sidretül münteha
Mon 31 January 2011, 05:42 pm GMT +0200
7. Dedenin Mirası:
Fukaha, babanın dedeyi hacib ettiğinde (mahrum bıraktığında) ve babanın bulunmadığı zaman dedenin baba yerine geçtiğinde ve dedenin pay sahipleriyle beraber bulunduğu zaman asabe olduğunda müttefik iseler de -baba gibi- ana baba bir veyahut yalnız baba bir kardeşleri hacib edip etmediğinde ihtilaf etmişlerdir. İbn Abbas, Ebû Sevr, Şafiî ulemasından Müzeni ile îbn Şüreyh, İmam Dâvûd ve bir cemaat bu görüştedirler. Hz. Ali, Zeyd b. Sabit ve İbn Mes'ud ise, dede ile beraber bulunan kardeşlerin de mirasçı olduklarında ittifak etmişlerdir. Ancak -geleceği üzere- mirasçı olmalarının keyfiyetinde ihtilaf etmişlerdir.
Dedeyi baba hükmünde görenlerin dayanağı, dede ile babanın aynı vasfa sahip olmaları, yani ikisinin de ölünün babası oldukları ve birçok hükümlerde ortak bulunmalandır. Hatta rivayet olunmaktadır ki; İbn Abbas (r.a.) «Zeyd b. Sabit, Allah'tan korkmuyor mu? Oğlun oğlunu oğul kabul eder de, babanın babasını baba kabul etmez» demiştir. Baba ile dedenin -mirastan başka- ortak olduklarında ittifak edilen hükümlerden biri, babanın oğluna şahitliği nasıl kabul olunmuyorsa, dedenin de, torununa şahitlik etmesinin kabul olunmamasıdır. Biri de şudur: Bir kimse, köle olan babasını satın aldığı zaman satın almasıyla dedesi azatlanmış olur. Biri de, oğul adına babadan nasıl kısas alınamıyorsa, torun adına da dededen kısas alınamaz.
Dede ile beraber bulunan kardeşlere miras verenler ise, «Ölünün kardeşi, ölüye dedesinden daha yakındır. Çünkü dede, ölünün babasının babasıdır. Kardeş, ölünün babasının oğludur. Oğul ise, babadan daha yakındır. Ayrıca ulema, yeğenin amcadan daha yakın olduğunda müttefiktirler. Bu da kardeşin dededen yakın olduğunu göstermektedir. Çünkü kişi, amcasına dedesi vasıtasıyla, yeğenine kardeşi vasıtasıyla ulaşır» demişlerdir. Buna göre, ih-tilafın sebebi, iki kıyas arasında bulunan çelişmedir. Şayet, iki kıyastan hangisinin daha kuvvetli olduğu sorulacak olursa, «Baba ile dedeyi bir tutanların kıyası daha kuvvetlidir» diyeceğiz. Çünkü dede ya ikinci, ya üçüncü derecede babadır. Nasıl ki oğulun oğlu da, ya ikinci, ya üçüncü derecede oğuldur. Oğul ise, kardeşleri hacbettiği halde dedeyi hacbetmediğine göre, hacbettiği kimseleri dedenin de hacbetmesi lazım gelir. Kaldı ki kardeş, ne ölünün kökü, ne de dalıdır. Ancak aynı kökten çıkan ikinci bir dalıdır. Şeyin kökü ise, şeye kökünden çıkan daldan daha yakındır. Ayrıca dede, bizzat Ölünün kökü olmayıp kökünün köküdür. Kardeş ise, ölünün kökünden çıkan bir dal olduğu için ölüden miras alır. Kökün kökü ise, kökten çıkan daldan daha yakındır. Bunun içindir ki, «Kardeş kişiye oğulluk yolu ile, dede de babalık yolu ile ulaşır» diyenlerin sözü manasızdır. Çünkü kardeş, ölünün oğlu değil, ölünün babasının oğludur. Dede ise, ölünün babasıdır. Oğulluğun babalıktan kuvvetli olması da ancak, her iki vasfın da bir kimsede, yani kendisinde miras alınan kimsede bulundukları haline mahsustur. Kendisinden miras alman kimsenin babasına oğul olmak ise, o kimse için babasına baba olmaktan daha kuvvetli değildir. Çünkü babasının babası ona, bir vasıta da olsa, babadır. Fakat babasının oğlu, dolaylı da olsa, ona oğul değildir. O halde, «Kardeş, dededen mirasa daha müstehaktır. Çünkü kardeş, ölüden, babasının oğlu olmak yolu ile miras alır. Dede ise, kendisinden babalık yolu ile miras alır. Mirasta ise, oğulluk babalıktan kuvvetlidir» diyenlerin sözü yanlıştır ve yanıltıcı bir sözdür. Çünkü dede, uzak da olsa ölünün babasıdır. Kardeş ise, ölünün ne uzak, ne de yakın oğlu değildir. Kısacası: Kardeş, ölünün bir yakınıdır. Dede ise, varlığının bir sebebidir. Şeyin sebebi ise, yakınından daha kuvvetlidir.
Dede ile beraber kardeşlere de miras verenler de, miras almaları keyfiyetinde -yukarıda da söylediğimiz gibi- ihtilaf etmişlerdir. Zeyd b. Sâbit'in bu konudaki görüşünün özeti şudur:
Dede ile beraber, kardeşlerden başka ya pay sahibleri bulunur, ya bulunmaz. Eğer bulunmazsa, dedeye, terekenin üçtebirini vermekle, onu terekede kardeşlere ortak kılmaktan hangisi iyi ise, o yapılır. Mesela: Eğer ölünün bir erkek kardeşi olursa, dede için onunla terekeyi paylaşmak daha iyidir. Eğer iki kardeşi olursa, terekenin üçtebirini almakla, kardeşlerle terekeyi paylaşmak arasında fark yoktur. Eğer ölünün üç ve üçten çok kardeşi olursa, dede için terekenin üçtebiri daha kârlıdır. Ölünün kız kardeşleri de bulunduğu zaman, sayılan üçe vanncaya kadar kendileriyle terekeyi paylaşmak dede için daha kârlıdır. Sayılan dört olduğu zaman da, terekeyi paylaşmakla üçtebirini almak arasında fark yoktur. Kız kardeşler dörtten yukan olduklan zaman, ise, dede için üçtebir daha kârlıdır. Kardeşlerden başka, pay sahipleri bulunmazsa hüküm böyledir. Eğer kardeşlerden başka, pay sahipleri de bulunursa, o zaman pay sahiplerine paylan verildikten sonra, dedeye, ya geri kalanın üçtebirini almak, ya kardeşlerden biri olmak, ya da terekenin tamamının alüda-birini almaktan, dede için hangisi daha kârlı ise, o yapılır. Geri kalan kısım da kardeşler arasında -erkeğe iki kadının hissesi kadar verilmek suretiyle-tak-sim edilir. Zeyd b. Sâbit'in görüşü, EKDERİYYE mes'elesi hakkında ise, başka şekildedir. Bu mes'ele hakkında gerek kendisinin ve gerek diğer fuka-hanın görüşleri gelecektir.
Hz. Ali ise -ister dede ve kardeşlerle beraber pay sahipleri de bulunsun, ister bulunmasın- dede için terekenin tamamının altıdabiri ile, terekeyi kardeşlerle paylaşmaktan hangisi daha kârlı idi ise onu yapardı. Çünkü ölünün çocuklan, dedenin hissesini altıdabirden daha aşağıya düşüremediklerinde ıcma' bulunduğuna göre, kardeşlerin, dedenin hissesinin altıdabirden aşağıya düşürememeleri evleviyetle lazım gelir. Zeyd b. Sabit, «Yalnız ana bir kardeşler terekenin üçtebirini aldıklan halde, dede onlan hacbeder. Şu halde bedenin hissesi -hiç değilse- üçtebirden aşağı olmaması gerekir» diye düsunmuştur. İmam Mâlik,. İmam Şafiî, Süfyan Sevrî ve bir cemaat, Zeyd b. Sâbit'in görüşündedirler. îmam Ebû Hanife ise, Hz. Ali'nin görüşüne katılır.
EKDERİYYE denilen meseleye gelince: Bu, ölmüş ve kocasını, annesini, ana baba bir kardeşini ve dedesini bırakmış olan kadın mes'elesidir. Hz. Ömer ile îbn Mes'ud kocaya terekenin yansını, anneye altıdabirini, kız kardeşe yansını ve dedeye altıdabirini -mes'elede avl yapmak suretiyle- verirlerdi. Hz. Ali ile Zeyd b. Sabit ise, «Kocaya terekenin yansı, anneye üçtebiri, kız kardeşe yansı, dedeye de -pay olarak- altıdabiri düşer» derlerdi. Ancak Zeyd b. Sabit, kız kardeşle dedenin hisselerini birbirine karıştırarak aralarında ikili birli olarak bölerdi. Kimisi de «Zeyd b. Sabit bunu yapmamış ve böyle bir şey söylememiştir» demiştir.
Bütün bunlar, AVL'i caiz görenlerin görüşüne göredir, ki ashâb-ı kiramın cumhuru ve fukahanın tümü avli benimser. Ancak rivayet olunmaktadır ki, İbn Abbas, «Hisseleri avleden, Ömer b. Hattab'dır. Allah'a yemin ederim ki, eğer Ömer, Allah'ın öncelik verdiği kimselere öncelik verseydi ve geriye bıraktığı kimseleri de geriye bıraksaydı, hiçbir hisse AVL olmazdı» demiş ve kendisine «Allah'ın öncelik verdiği ve geriye bıraktığı hisseler hangileridir?» diye sorulunca, «Bir hisse ki gerektiğinde büsbütün ortadan kalkmaz, ancak başka bir hisseye dönüşür, o hisse Allah'ın öncelik verdiği hissedir. Bir hisse ki gerektiğinde büsbütün ortadan kalkar ve sahibi, ancak ne kalırsa onu alır, o hisse de Allah'ın geriye bıraktığı hissedir. Eşin ve annenin hisseleri, birinci kızlann ve kız kardeşlerin hisseleri de ikinci kısımdandırlar. Bir mes'elede bu her iki kısım hisseler de bulunduğu zaman, önce birinci kısımdan başlanır. Eğer bir şey artarsa, ikinci kısım hisse sahiplerine verilir. Şayet birşey anmazsa, ikinci kısım hisse sahiplerine mirastan bir şey yoktur» diye cevap vermiştir. Ona «Öyle ise sen bunu Hz. Ömer'e niçin söylemedin?» denilmiş o da, «Ben cesaret edemedim» cevabını vermiştir. Zeyd b. Sâbit'e göre eğer dede ile beraber, ana baba bir kardeşlerden başka, yalnız baba bir kardeşler de bulunurlarsa kendileri miras alamadıkları halde, dedenin aleyhinde miras alıyorlarmış gibi sayılırlar ve dedenin çok hisse almasına mani olurlar. Ancak eğer ana baba bir kardeşler yalnız bir kız kardeş olursa, o zaman kendisi terekenin yansını alabilinceye kadar yalnız baba bir kardeşler onun Öz kardeşleri sayılırlar ve terekenin üçteikisini tamamlamak üzere altıdabiri yalnız baba bir kardeşlere verilir. Baba bir kardeşler de onu aralannda ikili birli olarak paylaşırlar.
Hz. Ali ise, burada baba bir kardeşlere önem vermezdi. Zira ana baba bir kardeşlerin yalnız baba bir kardeşleri hacbettiklerinde icma' vardır. Hem de, yalnız baba bir kardeşlere bir şey verilmediği halde onlan hesaba katmak usule aykırıdır.
Ashab-ı Kiram HARKA' denilen mes'elede de ihtilaf ederek beş çeşit görüşte bulunmuşlardır. HARKA' mes'elesi: Annesini, bir kız kardeşini ve dedesini bırakan kimsenin miras mes'elesidir. Hz. Ebû Bekir ile îbn Abbas, «Anneye üçtebir, gerisi de dedeye düşer. Çünkü dede, kız kardeşi hacbeder» demişlerdir. Onlann bu görüşü, dedenin de -baba gibi- kardeşleri hacbettiği görüşlerine dayanır. Hz. Ali de «Anneye terekenin üçtebiri, kız kardeşe yansı, gen kalanı da dedeye düşer» demiştir. Hz. Osman, anneye üçtebir, kız kardeşe üçtebir, dedeye de üçtebir düştüğünü söylemiştir. İbn Mes'ud da kız kardeşe yansının dedeye üçtebirin, anneye de altıdabirin düştüğü görüşünde idi. İbn Mes'ud, «Allah, beni anneyi dededen üstün tutmaktan korusun» diyordu. Zeyd b. Sabit de «Anneye üçtebir düşer. Geri kalanı da dede ile kız-kardeş aralannda ikili birli olarak paylaşırlar» derdi. [21]
[21] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/138-141.