hafiza aise
Tue 22 May 2012, 10:54 am GMT +0200
DEĞİŞİM HAYÂLİ VE YENİ FETİHLER
İbrahim KARAGÜL • 46. Sayı / KAPAKTAKİLER
Sekiz yıllık George Bush yönetimi, Amerika Tarihi’nde derin bir kırılmaya neden olan 11 Eylül saldırısı, ardından iki ülkenin işgali, enerji ve jeopolitik eksenli dehşet verici bir küresel çatışmanın ortaya çıkması, insanlığın merkez ülkelerinin güvenlik stratejileri için rehin alınması, birçok alanda uzlaşma ve işbirliği kapılarının kapanması, son olarak da dünyanın siyasî ve ekonomik ekseninin yakıcı bir ekonomik krizle yüzleşmesi…
İşte 2008 Amerikan seçimleri bu şartlarda yapıldı. Daha kampanya sırasında hem Amerika’nın hem de dünyanın gözü tek bir kişi üzerinde odaklandı: Barack Obama. Bu seçim ABD için her zamanki seçimlerden biri değildi. Hem Obama’nın kimliği hem dünyanın içinde bulunduğu ağır bunalım hem de ABD’nin kendi içinde yaşadığı ekonomik ve toplumsal kriz, Obama’yı başlı başına bir tartışma konusuna dönüştürürken, aynı zamanda bir umut rüzgârı esmesine neden oldu.
O hem beyaz hem siyahtı. Hem Müslüman hem Hristiyandı. Hem fakir hem zengindi. Hem Afrikalı hem Amerikalı’ydı. Hem değişimi temsil ediyor hem de Amerika’yı krizden kurtarmayı vaat ediyordu. Hem ABD’yi yeniden ayağa kaldırmayı hem dünya barışını öneriyordu. Hem sermaye kesimleri tarafından hem de geniş fakir kesimler tarafından destekleniyordu. Ve Obama, çetin seçim yarışını “devrim” ve “değişim” sloganıyla zafere dönüştürmesini bildi.
Bir yetim çocuk, dünyanın en güçlü ülkesinin başına geçti. İlk kez bir siyah (melez) ABD lideri oluyordu. İlk kez Müslüman geçmişi olan biri ABD’yi yönetecekti. Hem de “İslam tehdidi”ne şartlanan bir yenidünya düzeni kurulurken… Daha kırk yıl önce beyazlarla aynı otobüslere binemeyen, aynı restoranlara giremeyen, aynı okullarda okuyamayanlar için olağanüstü bir zaferdi. Sadece ABD için değil, dünya için büyük bir gelişmeydi. Martin Luther King’lerin, Malcholm X’lerin isyanı hedefini bulmuştu! Amerikan imajı büyük değişime uğradı. Adeta yeni bir sayfa açıldı. Onlarca ülkede kutlamalar yapıldı. Türkiye’de bile kurbanlar kesildi. Sanki Amerika’nın Gorbaçov’u gelmişti!
Acaba öyle mi? Heyecan fırtınası, umut sağanağı gerçek miydi? Değildi. Bir yanılsamaydı. Irkçılıkla mücadele tarihi açısından çok önemli bir gelişme yaşandı. Ancak Amerika’da “değişim” beklentileri belki de hüsranla sonuçlanacaktı.
Ne diyordu yeni Başkan? “Afganistan’daki savaşı daha da genişleteceğiz. Irak’ta kalıcı bir yapılanma içine gireceğiz. İran Devrim Muhafızları’nı ‘terörist örgüt’ olarak göreceğiz. Amerika için tehlikeli hâle gelince Pakistan’ı füzelerle vuracağız. Orta ve Latin Amerika’daki ABD nüfuzunu güçlendireceğiz. Kudüs’ü asla böldürmeyeceğiz. Blackwater gibi katliam şirketlerine ihale vermeye devam edeceğiz”.
Amerikan sisteminin sembol isimleri ne diyordu? Başkan Yardımcısı olarak atadığı Joseph Biden: Önümüzdeki altı ay içinde büyük bir krizin ortaya çıkacağını, işte o zaman Obama’nın toplumsal liderlere ihtiyacı olacağını, Amerikan halkının kabullenemeyeceği kararlar almak zorunda kalacağını, toplum önderlerin kitleleri yatıştırmasına ihtiyaç duyulacağını söylüyordu. Madeline Albright, Zbigniew Brzezinsky, Colin Powell gibi isimler de, Obama’nın önünde çok ciddi bir uluslararası krizin bulunduğunu söyleyerek, aslında yeni dönemde olabileceklerini işaretlerini verdiler.
Yeni ABD Başkanı belki de ilk sınavını ata toprakları olan Afrika’da verecekti. Somalili korsanlar üzerinden çok ciddi bir krize zemin hazırlanıyor bugünlerde. ABD, NATO, AB ve daha birçok ülkenin savaş gemilerinin denetim yaptığı sularda, o gemilerin burnunun dibinden tankerler kaçırılıyor, bir limana çekiliyor, haftalarca orada bekletiliyor, fidye pazarlıkları yapılıyor ama kimse bu sürece müdahale etme isteği duymuyor. CIA uzmanları Somali’de cirit atarken, daha önce sudan bahanelerle bölgeye askerî müdahale yapan ABD, korsanlara müdahale etmeyeceğini açıklayabiliyor. Obama’nın anavatanı Kenya ile Sudan, Eritre, Etiyopya bölgesi, belki de Afganistan ve Irak’tan sonra üçüncü kriz merkezine dönüştürülecek. Siyah bir liderle Afrika’yı dize getirmek, kaynakları denetlemek ve bu operasyona da terörle mücadele demek zor olmasa gerek. Amerika’nın Africom ordusu başka ne amaçla kurulmuş olabilir ki?
Yeni Başkan’ın ekibi de Bush yönetimini aratmayacak nitelikte. Beyaz Saray ekibinin başına getirdiği aynı zamanda dostu olan Rahm Emanuel, Filistin katliamıyla adını duyuran İsrailli ırkçı örgütlerle bağlantılı. İsrail pasaportu taşıyor. 1991’deki Körfez Savaşı sırasında “ülkesi” İsrail’i, Saddam’ın füzelerinden korumak için askere gitti. Lübnan sınırında görev yaptı. Ailesi, 1931-40 yıllarında Naziler’le işbirliği yapıp Filistinlilere ve İngilizlere karşı savaşan terörist örgütlere mensuptu. Menahem Begin’e bağlı Irgun Çetesi’nin üyesiydi. Bazılarına göre bugüne kadar Barack Obama’yı yöneten, koruyan, destekleyen, ona yol gösteren kişi olmuştur. Obama’nın Musevî lobi kuruluşlarının en büyüklerinden AIPAC’taki programını da o ayarlamıştır. Ortadoğu ile ilgili tezleri en uç İsrailli ile aynı noktada. Hillary Clinton’ın Dışişleri Bakanı olma ihtimaliyle birlikte, Dennis Ross, Martin Indyk gibi İsrail aşırı sağına mensup isimlerle oluşturulan bir Obama ekibinden ne bekleyebiliriz?
Ya da, ailesinin Müslüman geçmişi sorgulanırken “Ama aile geçmişimizin Müslümanlık’tan önce Yahudi olma ihtimali var” demesinden ne anlamalıyız?
Obama bir siyah ya da melez. Demokrat, değişimci. Hem ABD’yi hem de dünyayı değiştirmek istiyor. Irkçılığa karşı müthiş bir zaferin sembolü. Ama Obama’nın ötesinde bir Amerika var, sistem var. Ve bu sistem, Bush yönetiminde olduğu gibi, 21. yy Amerikası için ne yapılması gerekiyorsa onu yapacak. Enerji ve kaynak savaşları devam edecek, belki daha da şiddetlenecek. Dünyadaki ayrışma daha da belirginleşecek. Yeni çatışma alanları oluşacak. Belki de “yüzyılın ekonomik krizi” endişe edilen bölgesel çatışmaların hazırlayıcısı olacak.
Obama değil ama elli yıllık sistemin iflası nedeniyle başlayan, daha da sarsıcı bir hâl alacağından korkulan ekonomik kriz, hem ABD’yi hem de dünyayı değiştirebilir. Bu dönemde bize düşen, hayâllerle gerçekler arasındaki dengeyi zor da olsa sağlamamak.