armi
Thu 2 July 2009, 12:01 pm GMT +0200
Evliyânın meşhurlarından. Dârende'de 1757 (H. 1170) de doğdu. İlk tahsîline burada başladı ve Arap Fars dillerini öğrendi. Yirmi beş yaşlarında Hâdim'e varıp Müftü Yeğen Efendiden zâhir ve bâtın ilimlerinde dersler aldı. Sonra tasavvufa yönelip Bursa'da mürşid-i kâmil Seyyid Münzevî Abdullah Nasreddîn hazretlerinin sohbet ve derslerine katıldı. Hocasının kalp aynasını parlatması için koyduğu şartları aynen yerine getirdi. Nefsinin isteklerine sırt çevirdi. Az yemek, az konuşmak, az uyumak ve çok ibâdet etmekle tasavvuf yolunda ileri derecelere kavuştu. Hocasından icâzet, diploma aldı.
Ömer Rızâî hazretleri bundan sonra yürüyerek hac etmeyi murâd ettiler. Ancak bu sırada Osmanlı Devleti Rusya ile harp içerisine girmişti. Ulemâ ve şeyhler cihâda katılmaya başlayınca, Seyyid Abdullah Efendi, Ömer Rızâî'den cihâda iştirak etmesini istedi. Bunun üzerine Ömer Rızâî hazretleri asker ile İstanbul'a geldi. Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretlerinin kabr-i şerîfini ziyâret ederek duâ ve niyâzda bulundu. Sonra Avusturya cephesine hareket ettiler. Avusturya kuvvetleri 30 bin asker ve 70 topla Yergöği'ni muhâsara altına almışlardı. Osmanlı yardımcı kuvvetlerinin gelmesiyle kale önünde kanlı bir savaş oldu. Osmanlı askerinin zaferi ile netîcelenen savaşta Ömer Rızaî Efendi kılıcı ve duâsı ile yardımcı oldu.
Gazâdan dönünce tekrar Bursa'ya hocası Seyyid Abdullah hazretlerinin huzûruna geldi. Şeyh hazretleri ona pekçok duâ ettikten sonra; "Şeyh Ömer! Yavrum şimdi bedeninizde kuvvet var iken Beytullah'ı hac etmeniz gerekir." dedi. Bundan sonra ona bizzat hazırladığı hacı elbiselerini giydirdi. Eline bir koyun postu ile bir abdest ibriği ve on para da harçlık verdikten sonra; "Var yavrum Mevlâm muînin, yardımcın olsun." diye duâ edip Fâtiha okudular ve uğurladılar.
Ömer Rızâî Efendi köy ve kasabalara vardıkça câmilerde ibâdet ediyor, halka vâz ve nasihatlarda bulunuyordu. Varsa o beldenin mübârek zâtlarını da ziyâretten sonra yoluna devâm ediyordu. Bu şekilde Rodos'a vardı. Bu sırada o havâlide birbirlerine hasım ve düşman iki derebeyi tâifesi vardı. Bunlardan birinin adamları Ömer Rızâî Efendiyi karşı tarafın câsusu diye tutup hapse attılar. Konuşturmak için çok sıkıştırdılar. Bu sırada yine karşı gruptan yakaladıkları bir adamı işkence ile öldürdüler. Ömer Rızâî Efendiye; "Şâyet yarın da konuşmazsan seni de bu şekilde öldürürüz." diye tehdid ettiler. O gece reisleri birkaç defâ korkunç bir rüyâ ile uyandı. Ne zaman uykuya dalsa büyük bir felâket ve azap ile karşı karşıya kalmakta idi. Sabah erkenden adamlarını toplayıp; "Bu ne haldir bir günahsıza zulüm mü yaptık?" diye sordu. Adamlarından bir tânesi dün bir kişi yakalamıştık. Devamlı hapishânede namaz kılıyor ve duâ ediyor diye bildirdi. Reis onun derhal huzûruna getirilmesini bildirdi. Böylece Ömer Rızâî hazretlerini reisin huzûruna getirdiler. Reis, Şeyhin ayaklarına kapanıp affedilmesi için yalvardı, ne dilerse vereceğini söyledi. Ömer Rızâî Efendi hakkını helâl ettiğini bildirip serbest bırakılmasını istedi.
Rodos'ta kırk gün kadar kalan Şeyh hazretleri, Hasan Kapudan ismindeki bir şahsın yardımıyla gemi ile Kâhire'ye geldi. Burada Câmiü'l-Ezher'deki ulemâ ile sohbet etti. Câmilerde vâzlar verdi.
Hac mevsimi geldiği zaman Mısır huccâcıyla Süveyş'ten Yenbua'ya, oradan da Medîne-i münevvereye vâsıl olup, Peygamber efendimizin mübârek kabr-i şerîflerini ziyâretten sonra Mekke'ye vardılar.
Ömer Rızâî hazretleri hac vazîfesini îfâdan sonra iki sene Mekke'de mücâvir olarak kaldı. Bu zaman içinde geceleri harem-i şerîfi tavâf etti, namaz kıldı, Allahü teâlâyı zikirle meşgul oldu. Mekke tüccarından bir kimse kendisine her gün bir tas çorba hazırlar ve onunla idâre ederdi.
İki sene sonraki hacılarla tekrar Medîne'ye geldi ve Peygamber efendimizin kabrini ziyâretten sonra mukaddes beldelere vedâ etti. Dönüşte Kâhire'ye vâsıl olduklarında bir câmide vâz ü nasîhatla meşgûl iken Mısır Vâlisi İzzet Mehmet Paşanın dikkatini çekti. Paşa, Ömer Efendinin ilim ve ihlâstaki yüksek derecesini görerek onu ilim meclislerine dâvet etti. Bunu duyan Mısır'ın en değerli âlimleri meclisine gelerek Ömer Efendinin sohbetine katıldılar.
Diğer taraftan İzzet Paşa sadâret emeli ve arzusu ile de dolu idi. Nitekim o bu maksadla Ömer Efendiden duâ buyurmasını istedi. Bunun üzerine Ömer Rızâî Efendi; "Bizim elimizde bir şey yoktur. Allahü teâlâ ne dilerse o olur. Duâ edelim haklarında hayırlısı olsun." buyurdular. Sonra bir câmide kırk gün ibâdet ve zikirle meşgul oldu. Kırk günün sonunda murâkabeye daldığı bir sırada Peygamber efendimizi gördü. Resûlullah efendimiz İzzet Paşayı kır bir atın üzerine bindirip; "Var Allahü teâlânın kullarının hizmetini güzelce gör." diye emir buyurdular.
Ömer Rızâî hazretleri bundan sonra yürüyerek hac etmeyi murâd ettiler. Ancak bu sırada Osmanlı Devleti Rusya ile harp içerisine girmişti. Ulemâ ve şeyhler cihâda katılmaya başlayınca, Seyyid Abdullah Efendi, Ömer Rızâî'den cihâda iştirak etmesini istedi. Bunun üzerine Ömer Rızâî hazretleri asker ile İstanbul'a geldi. Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretlerinin kabr-i şerîfini ziyâret ederek duâ ve niyâzda bulundu. Sonra Avusturya cephesine hareket ettiler. Avusturya kuvvetleri 30 bin asker ve 70 topla Yergöği'ni muhâsara altına almışlardı. Osmanlı yardımcı kuvvetlerinin gelmesiyle kale önünde kanlı bir savaş oldu. Osmanlı askerinin zaferi ile netîcelenen savaşta Ömer Rızaî Efendi kılıcı ve duâsı ile yardımcı oldu.
Gazâdan dönünce tekrar Bursa'ya hocası Seyyid Abdullah hazretlerinin huzûruna geldi. Şeyh hazretleri ona pekçok duâ ettikten sonra; "Şeyh Ömer! Yavrum şimdi bedeninizde kuvvet var iken Beytullah'ı hac etmeniz gerekir." dedi. Bundan sonra ona bizzat hazırladığı hacı elbiselerini giydirdi. Eline bir koyun postu ile bir abdest ibriği ve on para da harçlık verdikten sonra; "Var yavrum Mevlâm muînin, yardımcın olsun." diye duâ edip Fâtiha okudular ve uğurladılar.
Ömer Rızâî Efendi köy ve kasabalara vardıkça câmilerde ibâdet ediyor, halka vâz ve nasihatlarda bulunuyordu. Varsa o beldenin mübârek zâtlarını da ziyâretten sonra yoluna devâm ediyordu. Bu şekilde Rodos'a vardı. Bu sırada o havâlide birbirlerine hasım ve düşman iki derebeyi tâifesi vardı. Bunlardan birinin adamları Ömer Rızâî Efendiyi karşı tarafın câsusu diye tutup hapse attılar. Konuşturmak için çok sıkıştırdılar. Bu sırada yine karşı gruptan yakaladıkları bir adamı işkence ile öldürdüler. Ömer Rızâî Efendiye; "Şâyet yarın da konuşmazsan seni de bu şekilde öldürürüz." diye tehdid ettiler. O gece reisleri birkaç defâ korkunç bir rüyâ ile uyandı. Ne zaman uykuya dalsa büyük bir felâket ve azap ile karşı karşıya kalmakta idi. Sabah erkenden adamlarını toplayıp; "Bu ne haldir bir günahsıza zulüm mü yaptık?" diye sordu. Adamlarından bir tânesi dün bir kişi yakalamıştık. Devamlı hapishânede namaz kılıyor ve duâ ediyor diye bildirdi. Reis onun derhal huzûruna getirilmesini bildirdi. Böylece Ömer Rızâî hazretlerini reisin huzûruna getirdiler. Reis, Şeyhin ayaklarına kapanıp affedilmesi için yalvardı, ne dilerse vereceğini söyledi. Ömer Rızâî Efendi hakkını helâl ettiğini bildirip serbest bırakılmasını istedi.
Rodos'ta kırk gün kadar kalan Şeyh hazretleri, Hasan Kapudan ismindeki bir şahsın yardımıyla gemi ile Kâhire'ye geldi. Burada Câmiü'l-Ezher'deki ulemâ ile sohbet etti. Câmilerde vâzlar verdi.
Hac mevsimi geldiği zaman Mısır huccâcıyla Süveyş'ten Yenbua'ya, oradan da Medîne-i münevvereye vâsıl olup, Peygamber efendimizin mübârek kabr-i şerîflerini ziyâretten sonra Mekke'ye vardılar.
Ömer Rızâî hazretleri hac vazîfesini îfâdan sonra iki sene Mekke'de mücâvir olarak kaldı. Bu zaman içinde geceleri harem-i şerîfi tavâf etti, namaz kıldı, Allahü teâlâyı zikirle meşgul oldu. Mekke tüccarından bir kimse kendisine her gün bir tas çorba hazırlar ve onunla idâre ederdi.
İki sene sonraki hacılarla tekrar Medîne'ye geldi ve Peygamber efendimizin kabrini ziyâretten sonra mukaddes beldelere vedâ etti. Dönüşte Kâhire'ye vâsıl olduklarında bir câmide vâz ü nasîhatla meşgûl iken Mısır Vâlisi İzzet Mehmet Paşanın dikkatini çekti. Paşa, Ömer Efendinin ilim ve ihlâstaki yüksek derecesini görerek onu ilim meclislerine dâvet etti. Bunu duyan Mısır'ın en değerli âlimleri meclisine gelerek Ömer Efendinin sohbetine katıldılar.
Diğer taraftan İzzet Paşa sadâret emeli ve arzusu ile de dolu idi. Nitekim o bu maksadla Ömer Efendiden duâ buyurmasını istedi. Bunun üzerine Ömer Rızâî Efendi; "Bizim elimizde bir şey yoktur. Allahü teâlâ ne dilerse o olur. Duâ edelim haklarında hayırlısı olsun." buyurdular. Sonra bir câmide kırk gün ibâdet ve zikirle meşgul oldu. Kırk günün sonunda murâkabeye daldığı bir sırada Peygamber efendimizi gördü. Resûlullah efendimiz İzzet Paşayı kır bir atın üzerine bindirip; "Var Allahü teâlânın kullarının hizmetini güzelce gör." diye emir buyurdular.