hafiza aise
Mon 18 April 2011, 03:58 pm GMT +0200
Diğer Gelişmeler
Bir tarafta bunlar olurken diğer yandan da beşer yolculuğu devam ediyor; doğumlan ölümler, ölümleri de doğumlar takip ederek dünyanın yüzü sürekli değişiyordu.
Habeşistan'dan bir haber vardı; yıllarca mü'rninlere imkan tanıyıp da onlan kabul eden Necaşi dünyaya gözlerini kapamıştı. Vefa insanı Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) bu haberi önce ashabıyla paylaştı. Ardından da onlan, gıyab! mü'min Necaşi için namaz kılmaya çağırdı:
- Bugün sizin salih bir kardeşiniz vefat etti; kalkıp onun cenaze namazını kılın, diyecek ve Medine'de durup Habeşistan'daki Necaşi'nin cenaze namazını kılacaklardı! Bu salih kardeş, Mekke'nin şiddetinden bunalan muhacirleri sinesine basan Habeşistan kralı Ashama'dan başkası değildi ve Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellern), aradaki bunca mesafeye rağmen farklı bir vefa örneği sergileyecek, gıyabında ona dua edecekti!
Rebiiilevvel ayının bir salı günüydü; Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), hasta olan süt yavrusunu ziyarete gitmişti. Tam da onu kucağına aldığında Hz. İbrahim son nefesini veriyordu! Kalp mah-
zun olmuş, göz de yaş döküyordu! Resülullah'ın gözlerinden süzülen yaşlara muttali olan biri:
- Ya Resülullah, diye seslenecekti. Sen de mi ağlıyorsun; halbuki Sen, ölünün arkasından ağlamayı yasaklamamış mıydın?
Döndü ve şunlan söyledi:
- Şüphesiz ki göz, yaş döker ve kalp de mahzün olur; biz, Yüce Rabbimizin razı olacağından başka bir şey söylemeyiz! Benim yasakladığım şey ise, üst baş yırtarak ve cahiliyede olduğu gibi feryad ü figan ederek ölünün arkasından ortalığı velveleye vermektir!
Yıkanıp kefenlenen yavruyu, namazı da kılındıktan sonra alacak ve Baki Kabristanı'na götürüp Osman İbn Maz'ün'un yanına gömeceklerdi! İlk defa ashabından su istiyor ve onu, oğlu İbrahim'in mezan üzerine serpiyordu!
Aynı gün Medine'de güneş tutulması olmuştu:
- İbrahim'in vefatından dolayı güneş tutuldu, diyenler çıkmıştı, Kulağına ulaşır ulaşmaz hemen minbere çıktı ve:
- Ey insanlar, diye seslendi. Şüphe yok ki güneş ve ay, Allah'ın ayetlerinden iki ayetlir; bunlar, ne birisinin doğumu ne de ölümünden dolayı tutulurlar! Güneş ve ay tutulmasına şahit olduğunuz zaman hemen mescidlere koşun ve bu hal geçip de açılıncaya kadar Allalı'a dua edip namaz kılın!
Son dönemlerde Allah Resülii'niin yanına Cibril-i Emin'in gelişi artmıştı; bu yılın Ramazan ayında Kur'an'ı iki kez mukabele edecek ve böylelikle, hangi ayetin hangi surenin neresine yerleştirileceğiyle, sıralamada hangi surenin nerede yer alacağı da kesinlik kazanmış olacaktı!
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) yine bu sıralarda kendini yalnızlığa vermiş ve bir ay süresince hanımlanndan da iradi olarak ayn kalmıştı. Hatta onlara bu şartlarda, kendisiyle beraber devam edip etmeme tercihinde bulunabileceklerini söylüyordu. Zira onlardan bazılan, içinde bulunduklan şartlan nazara alarak dünyalık talebinde bulunmuşlardı; adeta bu halleriyle Resülullah'ın tavnnı netleştirmek istiyorlardı! Ufkunu, insanların elinden tutma dışında başka bir şeyin doldurmadığı Resülullah'ı üzen bir talepti bu ve onlara, dünya ve dünyevi olanla ukba ve uhrevi olanlardan birini tercih edebileceklerini söylüyordu.
Belli ki, her haliyle insanları bir çizgiye getirmek istiyordu; yeri geldiğinde gürül gürül konuşarak, zaman zaman da sessizlik murakabesine dalarak insanlara bir şeyler demek istiyor ve böylelikle herkesin, kendi iradesiyle gelip teslim olmasını bekliyordu.
Yine bu dönemlerde Cibril-i Emin, bir insan suretinde gelerek dizini dizine vermiş, O'na İslam, iman ve ihsanın ne olduğunu ve kıyametin de ne zaman kopacağını soruyordu. Bu vesileyle Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), İslam'ı, imanı ve ihsanı anlattı teker teker; kıyametin ne zaman kopacağını kimsenin bilemeyeceğini ifade ediyor ve emarelerini haber veriyordu! Aldığı her cevabın arkasından:
- Doğru söyledin, diyen bu yabancının tavırları, ashab arasında da şaşkınlık meydana getirmişti; hem soruyor, hem de aldığı cevaplar karşısında söyleyeni tasdik ediyordu!
Maksat hasıl olup da yanından ayrılıp giderken arkasından ashabına dönecek ve:
- Bunun kim olduğunu biliyor musunuz, diye soracaktı. Belli ki bilmedikleri bir durum vardı ortada ve sözü yine kendisine havale etmişlerdi. Bunun üzerine o:
- O, Cibril'di; size dininizi öğretmek için geldi, buyuracaktı.