- Cümlelere tutunmak

Adsense kodları


Cümlelere tutunmak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
neslinur
Fri 5 February 2010, 11:36 pm GMT +0200
Cümlelere tutunmak

2009 yılının Mayıs ayıydı. Nursi'nin psikobiyografisi için, eğitim gördüğü yerleri dolaşırken yolum Tillo'ya düşmüştü. Eski usul eğitim verilen bir medreseye uğramıştık.
Sabahın dokuzu gibiydi. Başmüderrisle görüşmek istemiştim. Onunla görüşebilmek için iki saat beklemem lazımdı. İlgili kişi şöyle demişti: "Kendileri sabah namazından on bire kadar okumaya çekiliyorlar."

O gün bu gün aklımdan çıkmadı bu söz. Okumaya çekilmek. Ya da ibadet için çekilmek. Ya da sadece dua için çekilmek, bilgece yaşayan insanlara özgü olmalıydı.

Elimize bir kitap alırız ve çekiliriz. Sanki birden kesilir akıp giden hayat. Okumaya başlamak durmaktır. "Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım" sözünü okurken, âşık olduğumuz biriyle vakit geçirirken, kendimizi taaa içinde bulduğumuz etkinlikler içindeyken söyleriz. İyi bir kitabın içinde başka bir âleme geçeriz. Orada yaşarız. Orada nefes alırız. Monoton gelmeye başlayan dış dünyadan belli bir süreliğine kopuştur bu. Başka bir âlemin içine dalıp geri döndüğümüzde, mevcut hayatlarımız bize daha farklı görünür.

Yazarların yalnız insanlar oldukları söylenir. Bana kalırsa iyi bir okur bir yazardan daha yalnızdır. Kitabını alır ve bir kuytuya çekilir. Ne için? İçine, hayalhanesine, kalbine, ruhuna bakabilmek için. Ne için? Üzerinde düşünülmemiş bir hayat boşuna geçirilmiş bir hayattır. Hayatını gözden geçirmek için. İçindeki titreşimleri anlamak, yorumlamak, anlamlandırmak için.

İyi bir okur yalnızdır çünkü artık hayalhanesinde yaşar. Orada düşünür, orada hisseder. Varoluşuna odaklanır. Kalbinin hüzünlerine, kederlerine, dertlerine, tasalarına, kaygılarına. Binbir düşünceyle doludur. Kimselerin bilmediği. Meleklerin bildiği. Mutlak bir Varlığın bildiği ve sadece O'nunla paylaştığı yaşantılar.

Ya da sevinçlerle doludur. Kitaplar hayallerimizi tetikler. Sevinçli anılarımızı da hayalhanemize getirir. Böylelikle insan bir anda çoğalır. Yaşananların kaybolmadığını, fiziksel ve duygusal hafızamızda muhafaza altında tutulduğunu anlarız okurken.

İyi bir okur yalnızdır. Çünkü malayani konuşmalar onu bunaltır. O hayat ve kâinat üzerine düşünmeye alışmıştır artık. İnsanlarla ilişkilerinde seçicidir. Arkadaş bulması, arkadaş olması zorlaşmıştır.

Okudukça iyileşir yaralarımız. Eski Yunan'da bir kütüphanenin girişinde, kapının üzerinde, "İnsanın ruhunun iyileştirildiği yer" diye yazıldığı söylenir. Kitaplar, sessiz ve adsız, alçakgönüllü birer danışman gibi okuyucularına psikolojik yardım sunma işlevi görürler.

Zannımca okurken okuduklarımızı duyup kelimelerin içimizde yankılamasıyla, bize seslenmesiyle iyileşiriz. Okumak bir ses duymaktır. Okur kuytu köşesinde okuyup duyduğu bir cümleye, bir kelimeye yakalanır. Ona tutunur. Ona bağlanır. Bir hakikat gönlünü fetheder. O hakikat onun olur.

Yazarlar da yalnız insanlardır. Onlar da kuytu köşelerine çekilirler. Hayalhanelerine dalarlar. Dalgıç gibi. Onlar da şifa bulmanın peşindedirler. Bazı yazarlar yazmanın bir nevi şifa bulma yöntemi olduğunu, bu yüzden yazdıklarını söylerler. Bence yazar yazdıkça iyileşmez. Yazdıklarını okudukça, yazdıklarını duydukça iyileşir. Çünkü o bir bakıma ilk okurudur yazdıklarının. Hepimiz gibi. İnsan, kendi hayatıyla yazılan hikâyenin de ilk okuyucusu değil midir?

Okumaya çekilen insanlara imreniyorum. Tam bir okumaya çekilmiş değilim ama şu sıralar Onuncu Söz'ü okuyorum tekrar tekrar. Her okuduğumda şu cümleye tutuluyorum ve tutunuyorum: "Demek, bir seyrangâh-ı daimîye gidiliyor." Gitmeyi kolaylaştırıyor, anlamlı kılıyor bu cümle. İnsanın içini sevinçle, gitme hissiyle dolduruyor. Haksızlık etmeyeyim, bir de şu cümleye yakalanıyorum: "Hazırlanınız; başka, daimî bir memlekete gideceksiniz. Öyle bir memleket ki, bu memleket ona nisbeten bir zindan hükmündedir."

Mustafa Ulusoy

zahdem
Fri 5 February 2010, 11:43 pm GMT +0200
keşke hep cümlelere tutunabilsek.
cürümlere tutunmak yerine.
kitaplarla dost olsak
boş işlerde uğraşmak yerine
hep ilmi koyabilsek
gönlümüzün en yüksek yerine