- Cümle güzellikleri Gül den öğrendik

Adsense kodları


Cümle güzellikleri Gül den öğrendik

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
SevD@_GüLü
Sun 12 December 2010, 01:31 pm GMT +0200
Cümle güzellikleri “Gül”den öğrendik


Bizler;

İnsanoğlunu, yaratılış gayesiyle buluşturan,

Beşeri, kemâl ufkunun zirvesine ulaştıran,

Mü’minleri, Son İlâhî Dîn’e kavuşturan,

Müslümanları, “Gül Devri”nde yaşama mutluluğuna eriştiren,

Dünyayı cennete, ukbâyı da ebedî saadet iklimine dönüştüren,

İslâm olmak, dolayısıyla da insan olmak için gerekli her şeyi;

Güzîn-i Beşer,

Mürşîd-i Ekber,

En Kutlu Rehber,

Yegâne Önder,

Emsalsiz Lider

Ve Son Peygamber olan

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

Îmandan îtikâda,

İlimden ibadâta,

Ticaretten muamelâta,

Ahlâktan hayır-hasenâta,

Kazâdan mukadderâta,

Nazariyeden icraata,

Fertten cemaata,

Ölümden hayata kadar;

Dînimizin bütün kıstaslarını,

Ve her türlü ahkâm esaslarını

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

İslâm’ın kapısının Kelime-i Şahâdet,

Temelinin îman ve hidâyet,

Zemininin ihlâs ve samimiyet

Duvarlarının Hakk’a hürmet ve muhabbet,

Direklerinin namaz ve ibâdet,

Çatısının vakar ve izzet,

Penceresinin de hüsn-ü zan ve zarâfet olduğunu

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

ALLAH(c.c.)’ı tanıma ve O’na, O’nun istediği şekilde kulluk yapma mükellefiyetini,

Müslüman olma ve her şeyi Kur’ân’a göre târif ve tanzim etme mecburiyetini,

Her işe “ALLAH adıyla” başlama ve her şeyi “ALLAH adına” yapma şiar ve iftiharını,

Hayatın her karesini besmeleyle fethetmenin azim ve kararını,

İslâm’ı anlama, anlatma, yaşama ve yaşatma hususundaki en mükemmel ölçüleri,

Dînimiz ve dünyamız hakkındaki en doğru bilgileri,

Ve Kur’ân’ın günlük hayata tercümesini

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

Îman dairesinde kalmanın ve Rahmet-i Rahmân’a râm olmanın erişilmez kutsiyetini,

Hayatı madde-mânâ bütünlüğü içinde ve aslî mânasıyla kavrama keyfiyetini,

Ömrümüzün her ânını İlâhî emirlere göre tanzim etme plân ve programını,

Nefis muhasebesiyle ebedî hayat murakabesini birlikte yapmanın nizâm ve intizâmını,

“Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi âhiret için çalışmayı”,

Dünya ağırlıklı ahiret yolculuğuna değil, cennet menzilli ebediyyet seferine çıkmayı,

Rıza-i Bârî’ye ulaşmak için Hakk yolunda çile çekmeyi,

“ALLAH de”yip, ALLAH (c.c.) aşkıyla “dosdoğru ol”mayı,

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

“İnsanların dindarlığı nispetinde

Sıkıntıya uğradığını,

Mükâfatın büyüklüğünün de,

Belânın derecesiyle mütenasip olduğunu,

Dindar olmayanın

Bu dünyadaki sıkıntısının da hafif olacağını,

Mütedeyyin kulların;

Günahlardan arınana kadar

Belâdan kurtulamayacağını ”

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

Varlığın vâr olma sebebinin sevgi olduğunu,

Vâreden’e sevgiyle erişildiğini,

Hakîki aşka hicret etmekle

‘Besmeleli sevdâlara’ varıldığını,

“Aşk-ı Mecâzî”den “Aşk-ı Hakîki”ye yol bulunca

Muhabbetullah iklimine girildiğini,

Hilkâtin de; muhabbet üzerine,

Sevgi üzerine, aşk üzerine halk edildiğini,

Hayatın sırrı olan aşkın,

Bir fâniye fedâ edilemeyecek kadar

Yüce bir duygu olduğunu,

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

Aşkın, gönüllere şifa olduğunu/olacağını,

Şifanın da “Aşk-ı Hakiki”de bulunduğunu/bulunacağını,

Bu aşkın taşlaşmış kalpleri bile yumuşattığını/yumuşatacağını,

Sevgi anahtarının en paslı kalp kilitlerini bile kolaylıkla açtığını/açacağını,

Kalp katılığının şifasının da; “Fakirleri doyurmak ve

Yetimlerin başını okşamak”tan geçtiğini/geçeceğini

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

“Sevdiklerimize, sevgimizi izhar etmemiz gerektiğini,

Sevgimizi söylemekle aradaki muhabbetin güçleneceğini”,

“Îman sahibi olmadan cennete girilemeyeceğini,

Birbirimizi kâmil mânâsıyla sevmeden gerçek mü’min olunamayacağını”

“Mü’min; hem sever, hem de sevilir...

Sevmeyen ve sevilmeyen mü’minde hayır yoktur” düsturunu,

“Rabbim! Beni sev, sevdiğin kullarını Bana sevdir,

Beni de sevdiğin kullarına sevdir” duâsını

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

İnsanın;

“Ahsen-i takvîm” olarak yaratıldığını,

Emrine kâinatın musahhar kılındığını,

ALLAH(c.c.)’ın yeryüzündeki halifesi olduğunu,

“Eşref-i mahlûkat” ve “ekmel-i mevcudat” diye vasfedildiğini,

Âdemoğlundaki bu mükemmelliğin;

Ruh, beden, zekâ, şuur ve iradeyle anlamlı hâle geldiğini,

Hayatı muhteşem bir şiir tadında ve

İlâhî emirler istikametinde yaşaması gerektiğini,

Kulun; kendi acziyetini idrak etmeye başladığı an

Hakk’ın kudretini kavrayabildiğini,

Bütün yolların bidâyetinin de

Nihâyetinin de ALLAH(c.c.)’a vardığını,

Ve en büyük insanlık rütbesinin

Hakk’a hakkıyla kul olmakla kazanıldığını

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

“Hayırlı söz söyleyerek kazançlı çıkmayı,

Zararlı söz söylemeyerek esenliğe kavuşmayı,

Ya faydalı konuşmayı yahut susmayı”

“Dinde iyi bir çığır açan kimseye,

Hem yaptığının sevabı,

Hem de kendisinden sonra

O çığırda yürüyenlerin sevabının verildiğini,

Üstelik her birinin sevabından da

Hiçbir şey azalmadığını;

Dinde kötü bir çığır açana da

Hem bu yaptığının günahı,

Hem de kendisinden sonra

O çığırda yürüyenlerin günahının yazıldığını,

Üstelik her birinin günahından da

Hiçbir şey azalmadığını”

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

Dünyanın “Bir müddet kalınıp gidilecek bir ağaç gölgesi” olduğunu,

Beşeriyetin; Bekâ Yurdu’na vuslat için bu fâni âleme geldiğini,

Doğumla avdet ettiğimiz “iki kapılı han”da insanoğlunun misafir kaldığını,

Yüce Rabbimizin herkesi, yaptığı herşeyin hesabını vermekle mükellef kıldığını,

İnsanoğlunun yeni bir hayata merhaba demek için öldüğünü,

“Her nefsin mutlaka tadacağı” ölümün ardından herkesin yeniden can bulduğunu,

“Ölümün, mü’minin canını Rabbine hediye etmesi” mânâsına geldiğini,

Ve ölümü; “şeb-i arûs” ya da “nev-rûz” bilenlerin ebediyyen güldüğünü

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

“Adâletin güzel, fakat ümerâda (idârecilerde) daha güzel”,

“Cömertliğin güzel, fakat zenginlerde daha güzel”,

“Haram olduğu şüpheli şeylerden kaçınmanın güzel, fakat âlimlerde daha güzel”,

“Sabrın güzel, fakat fakirlerde daha güzel”,

“Tevbe etmenin güzel, fakat gençlerde daha güzel”,

“Hayânın (utanmanın) güzel, fakat kadınlarda daha güzel” bir haslet olduğunu

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

Nefse “hoş” gelen şeylerin “boş”luğunda kalmamayı,

Üç günlük dünya ticaretinde ömür sermayesini beyhude tüketerek “müflis” olmamayı,

Hayatın zorlukları karşısında “sabır-şükür-zafer” diyerek “muhlis” olmayı,

“ALLAH’ı görüyormuşçasına ibâdet etmeyi,

Dünyada bir garip gibi yaşamayı”,

“Dünyada karınlarını tıka basa doyuranların,

Kıyamet günü uzun süre aç kalacağını”

“Dünyada yükselen bir şeyi alçaltmanın,

ALLAH’ın değişmez kanunu olduğunu”;

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

Şu altı husûsa titizlikle uyacaklarına dair:

“Konuştuğu zaman yalan söylememeye,

Söz verdiğinde sözünden dönmemeye,

Kendilerine bir şey emânet edildiğinde, emânete hıyânet etmemeye,

Gözünü haramdan sakınmaya,

Elini haram uzatmamaya

İffet ve namusunu korumaya”

Söz verenlerin;

“Cennet’e gireceklerine dair sözü”

“Gül”den aldık,

Ve “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah” sözünün

“Cennet hazinelerinden bir hazine” olduğunu

Ve Cennet’in de,

“ALLAH’a karşı gelmekten sakınmakla,

Ve güzel ahlâka sahip olmakla” kazanıldığını

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

Sayılı nefeslerin sadece beşikle mezar arasında tüketilen bir hazine olmadığını,

Hayatın; âhiret günü mizâna çekilip, hesabı sorulacak şahsî bir sermâye olduğunu,

İnsanın da bu sermayeden müteselsîlen sorumlu tutulduğunu,

“Ölümü en çok hatırlayanların

Ve ölüm sonrası için en iyi şekilde hazırlananların

En zeki mü’minler” olduğunu

Onların “Ölmeden nefsini hesaba çektiğini,

Aciz insanın de hevâ ve hevesine uyduğunu”

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

“Ölüm gelmeden önce hayatın,

Hastalık gelmeden önce sıhhatin,

Meşguliyet gelmeden önce boş vaktin,

İhtiyarlık gelmeden önce gençliğin,

Fakirlik gelmeden önce zenginliğin

Kıymetini bilmeyi”

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

“İyiliğin; kalbin uygun gördüğü

Ve yapılmasına onay verdiği şeyler;

Kötülüğün ise, kalbi tırmalayan,

Başkaları sana yap diye fetva verse bile,

İçine sinmeyen şeyler olduğunu”

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

“Yalan söylemenin,

Sözünde durmamanın,

Emânete ihânet etmenin;

Münâfıklığın üç (büyük) âlâmeti olduğunu

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

Her işi tek sayılarla yapmayı,

Günlük hayatı üçe bölmeyi,

Suyu üç yudumda içmeyi,

Abdest alırken uzuvları üç kere yıkamayı,

Bir eve girmeden üç defa seslenmeyi,

Yapılan duâyı ve nasihati üç kere tekrar etmeyi,

Rükû ve secdede üç, beş, yedi, dokuz kez Rabbimizi tâzim etmeyi,

Ve namaz sonrası tesbihâtı otuzüçe tamamlamayı

“Gül”den öğrendik...

Bizler;

Kâinat kitabını hakkıyla okumayı,

Hilkatin esrarındaki aşkı gönül gergefine dokumayı,

Evvelen Yaradan’ı sevmeyi ve O’na hakkıyla ibâdet etmeyi,

Sâniyen “Yaradan’dan ötürü” “yaratılan” her şeye muhabbet beslemeyi,

Sâlisen dünyayı sevdâ çiçekleriyle süslemeyi,

Rabien, sevginin hakkını vererek gönül seferine çıkmayı,

Ahiren, sevgi nâmelerine gönül gözüyle okunan “bir güzide mektup” diye bakmayı,

Velhasıl; gönül fethi için “Cân özünden besmele çekmeyi”

Kin ve nefretten nefret ederek yüreklerde sevgi çerağı yakmayı,

İnsanlığın istikbâli için ebedî bahar besteleri terennüm etmeyi,

İfrat ve tefritten arınmayı, itidal zırhına bürünmeyi,

Aşkı vatan edinip; edebi, gönül toprağı yapmayı,

“Saltanat aşkından, aşk saltanatına” yükselmeyi,

Kâmil mânâsıyla sevmeyi, sevilmeyi,

Ve dünyayı bir gül bahçesine çevirmeyi

“Gül”den öğrendik...

Hâsılı Kelâm,

Bizler cümleten;

İnsanı insan yapan

Cümle erdemlerin

Cemî cümlesi olan

Bilcümle güzellikleri;

“Gül”den öğrendik...



Dr. Mehmet Güneş