- Cumhuriyet Ruhu

Adsense kodları


Cumhuriyet Ruhu

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Eslemnur
Sat 25 September 2010, 08:36 am GMT +0200
CUMHURİYET RUHU

Bu hilafetin en mühim hususiyetlerinden biri de, böyle bir nizam içinde tenkid, rey beyan etmek, fikir hür­riyeti, tamamen serbestçe ve tam bir serbestlikle ortada bulunmasıdır. Halifeler, her zaman halkın elinin ulaşabi­leceği bir vaziyette idiler. Kendileri de Şûra Ehlinin ara­sında oturur, görüşmelere iştirak ederlerdi. Orada asla hükümet partileri yoktu. Serbest bir muhitte, meclisin azası ve herkes meclise iştirak eder ve kendi imanlarına ve kalblerinin inancına göre fikirlerini ortaya atarlardı. Bütün muameleler, Ehl-i Hal ve'l akd'ın önünde eksiksiz ve noksansız yürütülüp giderdi. Hiç bir şey saklanıp giz­lenmezdi. İşlerin karara bağlanması, delil üzerine istinad ederdi. Kimseden ne korkmak vardı ne de çekinmek. Ne hatır vardı ne de gönül. Ne taraftarlık vardı, ne de kayır­maca...

Sonra, bu Halifeler, yalnız kendi kavim ve milletlerine karşı Müşavere Meclisini idare eden bir alet değillerdi. Her gün beş defa halk ile birlikte namaza gelerek, ce­maat ile namazlarını kılarlardı. Her hafta bir kere cuma günleri, umumî toplantı yaparlardı. Halife, her sene iki defa bayramlarda ve Hac toplantısında halkın karşısına çıkardı. Onlar evlerin de ve her yerde kendisinden hesap sorabilirdi Onların evleri de halka açık evlerin arasında idi. Kapılarında ne kapıcı, ne muhafız, ne teşrifatçı, ne özel kalem müdürü, ne de aracı gibi hizmet erbabı bulu­nurdu. Evlerinin kapıları her zaman, herkesin yüzüne açıktı. Çarşıda ve pazarda yanlarına muhafız almadan halkın arasında gezip dolaşırlardı. Her noktada, herkes bu halifelere istediğini söyliyebilir ve her yerde onları tenkit edebilirlerdi. Herkes onlardan hesap sormakta ser­best idi. Bu serbestliği kullanmak da ayrıca hususî izne ve müsaadeye tâbi değildi.

Hazret-i Ebu Bekir Radiyallahu Taalâ anh, yukarıda bahsettiğimiz hususları hilâfetinin ilk günlerinde halka şu sözleriyle ilân etmişti:

"Doğru yolu tutarsam, bana yardım ediniz, yok eğer ben eğri bir yol tutarsam, o zaman siz beni doğrultunuz!"

Bir ara Hazret-i Ömer, bir cuma hutbesinde: "o an­dan itibaren kimsenin nikâhta dört yüz dirhemden fazla mehir kararlaştırmaması" fikrini ileri sürdü. Bunu duyan ibr kadın ayağa kalkarak, şu sözlerle bu karara itiraz etti:

"Senin böyle bir hüküm vermeye hakkın yoktur. Çünkü Kur'anda kantarla mehir verilmesi hususunda müsaade vardır. Sen, bunu nasıl olur da bir hududa bağlayabilirsin," dedi.

Bu haklı itiraz karşısında Hazret-i Ömer derhal fikrin­den vaz geçti.[190]

Yine bir gün Hazret-i Selmân-i Farisi, Hazret-i Ömer'den şu sözlerle hesap sordu:

"Herkesin hissesine bir entari düşmüş iken nasıl olur da senin hissene iki entari düşmüş olabilir?" Dedi.

Hazret-i Ömer, oğlu Abdullah ibn-i Ömer'in şahidliğine başvurarak, ikinci entarinin kendisinin olma­yıp, oğluna ait olduğunu, bu giyeceği ödünç olarak aldı­ğını bildirdi.[191]

Adalet sembolü bu halife, başka bir toplantıda hal
ka şu suali tevcih etti:

"Ben bazı işleri geciktiriyorum, siz buna ne dersiniz?"

Bu suale Hazret-i Bişr İbn-i Saad Radıyallahu anh şu sözlerle cevap verdi:

"Sen böyle yaparsan, biz de seni doğru yola getir­mesini biliriz."

Hazret-i Ömer, bu cevaptan gayet memnun olup, şu karşılığı verdi:

"O zaman siz de halk için çalışmış olursunuz."[192]

En fazla ve en ağır tenkidler Hazret-i Osman zama­nında vuku buldu. O da hiçbir zaman zorla ve cebren kimsenin ağzı kapatmak yoluna gitmedi. Her zaman ten­kitlere ve itirazlara delillerle cevap verdi. Halka kendisinin kabahatsiz olduğunu bildirirdi.

Hazret-i Ali zamanında Haricilerin dili aşırı derecede uza­mıştı. Ağızlarına geleni söylüyorlardı. Hazret-i Ali de emsalsiz bir sabırla bunların taarruzlarına tahammül edi­yordu. Bir ara, beş Hariciyi yakalayarak Huzuru Hilefete getirdiler. Bu kimseler açıktan açığa dil uzatarak, işin ölçüsünü kaçırmış küfür ediyorlardı. Hatta açıktan açığa sokaklarda ve halkın arasında;

"Allaha yemin ederiz ki Aliyi öldüreceğiz" diyorlardı."

Hazret-i Ali Radiyallahu Taalâ anh, onların beşini de salıverdi. Ve kendi adamlarına da şöyle buyurdu:

"Siz de istermisiniz ki, onlar gibi dili uzun ve ağzı bo­zuk olasınız? Onlar mademki fiili bir şekilde isyana giriş­memişler ve şiddete baş vurmamışlardır, sadece dille­riyle muhalefet ettiklerinden dolayı kendilerine herhangi bir cürüm yüklenemez."[193]

Dört Örnek Halife devrini teferruatiyle yukarıda an­lattık. O zaman aydın bir meşale devriydi. Asırların en nurlu kaynağı idi. O devirden bu yana bütün zaman bö­lümlerinde, fakihler, muhaddisler ve tüm dindar müslümanlar her asırda bu devri gözönünde bulundur­muşlardır ve İslâmın dini, siyasî, ahlâki ve sosyal nizamı için bu devri bir miyar ve bir ölçü olarak kabul etmişlerdir.