sidretül münteha
Mon 31 January 2011, 05:59 pm GMT +0200
4. Davalının î'tirafı
Davalı, kendisinden taleb edilen şeyi açık bir şekilde ikrar ettiği zaman, ikrarının hakimin karan için dayanak olabildiğinde ihtilaf yoktur. Ancak bizim konuşmamız, "Kimin ikrarı geçerlidir, kimin değildir? Davalının kaç defa ikrar etmesi gerekir?" konulan hakkındadır, ki bunlann hepsi şer'î cezalar bahsinde geçti. Ulemanın bu konuda ihtilaf ettikleri mes'eleler ise, ikrar eden kimsenin kullandığı elfazın değişik ihtimallerini taşıması bakımındandır. Bu mes'eleleri görmek istiyorsan furu' kitaplanna bakmalısın. [30]
199. Hakimin Çekilmesi ve Karan
Ulema, hakimin kendisine taraf tuttuğu veyahut düşmanlık ettiği şüphe edilmeyen kimsenin leh veya aleyhinde karar verebildiğinde müttefik iseler de, kendisine taraf tuttuğu veyahut düşmanlık ettiği şüphe edilen kimsenin leh veya aleyhinde karar verebilip veremediğinde ihtilaf etmişlerdir. îmam Mâlik «Kişi, kimin leh veya aleyhinde şahitlik edemiyorsa, -eğer hakim ise-o kimsenin leh veya aleyhinde karar da veremez» demiştir. Kimisi de «Karar ile şahitlik bir değildir. Çünkü karar birtakım delillere dayanır. Şahitlik ise, herhangi bir delil istemez» demiştir.
Kimin aleyhine karar verilebildiğine gelince: Bütün ulema müttefiktirler ki hazır olan müslümanm aleyhine karar verilebilir. Hazır bulunmayan müslüman ile müslüman olmayan kimse aleyhine ise, karar verilip verilemediğinde ihtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik ile imam Şafiî «Hazır bulunmayan ve aynı zamanda uzak yerlerde oturan kimse aleyhine karar verilebilir» demişlerdir, îmam Ebû Hanife ise, «Hazır bulunmayan kimse aleyhine -ister uzak, ister yakın yerde otursun- karar verilemez» demiştir, ki Ibn Mâcişûn da buna katılır. Hazır bulunmayan kimse aleyhine karar verilebildiğini benimseyenlerin dayanağı, yukarıda geçen Hind'in hadisidir. Halbuki bu hadis onların görüşü için delil olamaz. Çünkü Hind'in kocası şehirde bulunuyordu. Hazır olmayan kimsenin aleyhine karar verilemediği görüşünde olanlann dayanağı da, Ebû Dâvûd ile başkalannın «Peygamber Efendimiz, Hz. Ali'yi Yemene gönderirken kendisine,
'Birbirlerini dava edenlerden herhangi birine, diğerini de dinlemedikçe karar verme buyurdu» [31] diye rivayet ettikleri hadistir.
Müslüman olmayan kimse aleyhine karar verilebilip verilmediğine gelince: Bunun hakkında üç görüş vardır. Bir görüşe göre, eğer gayri müslimler davalannı hakime getirirlerse, hakim müslümanlar arasında nasıl hükmediyorsa, onlar arasında da o şekilde hükmetmesi gerekir. Bu görüş îmam Ebû Hanife'nindir. İkinci görüşe göre, hakim gayrimüslimlerin davalanna bakıp
bakmamakta muhayyerdir. Bunu da îmam Mâlik söylemiştir. İmam Şafiî'den ise, her iki görüş de rivayet olunmuştur. Üçüncü görüşe göre ise, gayrimüslimler hakime baş vurmasalar bile, hakim davalarına bakmak zorundadır.,
Hakimin, davalarına bakması için gayrimüslimlerin hakime başvurmalarını şart koşanların dayanağı, "Eğer gayrimüslimler sana gelirlerse aralarında hükmet veyahut istersen onlardan yüz çevir" [32] âyet-i kerimesi-dir. Hakimin, davalarına bakıp bakmamakta muhayyer olduğunu söyleyenler de bu âyete dayanmışlardır. Hakimin davalarına bakmak zorunda olduğunu söyleyenlerin dayanağı da, "Gayrimüslimlerin arasında hükmet" [33] âyet-i kelimesidir. Bunlar, yukarıda geçen âyetin bu âyet ile mensuh olduğunu söylerler. Gayrimüslimler hakime başvurmasalar bile hakimin davalarına bakmak zorunda olduğunu söyleyenler ise gayrimüslimin hırsızlık ettiği zaman elinin kesilmesi gerektiğinde söz konusu olan ulemanın icmaı ile ihti-cac etmişlerdir. [34]
[30] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/368.
[31] Ebû Dâvûd, Akdiye, 18/6, no: 3582.
[32] Mâide, 5/42.
[33] Mâide, 5/49.
[34] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/369-370.