hafiza aise
Wed 15 June 2011, 12:15 pm GMT +0200
c) Damarların Kesilmesi ve Dağlama:
Rasûlullah'ın (s.a.) damarların kesilmesi ve dağlama yapmak hususundaki tutumu şöyledir:
Sahih'te, Câbir b. Abdullah'tan (r.a.) Allah Rasûlü'nün (s.a.) Übey b. Kâ'b'a (r.a.) bir doktor yolladığı, doktorun Übey'in bir damarını kestiği ve daha sonra da orayı dağladığı rivayet edilmiştir.[471]
Sa'd b. Muaz, göğüs damarından (ekhal) yaralanınca Rasûlullah (s.a.) o yeri dağladı. Sonra yara şişince bir kere daha dağladı.[472] Hadisin metninde geçen "el-hasm" dağlama demektir.
Diğer bir rivayetine göre, Allah Rasûlü (s.a.) Sa'd b. Muaz'ı ekhalinden mişkas[473] ile dağladı. Sonra yine S a'd b. Muaz'ı ikinci defa ya kendisi veya ashabından biri dağladı.
Diğer bir lâfızla gelen rivayette ise: "Ensardan bir sahabî ekhalinden bir mişkas ile yaralanmıştı. Allah Rasûlü (s.a.) bu mişkas i!e onun dağlanmasını emretmiştir." şeklindedir.
Ebu Ubeyd der ki: Rasûlullah'ın (s.a.) huzuruna, kendisine dağlama tavsiye edilen bir adam getirildiğinde buyurdu ki: "Dağlayın ve kızgın taş koyun. "[474] Ebu Ubeyd der ki: Hadiste geçen "radf\ bir taşı önce ateşle kızdırıp yaranın üzerine koymak demektir.
FazI b. Dükeyn, Süfyan—Ebu'z-Zübeyr—-Câbir kanalıyla, Allah Rasûlü'nün (s.a.) (Sa'd'ı) ekhalinden dağladığını rivayet etmiştir.
Sahih-i BuharVdeki Enes hadisinden anlaşıldığına göre, Rasûlullah (s.a.) daha hayatta iken kendisi zâtülcenb hastalığından dolayı dağlanmıştı.[475]
Tirmizî'de Enes'ten yapılan rivayete göre, "Allah Rasûlü (s.a.) Es'ad o. Zürâre'yi şevket[476] hastalığından dolayı dağlamıştır. "[477]
Daha önce müttefekun aleyh olarak geçen hadiste Allah Rasûlü (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Dağlanmayı sevmiyorum." Diğer lafzında da: "Ben ümmetimi dağlama ile tedaviden men ediyorum." diye buyurmuştur.[478]
Tirmizî'nin CSmf inde İmran b. Husayn'dan yaptığı rivayete göre Allah Rasûİü (s.a.) dağlama yoluyla tedavi olmaktan nehyetmiştir. İmran demiştir ki: "Başımıza bir hastalık geldi, biz de hemen dağladık. Fakat ne hastalıktan kurtulduk, ne de doğru bir tedavi olmayı başardık."
Diğer lâfızla olan rivayetinde ise: "Biz dağlamayla tedavi olmaktan neh-yedildik. (Buna rağmen yapıldığında) ne hastalıktan kurtuldular, ne de başarılı bir tedavi oldular."[479] denilmektedir.
Hattabî der ki: Rasûlullah'ın (s.a.), Sa'd'ı dağlamaktaki maksadı, yarasından akmakta olan kam kesmekti, onun kan kaybından ölmesi ihtimalinden korkmuştu. Bu durumda, eli veya ayağı kesilen bir kişinin dağlanması gerektiği gibi (son çare olarak) dağlamak lazımdır.
Dağlama ile tedaviyi yasaklamasına gelince; buna sebep, dağlamayla şifa bulmayı istemeleridir. Çünkü Arablar, dağlanmayan hastanın öleceğine inanırlardı. İşte bu tür inançlarından ötürü dağlama yoluyla tedaviyi yasaklamıştır.
Denildi ki: "İmran b. Husayn'ın dağlamaktan nehyediîmesi sadece ona hasdır. Çünkü o nâsûr[480] hastalığına tutulmuştur. Hastalığın bulunduğu mev-[481]
ki tehlikeli olduğundan dağla
narak tedavi edilmesinden nehyetti. Bu durumda nehy sadece dağlamaktan korkulan mahalle ait olmuş oluyor. En doğrusunu Allah bilir. "[482]
İbn Kuteybe der ki: "Dağlama iki şekilde yapılır: a) Sağlam ve sağlıklı biri hastalanmamak için kendini dağlar. Bu tür dağlama hakkında, kendini dağhyan Allah'a tevekkül etmemiştir, denilmiştir ki, bu şekilde kendini dağ-lıyan kişi, üzerine gelecek olan ilahî takdiri geri çevirmeyi hedeflemektedir, b) Azmış olan yarayı, kesilmiş olan bir uzvu dağlamak ki, bu cinsi şifadır. Bir de, hastalıktan kurtulması da kurtulamaması da mümkün olan (şüpheli) bir tedavi için dağlama yapmak vardır ki; bunun caiz olsa bile mekruh olması da sözkonusudur."
Sahih'te rivayet edildiğine göre; "Cennete hesaba çekilmeden girecek yetmiş bin kişi, efsun yapmayan, (şifanın Allah'tan olup) dağlama(dan olmadığına inandıklarından) yapmayan ve eşyada uğursuzluk olduğuna inanmayanlardır."[483]
Dağlama hakkında gelen hadislerde dört husus göze çarpmaktadır: a) Dağlama yapması, b) Dağlamakla tedaviden hoşlanmaması, c) Dağlamakla tedaviden vazgeçeni övmesi, d) Dağlama ile tedaviden menetmesi. Allah'a ham-dolsun ki bu dört unsurun hiçbirinde bir çelişki sözkonusu değildir. Çünkü, bizatihi kendisinin dağlayarak tedavi etmesi bunun cevazına; sevmemesi, yasaklamadığına; dağlamaktan vazgeçeni övmesi, son çare olmadıkça yapmamanın daha evlâ ve efdal olduğuna; dağlama ile tedavi olmaktan nehy etmesi, tercih gerektiğinde, hoş karşılamadığına veya bir hastalık çıkacak diye henüz gerekmeden dağlama yapmanın doğru olmadığına delâlet etmektedir. En doğrusunu Allah bilir. [484]
[471] Müslim, 2207; Ebu Davud, 3864; İbn Mâce, 3493.
[472] Müslim, 2208; Ahmed b. Hanbel, 3/386; Ebu Davud, 3866; tbn Mâce, 3494.
[473] Mişkas: Ok gibi ince ve uzun bîr demir parçası demektir.
[474] Abdürrezzak, Musanmf, 19517; Tahavî, Şerhu Maâni'i-Âsâr, 2/385. İbn Mes'ud'dan (r.a.) rivayet edilen bu hadisin tamamı şöyledir: Bir grup, Allah Rasûlü'nün (s.a.) huzuruna geldiler ve şöyle sordular: Ey Allah'ın Rasûlü! Bir arkadaşımız hastalandı. Onu dağlayabilir nıiyiz? Allah Rasûlü (s.a.) bîr müddet sükût ettikten sonra şöyle buyurdu: "Dilerseniz dağ laym! Dilerseniz yaraya kızdırılmış taş koyarak tedavi edin!" Yalnız bu hadis-i şerif, zahiri emir, bâtını nehiy olan bir tehdİd şeklinde anlaşılmıştır. Nitekim bu tür ifadeler: "İstediğiniz yapın" , "İnsanlardan gücünün yettiğini ürküt" âyetlerinde de bu mânada kullanılmıştır.
[475] Buharı, 76/26.
[476] Şevket: Yüzde ve vücudun muhtelif yerlerinde hastalık olarak çıkan kızıllık.
[477] Tirmizî, 2050; Tahavî, 2/385. Râvileri sikadır. Tirmizî, hadise, hasen-garîb demişni
[478] Bk. Dipnot: 48 ve 50.
[479] Tirmizî, 2049; Ebu Davud, 3865; İbn Mâce, 3490.
[480] Nâsûr: Fistül, ülser, sinüs de denilen bir hastalık olup, vücut dokularında, dar, açık kanal şeklinde uzayan yaralara denir. Daha çok, göz pınarında, makat havalisinde ve diş etlerinde meydana gelir. Sürekli çıkan bir yaradır. Biri kurur, diğeri çıkar. Bundan dolayı da tedavisi mümkün olmayan hastalıklardan kabul edilir. Bk. Mucemu'l-Vasît, 917..
[481] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/300-301.
[482] Hattabî'nin Ebu Davud Şerhi, 4/197, 199.
[483] Buharı, 76/42; Müslim, 220.
[484] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/302.
Rasûlullah'ın (s.a.) damarların kesilmesi ve dağlama yapmak hususundaki tutumu şöyledir:
Sahih'te, Câbir b. Abdullah'tan (r.a.) Allah Rasûlü'nün (s.a.) Übey b. Kâ'b'a (r.a.) bir doktor yolladığı, doktorun Übey'in bir damarını kestiği ve daha sonra da orayı dağladığı rivayet edilmiştir.[471]
Sa'd b. Muaz, göğüs damarından (ekhal) yaralanınca Rasûlullah (s.a.) o yeri dağladı. Sonra yara şişince bir kere daha dağladı.[472] Hadisin metninde geçen "el-hasm" dağlama demektir.
Diğer bir rivayetine göre, Allah Rasûlü (s.a.) Sa'd b. Muaz'ı ekhalinden mişkas[473] ile dağladı. Sonra yine S a'd b. Muaz'ı ikinci defa ya kendisi veya ashabından biri dağladı.
Diğer bir lâfızla gelen rivayette ise: "Ensardan bir sahabî ekhalinden bir mişkas ile yaralanmıştı. Allah Rasûlü (s.a.) bu mişkas i!e onun dağlanmasını emretmiştir." şeklindedir.
Ebu Ubeyd der ki: Rasûlullah'ın (s.a.) huzuruna, kendisine dağlama tavsiye edilen bir adam getirildiğinde buyurdu ki: "Dağlayın ve kızgın taş koyun. "[474] Ebu Ubeyd der ki: Hadiste geçen "radf\ bir taşı önce ateşle kızdırıp yaranın üzerine koymak demektir.
FazI b. Dükeyn, Süfyan—Ebu'z-Zübeyr—-Câbir kanalıyla, Allah Rasûlü'nün (s.a.) (Sa'd'ı) ekhalinden dağladığını rivayet etmiştir.
Sahih-i BuharVdeki Enes hadisinden anlaşıldığına göre, Rasûlullah (s.a.) daha hayatta iken kendisi zâtülcenb hastalığından dolayı dağlanmıştı.[475]
Tirmizî'de Enes'ten yapılan rivayete göre, "Allah Rasûlü (s.a.) Es'ad o. Zürâre'yi şevket[476] hastalığından dolayı dağlamıştır. "[477]
Daha önce müttefekun aleyh olarak geçen hadiste Allah Rasûlü (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Dağlanmayı sevmiyorum." Diğer lafzında da: "Ben ümmetimi dağlama ile tedaviden men ediyorum." diye buyurmuştur.[478]
Tirmizî'nin CSmf inde İmran b. Husayn'dan yaptığı rivayete göre Allah Rasûİü (s.a.) dağlama yoluyla tedavi olmaktan nehyetmiştir. İmran demiştir ki: "Başımıza bir hastalık geldi, biz de hemen dağladık. Fakat ne hastalıktan kurtulduk, ne de doğru bir tedavi olmayı başardık."
Diğer lâfızla olan rivayetinde ise: "Biz dağlamayla tedavi olmaktan neh-yedildik. (Buna rağmen yapıldığında) ne hastalıktan kurtuldular, ne de başarılı bir tedavi oldular."[479] denilmektedir.
Hattabî der ki: Rasûlullah'ın (s.a.), Sa'd'ı dağlamaktaki maksadı, yarasından akmakta olan kam kesmekti, onun kan kaybından ölmesi ihtimalinden korkmuştu. Bu durumda, eli veya ayağı kesilen bir kişinin dağlanması gerektiği gibi (son çare olarak) dağlamak lazımdır.
Dağlama ile tedaviyi yasaklamasına gelince; buna sebep, dağlamayla şifa bulmayı istemeleridir. Çünkü Arablar, dağlanmayan hastanın öleceğine inanırlardı. İşte bu tür inançlarından ötürü dağlama yoluyla tedaviyi yasaklamıştır.
Denildi ki: "İmran b. Husayn'ın dağlamaktan nehyediîmesi sadece ona hasdır. Çünkü o nâsûr[480] hastalığına tutulmuştur. Hastalığın bulunduğu mev-[481]
ki tehlikeli olduğundan dağla
narak tedavi edilmesinden nehyetti. Bu durumda nehy sadece dağlamaktan korkulan mahalle ait olmuş oluyor. En doğrusunu Allah bilir. "[482]
İbn Kuteybe der ki: "Dağlama iki şekilde yapılır: a) Sağlam ve sağlıklı biri hastalanmamak için kendini dağlar. Bu tür dağlama hakkında, kendini dağhyan Allah'a tevekkül etmemiştir, denilmiştir ki, bu şekilde kendini dağ-lıyan kişi, üzerine gelecek olan ilahî takdiri geri çevirmeyi hedeflemektedir, b) Azmış olan yarayı, kesilmiş olan bir uzvu dağlamak ki, bu cinsi şifadır. Bir de, hastalıktan kurtulması da kurtulamaması da mümkün olan (şüpheli) bir tedavi için dağlama yapmak vardır ki; bunun caiz olsa bile mekruh olması da sözkonusudur."
Sahih'te rivayet edildiğine göre; "Cennete hesaba çekilmeden girecek yetmiş bin kişi, efsun yapmayan, (şifanın Allah'tan olup) dağlama(dan olmadığına inandıklarından) yapmayan ve eşyada uğursuzluk olduğuna inanmayanlardır."[483]
Dağlama hakkında gelen hadislerde dört husus göze çarpmaktadır: a) Dağlama yapması, b) Dağlamakla tedaviden hoşlanmaması, c) Dağlamakla tedaviden vazgeçeni övmesi, d) Dağlama ile tedaviden menetmesi. Allah'a ham-dolsun ki bu dört unsurun hiçbirinde bir çelişki sözkonusu değildir. Çünkü, bizatihi kendisinin dağlayarak tedavi etmesi bunun cevazına; sevmemesi, yasaklamadığına; dağlamaktan vazgeçeni övmesi, son çare olmadıkça yapmamanın daha evlâ ve efdal olduğuna; dağlama ile tedavi olmaktan nehy etmesi, tercih gerektiğinde, hoş karşılamadığına veya bir hastalık çıkacak diye henüz gerekmeden dağlama yapmanın doğru olmadığına delâlet etmektedir. En doğrusunu Allah bilir. [484]
[471] Müslim, 2207; Ebu Davud, 3864; İbn Mâce, 3493.
[472] Müslim, 2208; Ahmed b. Hanbel, 3/386; Ebu Davud, 3866; tbn Mâce, 3494.
[473] Mişkas: Ok gibi ince ve uzun bîr demir parçası demektir.
[474] Abdürrezzak, Musanmf, 19517; Tahavî, Şerhu Maâni'i-Âsâr, 2/385. İbn Mes'ud'dan (r.a.) rivayet edilen bu hadisin tamamı şöyledir: Bir grup, Allah Rasûlü'nün (s.a.) huzuruna geldiler ve şöyle sordular: Ey Allah'ın Rasûlü! Bir arkadaşımız hastalandı. Onu dağlayabilir nıiyiz? Allah Rasûlü (s.a.) bîr müddet sükût ettikten sonra şöyle buyurdu: "Dilerseniz dağ laym! Dilerseniz yaraya kızdırılmış taş koyarak tedavi edin!" Yalnız bu hadis-i şerif, zahiri emir, bâtını nehiy olan bir tehdİd şeklinde anlaşılmıştır. Nitekim bu tür ifadeler: "İstediğiniz yapın" , "İnsanlardan gücünün yettiğini ürküt" âyetlerinde de bu mânada kullanılmıştır.
[475] Buharı, 76/26.
[476] Şevket: Yüzde ve vücudun muhtelif yerlerinde hastalık olarak çıkan kızıllık.
[477] Tirmizî, 2050; Tahavî, 2/385. Râvileri sikadır. Tirmizî, hadise, hasen-garîb demişni
[478] Bk. Dipnot: 48 ve 50.
[479] Tirmizî, 2049; Ebu Davud, 3865; İbn Mâce, 3490.
[480] Nâsûr: Fistül, ülser, sinüs de denilen bir hastalık olup, vücut dokularında, dar, açık kanal şeklinde uzayan yaralara denir. Daha çok, göz pınarında, makat havalisinde ve diş etlerinde meydana gelir. Sürekli çıkan bir yaradır. Biri kurur, diğeri çıkar. Bundan dolayı da tedavisi mümkün olmayan hastalıklardan kabul edilir. Bk. Mucemu'l-Vasît, 917..
[481] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/300-301.
[482] Hattabî'nin Ebu Davud Şerhi, 4/197, 199.
[483] Buharı, 76/42; Müslim, 220.
[484] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/302.