularla yapılan küçük ama komik davranışlar olarak düşünülebilir. Şakanın bittiği sınırı iyi bilmek ve asla alaya dönüştürmemek gerekir.

Bazen insanları dış görünüşleri ile değerlendiririz ki yanlış olan budur. Meczup deriz, deli deriz, saf deriz ama bu bizim değer yargılarımızdır ve yine bizim zannımıza göre doğrudur. Ancak, Allah'ın hangi kuluna hangi şartlarda ne kadar değer verdiğini asla bilemeyiz. Bu sebeple alaya aldığımız kişinin maneviyatı bizlerden çok çok daha fazla olabilir. O Allah'ın sevgili kuludur da biz alay ederek günahımıza bir günah daha eklemiş oluruz. Yukarıdaki ayet-i kerimede bu açıkca vurgulanıyor.
7. LÂNET OKUMAK

Peygamberimiz, " Mü'mine lanet okumak, onu öldürmek gibidir" buyuruyor.

Lanet okumak da beddua etmek gibi, Allah'lık taslamakdır ve şirkdir. Bir insanın canına kıymak, onu öldürmek nasıl günahsa, lanet okumak da o kadar büyük günahdır.


8. MÜSTEHCEN SÖZLER (Edep Dışı Sözler)

Bu konu hakkında uzun uzun anlatmaya hiç gerek yok. Her akl-ı selim insanın iyi bileceği gibi, edep dışı sözler söylemek, inançlı, imanlı, kültürlü bir insana asla yakışmaz.

" Hakk yolu yolcusuna Allah'dan başka söz yakışmaz."



9. TA'N ( Küçük görmek)

Cenâb-ı Hakk, Kur'an-ı Kerim'de,

SAD SURESİ/72 : O'nu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!"

HİCR SURESİ/ 29: Onu düzenlediğim ( insan şekline koyduğum) ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun içiun secdeye kapanın.

Yukarıda yanlızca 2 örnek alınan ayet-i kerim'lerden de anlaşılacağı gibi, insanın yaradılışında Allah'dan bir nüve bir parça vardır. Zaten meleklerin de secde etmesi istenen insan ruhundaki bu lem'a dır. İşde bu sebeple, hiçbir hakikat eri, durumu ne olursa olsun, insanları küçük görmez.
Eğer Yüce Yaradan'a bir aşk ile bağlı isek, onun eserlerine de aynı sevgi ile bakmak, eserlerinde O'nu görebilmek ve yarattıklarına, O'dan olan lem'a sebebiyle ,saygı duymak gerekir.

10.TA'YİR ( Kabahati yüze vurmak)

Çok dikkat edilmesi gereken bir hususdur. İnsanları eleştirmemiz gerekmez çünkü öncelikle kendi muhasebemizi yaparak, kendimizi eleştirmek ve doğruyu bulmakla mükellefiz. Ancak mutlaka eleştirmek gerektiğinde ise, kabahatleri açığa çıkarıcı ve yıkıcı değil, yapıcı ve hayra yönlendirici olmak zorundayız.


ayten
Thu 28 May 2009, 09:59 pm GMT +0200
11. YAKINARAK YÜKSEK SESLE AĞLAMAK

Yakınarak yüksek sesle ağlamak, yaşanılan her ne ise, ona katlanamamakdan doğan ve bu yüzden de Allah'a karşı gösterilen isyandır. Üzüntü anında ağlamamak elbette mümkün değil, ancak bağırarak, dövünerek, sözle ve hareketle isyan ederek ağlamak tamamen İslam dışı bir davranıştır. Bazı yörelerimizde gördüğümüz gibi, ölü başında ağıt yakmak, dövünmek, bağırarak ağlamak buna bir örnekdir. Bu örnek ise islami değil tamamen islam öncesi cahiliye dönemi adeti olarak yapılan bir uygulamadır. Dinimize göre de çok günahdır.


12. MÜNAKAŞA ETMEK

Münakaşa etmek nefs-i emmarenin en kaba görünümüdür. Çünkü münakaşada egoizm vardır, benlik bütün ihtişamıyla ortaya konur. Münakaşada ben bilirim vardır, ben haklıyım vardır, ben doğruyum vardır.
Oysa, tasavvufî terbiyede benlik tamamen yok edilmelidir. Haklı olsan bile başkasına hak vermeyi bilmek, savunmamak, ecrini Hakk'dan dilemek vardır. İslam alimleri bu yolda eğitilirken, "Haklı olanın savunulmaya ihtiyacı yoktur" prensibini gönülden benimserlerdi.
"Eğer gönül mümini isen; kulun sana hak vermesi önemli değildir, önemli olan Hakk'ın sana hak vermesidir" diyen bir gönül eri, işde bu doğrultuda konuşmaktadır.
Güzel ahlâkın en belirgin özelliklerinden biri olan hoşgörü ve sabır, hangi konuda olursa olsun, iddia ve münakâşa etmemekle, insanlardan hak vermesini bile beklememekle ve her davranışın karşılığını yanlızca Allah'dan beklemekle kazanılmaktadır.


13. CİDAL

Konuşmalarda kendi üstünlüğünü ifade etmek demektir. Bazı insanlar ne eder eder konuşulan konuyu kendine getirir yada konu ile kendi arasında bağlantı kurar ve mutlaka neticede kendini meth eder. Başkaları yanında kendi üstünlüğünü mutlaka ön plana çıkarır. Bu dilin en önemli afetlerinden biri olup mutlaka terk edilmesi gereken bir konudur. Çünkü kendini meth etmek kibire girer ki;

NAHL SURESİ/ 23 :Hiç şüphesiz ki Allah, onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir. O büyüklük taslayanları asla sevmez.

İSRA SURESİ/ 37 : Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen ne yeri yaratabilirsin, ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.

LOKMAN SURESİ/ 18: Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş, övüngen kimseleri asla sevmez.

Yukarıdaki ayet-i kerimelerden de açıkca anlaşılacağı gibi, Allah kibirlenenleri ve kendini övenleri asla sevmiyor. Bu konu kutsal kitabımızda bu kadar açıkca belirtildiğine göre, kibirlenmemek, kendini övmemek her müslümana açıkca farzdır. Yani insan, bu emri yerine getirmekle açıkca sorumludur.

Tasavvufi açıdan konuya bakıldığında ise; El Kebr (çok büyük) , Allah'ın sıfatlarından biridir yani Esma-ül Hûsna'da geçen güzel isimlerdendir. İşde bu konuda Cenâb-ı Hakk kendisine ait olan bu sıfatın yarattıkları tarafından kullanılmasını istemiyor. Bunun aksini yapmak, Allah'ın rızası olmadan ona ait olana el atmaktır. Bu sebeple kibirlenmek, övünmek büyük günahlardan biridir.

Samimi mümin; diliyle kendini övmek yerine, hareketleri, tavrı, imanı ve inancı doğrultusunda yaşadığını anlatan davranışları ile başkaları tarafından övülmelidir.

14. BATIL ŞEYLER KONUŞMAK

Bu konuyu en açık bir şekilde, "içki ve zina meclislerinden hikayeler ve fıkralar anlatmak" açıklarsak çok net anlaşılabilir.
İçki ve zina; Kur'an-ı Kerim'de açıkca belirtilmiş günahlardandır. İşde böyle günah meclislerinde bulunmak ve buralardan söz aktarmakla insan, hem kendi nefsine hemde başkalarının nefsine ait günahları ortaya çıkarmış olmaktadır.

MAİDE SURESİ/ 90 : Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikilitaşlar, fal ve şans okları birer şeytan işi pislkdir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz."

91 : Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza kin ve düşmanlık sokmak; sizi Allah'ı anmakdan ve namazdan alıkoymak ister artık vazgeçtiniz değil mi?

NUR SURESİ/ 2 : Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dininde olanlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.



15. HAKKI OLMADIĞI HALDE DÜNYEVİ MAL VE MENFAAT DİLEMEK


Menfaat ,"Haksız çıkar sağlamak" anlamına gelmektedir.

İslami ölçülere göre, emek verilmeyen, güç sarfedilmeyen, yorulmadan elde edilen her türlü maddi ve manevi çıkarlar "günah" kavramı içine girmektedir..Çevremize baktığımız zaman,insanların başta dünyasal menfaatleri, çıkarları için yapamayacakları hiçbirşeyin olmadığını çokca görürüz. Bunlara hayatımız ile ilgili her konudan örnekler verilebilir. Mesela;
Herhangi bir kurumda ünvan yükselmesi yapabilmesi için, hakkı ve liyakatı olmadığı halde, gerek bürokratik gerekse politik güç oluşturmuş kişileri devreye sokarar alınan haklar...
Kendini yoksul göstererek, çevresinden menfaat dileyenler yada çalışma imkanı olupda çalışmadan para dilenenler....
Bu gibi sayısız örnekler verilebilir. Burada önemli olan şey Kur'an ahlâkıdır. Buna göre de; bir müslümanın başka bir müslümandan dünyasal beklentisi olmamalı...Çünkü kuldan değil yanlızca Allah'dan dilenir.Eğer Allah ona rahmetini gönderecekse zaten bir kulu ona vesile kılar.
Genellikle sadaka deyimi dilimizde zenginin fakire verdiği maddi yardım olarak kullanılmakda ise de, bir sufi görüşüne göre Cenâb-ı Hakk'ın kullarına vermiş olduğu bütün nimetler sadaka kabul edilir. Bu sebeple de sadaka yanlızca Hakk'dan istenir.
Hz. Ebu Bekr "Hiç kimseden birşey istemeyiniz, elinizdeki asanız yere düşse bile kendiniz eğilip alınız" demiş.

" İnsanlardan birşey istemek aczi, Allah'dan istemek de ecri artırır."
16. KAVLİ NİFAK

Kavli Nifak; Övgü ve sevgide, sözün kalbe uymaması demektir.

Yani, çıkar yada menfaat için riya yapmak, samimi olmadığı halde övgü ve sevgi emareleri göstermek, daha bilinen terimi ile dalkavukluk yapmak demektir.Nefsine düşkün ve güçlü ins anların çevrelerinde bol sayıda kavli nifak yapanlara rastlanır. Bu tarih boyunca hiç değişmemiştir.
İmam-ı Azâm efendimiz de bu konuda " İnsanların öyle şerli olanları vardır ki, dillerinden sakınmak için ikram görürler" diyerek bu konudaki görüşünü açıklamıştır.
Bu hususda asla müslümana yakışmayan bir davranıştır. Güzel ahlak, ne kavli nifak yapmayı ne de yaptırmayı kabul etmez.



17. İKİ DİL KULLANANLAR

İki kişi arasında ( fitne ve düşmanlık ateşini iyice yakmak için) tarafların mizacına uygun konuşmak veya birinin sözünü diğerine nakletmek veya aralarında besledikleri düşmanlığı teşvik eder mahiyette konuşmak, işde buna iki dil ile konuşmak denmektedir.

Örnek vermek gerekirse; iki insan atıştı, bir olay oldu ve araları bozuldu.3. Bir şahsın birine gidip sen haklıydın o haksızdı, diğerine gidip sen haklıydın o haksızdı diyerek aralarının daha da açılmasını sağlaması ve bu arada birinin öfke ile söylediği negatif sözleri diğerine taşımasıdır. Diğer bir deyişle şer ve nifada aracılık yapmakdır.

HUCURAT SURESİ/10 :Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'dan korkun ki esirgenesiniz.
MESNEVİ'DEN BİR KISSA:
Ayının Sevgisi

" Ormanda bir ayıyı büyük bir boğa yılanı yakalar ve belinden sararak sıkıştırmaya başlar. Ayı can havliyle feryad eder. O sırada ormandan geçen bir adam, ayının halini görür ve kılıcını çekerek yılanı ikiye böler.
Ölümden kurtulan ayı artık adamın peşini bırakmaz. Kendisine yapılan iyiliğe karşılık, adamla dost olmak, hizmetinde bulunmak ister. Adam kaç kere ayıya, peşini bırakmasını söylerde de, ayı vazgeçmez, sadık bir köpek gibi evinin kapısında bekler.
Konu komşu adama:
-Yahu ayının dostluğuna güven olmaz. Böylesinin dostluğu, düşmanlığından beterdir, ne olursa olsun ayıya güvenme, gönder başından....derlerse de, adam:
-Beni kıskanıyorlar, ayı gibi güçlü, kuvvetli bir yardımcım var, üstelik bana sadık, çekemiyorlar. Herhalde aralarında anlaştılar, hep ayının vefasızlığından dem vuruyorlar.
Aynı gün ayı ile birlikde, ormana odun kesmeye giderler. Bir süre çalıştıkdan sonra adam dinlenmek üzere bir ağacın gölgesinde uzanır ve uyuya kalır. Ayı da başucunda bekcilik yapmaktadır....Bu esnada bir sinek adamın yüzüne konar, ayı sineği kovalar, fakat sinek tekrar aynı yere konar.
Ayı bakar ki kovaladıkca, sinek efendisinin yüzüne tekrar konuyor..iyice sinirlenen ayı, sineği öldürmeye kadar verir. Bir taş bulur ve olanca kuvvetiyle taşı, efendisinin yüzüne konan sineğe indirir. Taş adamın suratını parça parça eder.
Aptalın sevgisine inanmamalı ve güvenmemeli "
18. KÖTÜ YOLDA ŞEFAATCİ OLMAK


NİSA SURESİ/85 : Kim iyi bir işe aracılık ederse, onun da o işden nasibi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse ondan onun da payı olur. Allah herşeyin karşılığını vericidir.

NUR SURESİ/19 :İnananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada ve ahirette çetin bir ceza vardır.(Her şeyi) Allah bilir siz bilemezsiniz

İnsanları doğru yoldan çıkartıp, şerr yollara sürüklemek için çaba sarfedenler...Genellikle kendileri o yolda ise adeta suçlarına, günahlarına ortak ararlar ve kendi gittikleri şer yolda yoldaş ararlar..Bunu hayatımızın her konusunda görebiliriz.Dünyasal konularda da manevi konularda da sıkca rasladığımız bir sorundur.

Çokca örnekleri vardır; meyhane yoldaşlığı, rüşvet, yalan vaadler, hırsızlık v.s gibi dünyasal, sahte peygamberlik, aldatıcı tarikat üyeliği, sahte evliyalık ve yalan hadislerle amel bunlara örneklerdir.



Netice olarak;

İnsan bilerek yada bilmeyerek yaptığı bütün hataları düzeltebilir ve kendisini Kur'an ahlakı ile ahlaklandırabilir. Önemli olan doğru yolu bulma gayreti içinde olmak ve bu niyette de samimi olabilmektir. İnançlarımıza göre; bu yolda bir adım atarsak, Cenâb-ı Hakk'da mutlaka yardımlarını gönderecektir.Niyet samimi olmalıdır ve mutlaka uygulanmalıdır.

Biliyoruz ki Allah'ın rahmeti herşeyin üzerindedir. Cenâb-ı Hakk bir Hadis-i Kudsi'de "Rahmetim gazabımı geçmiştir" buyuruyor. Her ne olursak olalım, her ne yapıyorsak yapalım yanlışdan dönerek O'na yönelmek zorundayız.

" Hiçkimse yaptığı ibadetlerden emin olamaz, hiçkimse kendini "Cennetlik" göremez, hiçkimse bir başkasını, yaptığı yanlışlardan dolayı küçük göremez. Çünkü kimse Rabbin hangi kuluna nasıl değer verdiğini bilemez, hangi kulun bir anda yürekden yaptığı dönüş ile Hakk'ın rızasını aldığını bilemez, işde bu yüzden kimse kimseyi imanı açısından değerlendiremez.."

Bilinen birşey var ki; nefes aldığımız her an, Hakk'ın yoluna yönelmemiz ve O'nun rızasını kazanmamız mümkündür.

Hakk'ın rızasını almak ise, Kur'an ahlâkı ile ahlâklanmakla başlıyor. Bunun ilk basamağı da "Dilde Arınmak" dır.



Lal-i Hal
Tue 24 May 2016, 04:35 pm GMT +0200
Cidalın manasını bilmiyordum.onu ve digerleriyle ilgili de daha fazlasini ogrenmis oldum.Allah razi olsun.Rabbim dilin afetlerinden bizleri korusun insallah.n

yagmur_7-c
Tue 24 May 2016, 05:34 pm GMT +0200
Esselamu aleykum .
Dil  konusunda çok titiz olmak gerekir....Metinde de bahsettiği gibi iki dilli olmak yani her iki tarafa da laf götürüp getirmek çok kötü bir şeydir...Rabbim bizleri dil ile yapılan kötülüklerden alıkoyan inşallah.....

Sevgi.
Tue 24 May 2016, 06:43 pm GMT +0200
Aleyna Ve Aleykümüsselăm dilimizle işlediğimiz o kadar çok günah vardır ki dil herşeye dönüyor bize düşen dilimize sahip çıkmak olur olmaz konuşmamak ve küfürden uzak durmaktır inşâAllah

damla6d
Tue 24 May 2016, 06:50 pm GMT +0200
#Esselamu aleykum..Dilimiz...Aslında çok önemlidir dil..Ve bazen de çok tehlikeli..Bazen bizi bir hayra götürür bazen de küfre belaya..İşte bu nedenle dilin kontrolü çok önemlidir..Rabbim bizi kötü söz ve küfürden uzak eylesin inşAllah...Rabbim razı olsun..#

ceren
Tue 24 May 2016, 07:19 pm GMT +0200
Aleykumselam.Bir insan en buyuk gunahini dili ile isler ve ne gelirse basina dili ile gelir.Dilini kotulukden haramdan arindiran ve allah icin konusup allah icin dileyen kullardan olalim inşallah....