- Cümle İçler İçine Doğmuş gibi

Adsense kodları


Cümle İçler İçine Doğmuş gibi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Tue 25 October 2011, 03:05 pm GMT +0200
Cümle İçler İçine Doğmuş gibi...

Ekim 2008 37.SAYI

Pek çok dini ve sosyal yapının inşasına ön ayak olan ve artık 50’li yaşlarını süren Saliha Sebkâti Valide Sultan, bir gün oğluna yıllar önce önünde testisinin kırıldığı Azapkapı’daki o küçük mahalle çeşmesinin yerine büyük bir çeşme yaptırmak istediğini söyler.

Su olmazı oldurmuş, Hazreti Peygamber’in (s.a.v) yoluna girerek tertemiz doğasını insanlık alemine göstermiştir. İnsanların ulusu Muhammed Aleyhisselam, seçkinlik incisinin denizidir ki; O’nun mucizeleri kötülerin ateşine su serpip söndürmektedir” beytinde olduğu gibi Fuzuli’nin Rasulullah’a övgüsünü; ve nehrin yanı başında olduğu halde bir avuç suya ulaşamayıp “Nerede bir su görürseniz beni hatırlayın” diyen Hz Hüseyin’in (r.a) hasretini, hatırlatan su inceltir yüreğimizi.

Kerbela’nın hüznüyle fersiz kalan adımlarımızı, su medeniyeti olarak nam salan İstanbul’un ne yönüne atarsak atalım, muhakkak bir çeşme ile karşılaşırız. Sokak başları, çınar ve kavak dipleri, cami avluları, mahalle meydanları en bilindik mekânlarıdır çeşmelerin. Bu sebeple misafirleri de çoktur. Cahilini, alimini, gencini, yaşlısını, arlısını, arsızını ayırt etmeksizin boyunlarına asılan tas aracılığı ile herkese hizmet ederler. Her birinin hacetini görürken, iplik iplik akıttıkları her damlaya önünden gelip geçenlerin sureti gibi siretini de nakşederler. Böylece cümle içler içlerine doğmuşçasına su gibi insan da önlerinde birikip, havuzlanır. Kentlerin soğuk yüzünden evvel ahşap evler arasından gülümseyen mahalle çeşmelerine testisi omzunda gelen kadınların kurduğu sohbet meclisinden, bazen etrafında oynaşan çocukların şen oluşundan, bazen de sırtı güneş görenlerin serinlemesinden dem vururlar. Derinden derine seyre daldıkları hayatları, kültürü ve sosyal yaşantısı ile kendi dillerince hikâye ederler. Sır ehlidirler, lakin biraz ısrarla nasibimize düşecek hikmeti de esirgemezler.

Su gibi devlet oldu

İslam olana yakışan bir nezaketle Anadolu’ya elini ve yüreğini değdiren hemen her sultan, sadrazam ve valide sultan bir yâr (Allah c.c.) için ettikleri âh’ın özünü en fazla İstanbul’da biçime dökerek hayırda teşvik edici oldular. Her birinin hasenatı ahenk içinde diğerini tamamlarken “fazilette ileri olan” manasına gelen ismi ile Saliha Sebkâti Valide Sultan’ın cömertlikte yoldaşlarından ayrı bir yeri vardır.

Bir gün arabasıyla Azapkapı tarafından geçen Sultan II. Mustafa’nın annesi Rabia Gümüş Sultan’ın, testisine çeşmeden su doldurmaya çalışan küçük bir kız dikkatini çeker. Kızcağız su dolu testiyi zapt edemez ve ağır testi yalağa çarpıp, parçalanır. Bir yandan kırıkları toplamaya çalışır küçük kız, bir yandan da içli içli ağlamaya başlar. Kızın bu haline dayanamayan Valide Sultan, küçük kızı “Üzülme yavrum, ben sana daha güzel bir testi alırım” diyerek teselli etmek istemişse de kızcağız  “Testiye üzülmediğini, çeşmeden su getirmesini bile beceremediği için kendine kızdığını” söyler. Saliha adındaki bu zeki kızın olgunluk ve mesuliyet yüklü cevabından hoşlanan Valide Sultan, ailesine haber salıp onu saraya alır. Yıllarca itina ile büyütüp yetiştirir. Evlenme çağına geldiğinde onu oğlu Sultan II. Mustafa’ya eş eder ve bu evlilikten Sultan I. Mahmud dünyaya gelir.

Küçük kızlar testisini kırmasın

Pek çok dini ve sosyal yapıya ön ayak olan ve artık 50’li yaşlarını süren Saliha Sebkâti Valide Sultan, bir gün oğluna yıllar önce önünde testisinin kırıldığı Azapkapı’daki o küçük mahalle çeşmesinin yerine büyük bir çeşme yaptırmak istediğini söyler. Padişah I.Mahmud, “İyi ama anne, nasıl bir çeşme?” diye sorunca Saliha Sultan “Orasını mimarlar bilsin, yalnız küçük kızlar testilerini kırmasınlar yeter” der.

Bitişiğindeki Sokullu Mehmet Paşa Camii ve karşısındaki Yolcular Hamamı ile her sabah birbirine bakarak uyanan Azapkapı Saliha Sultan Sebil ve Çeşmesi, mimarbaşı Kayserili Mustafa Ağa’ya, Sultan I. Mahmut tarafından annesi adına 1732’de yaptırılır. Ortada yuvarlak bir sebil, iki yanda birer çeşmeden meydana gelen yapı, 18’inci yüzyıla ait meydan çeşmesi ve sebil birleşiminin en güzel örneklerinden biridir. Yabancı kaynaklarda Galata Çeşmesi olarak da anılan bu eser, bir ucu yuvarlatılmış, karşılıklı ikişer kenarı eşit bir beşgenden gelişen plana sahip olup, dört cephelidir. Dışa doğru sarkan geniş saçaklı kurşun kaplı yüksek bir çatı ile örtülü olan çeşmenin yüksekliği yaklaşık 11 metre olup ortasında haznesi vardır.

Tamamen beyaz ve gri tondaki mermer ile kaplanan yapının arka ve güney cephesinde üç, kuzey cephesinde iki ayna taşı bulunmaktadır. Lale devrinden aldığı üslup ile bazı yeniliklerin öncüsü olduğu gibi kendinden önce yapılmış bazı çeşmelerin de devamı niteliğine sahip olan çeşme, Osmanlı dönemindeki İstanbul'un kimliğine tanıklık eden mimari eserler arasında geçmişi içinde muhafaza ederek günümüze kadar ulaşmıştır.

Sırtını lale lafzındaki hesaba dayamışçasına ayakta kalan bu çeşmenin suyunu yudumlamak kısmet olmasa dahi suyu yokuşa akıtmayan bir ömrün akabinde son nefesimizde iman çeşmesinden sulanmak niyazıyla…

Huriye KARNAP