ezelinur
Thu 28 January 2010, 02:26 pm GMT +0200
Öğle namazı ve “Namazın Şartları” bölümünde anlatılan şartlar Cuma namazı için de gereklidir. Cuma namazında, bunlara ek bazı şartlar daha gereklidir. Bu şartları her mezhebe göre ayrı ayrı anlatacak, daha sonra da bunların ittifaklı ve ihtilaflı olanlarını belirtmeye çalışacağız.
Hanefiler dediler ki: Namazın şartlarının yamsıra, Cuma namazı için ek olan şartlar, vücûb ve sıhhat şartları olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Vücûb şartları altı tanedir:
1. Erkek olmak: Cuma namazı kadın için gerekli değildir. Ama Cuma namazına hazır olup da kılarsa, namazı sahîh olur ve öğle namazı yerine geçer.
2. Özgürlük: Boynunda kölelik bağı bulunan kişiye Cuma namazı gerekli değildir. Ama cemaate hazır olup da kılarsa Cuması sahîh olur.
3. Sağlıklı olmak: Yürüyerek Cumaya gitmekle sağlık açısından zarar görecek olan kişiye Cuma gerekli değildir. Yürüyerek mescide gitmekten aciz olan (hasta) kimseden Cuma namazını kılma yükümlülüğü düşer. Kendisini taşıyacak biri bulunsa bile gitmek zorunda değildir. Hanefîlerin bu görüşte ittifakları vardır, tmam Âzam’a göre bir kimsenin kendi başına mescide gidebilme gücü yoksa ücretli veya meccânî bir yardımcı bulsa bile, Cuma kılma yükümlülüğü düşer. Fakat Ebu Yûsuf ile Muhammed’e göre, görmeyen bir kimse ücretli veya meccânî bir güdücünün yardımıyla mescide gidebilirse Cuma namazına gitmesi icâb eder.
Şu halde amâ kimseler bu iki görüşten birini tercîh edebilirler, fakat ihtiyatlı davranma açısından İmâmeyn’in görüşünü tercih etmek daha uygun olur. Şu da var ki; Cuma namazını kılması hâlinde, Cuma namazının sahîh olacağı hususunda ittifak vardır.
4. Cuma namazı kılınan bir yerde veya buraya bitişik bir yerde ikâmet etmek: Cuma namazı kılman yerden uzakta olan bir kimsenin Cuma namazı kılması şart değildir. Bu uzaklık, bir fersah ile takdir edilmiştir. Bir fersah, üç mil eder. Bir mil ise altı bin zira (5040 metre) dır. Fetva için muhtar olari görüş de budur. Bazıları da bu uzaklığı dörtyüz zira olarak takdir etmişlerdir ki, buna bir “gulve” denir. Bundan da anlaşılıyor ki; Cuma namazı, bir yerde onbeş gün ikâmet etmeye niyetlenmeyen misafire farz olmamaktadır.
5. Akıllı olmak: Deli ve deli durumunda olanların Cuma namazı kılmaları şart değildir.
6. Baliğ olmak: Bulûğa ermemiş çocuğa da Cuma namazı şart değildir.
Şunu da söyliyelim ki; akıl ve bulûğun, namazın şartlarından olması gibi Cuma için de şart olarak sayılması kimseyi şaşırtmamalıdır. Çünkü Hanefîler meşhur kitaplarında namazın şartlarını vücûb ve sıhhat şartları olarak saymakla yetinmişlerdir. Yoksa bulûğun, aynı şekilde sağlık ve iktidarın namazın vücûb şartlarından olduğu hususunda hiç kimsenin şüphesi yoktur. Hastalık ve benzeri nedenlerden ötürü âciz olan kişiye Cuma namazı farz değildir. Akıl ve bulûğu, namazın şartları bölümünde saymakla yetinerek Cumanın şartları arasında saymayan kişiler, bir bakıma normal davranmış kabul edilirler.
Cuma namazının sıhhat şartlarına gelince, bunlar da yedi tanedir:
1. Şehirde ikâmet etmek: Köyde ikâmet edene Cuma namazı farz değildir.
Hz. Ali (r.a.), bu hususta şöyle demiştir:
“Cuma namazı, teşrik tekbiri, Ramazan ve Kurban Bayramı namazları ancak toplu bir yerleşim bölgesi (mısr), ya da büyük bir şehirde edâ edilirler.”
Şehirle köy arasındaki farka gelince; şehir, içindeki en büyük mescidin, Cuma ile yükümlü olan insanların içine sığmadığı yerdir. Bu insanlar mescıdde bilfiil hazır bulunmasalar bile, hüküm aynıdır. Hanefî fıkıhçıla-rının çoğu bu doğrultuda fetva vermişlerdir. Buna göre teşkilâtlı yerleşim bölgesinin (mısr ülkesinin) mescidi olup da Cuma namazı kılınan her tarafında Cuma namazı sahih olmaktadır. Zîrâ hiçbir teşkilâtlı yerleşim bölgesi (mısr)’ne bağlı köy yoktur ki, o köyün en büyük mescidi, içindeki Cuma namazıyla yükümlü kimselerin tümünü içine almasın. Farzedelim ki, bu bölgenin herhangi bir tarafında küçük bir köy bulunsun. Buna nüzle” denir. Anılan şartlar bu gibi yerde aranmaz. Buralarda ikâmet edenlerin Cuma namazını kılmaları sahîh olmaz. Çünkü kendileriyle başka bir belde arasında bir fersahlık mesafe bulunmamaktadır. Eğer başka bir beldeyle kendi aralarındaki mesafe bundan az olursa, Cuma namazını oraya gidip kılmaları gerekir. Ama Ebû Hanîfe’nin mezhebine göre meşhur olan görüş şudur: Şehir, bilfiil infaz etmese bile, hadlerin çoğunu infaz etmeye muktedir bir kadısı ve emîri bulunan yerlere denir. Bu görüşe göre anılan şarta uygun olmayan şehirlerin mescidlerinde kılınan Cuma namazı sahîh olmaz. Şunu da belirtelim ki, bu mezhebin âlimlerinin çoğunluğu, birinci görüşe göre fetva vermişlerdir. Şu halde ihtilâf açısından birinci görüşe uymak icâbeder. Zaten bütün imamlar da bu şartı ileri sürmüş değildirler. Şehrin tarifiyle ilgili olarak, bazı Hanefîlerce şöhret kazanan görüşe dayanarak Cuma namazım kılmayanlar, dinlerine tutunma bakımından ihtiyatlı davranmamaktadırlar. Böyle yapıldığında, halk şüphe ve tereddüde düşecek; dînî vecibelerini edâ hususunu da hafife alacaktır. Bu yolda olanlar, tbn Ebî Şeybe’nin Hz. Ali (r.a.) den mevkuf olarak rivayet ettiği ve biraz önce geçen şu habere dayanırlar:
“Cuma namazı, teşrik tekbiri, Ramazan ve Kurban bayramı namazları, ancak toplu bir yerleşim bölgesi, ya da büyük bir şehirde edâ edilirler.”
Nasbü’r-Râye adlı eserinde Zeylaî der ki: Bu mevzuda Peygamber (s.a.s.) den hiçbir şey nakledilmemiştir. Hz. Ali (r.a.) nin söylediği bu sözün sahîh bir hadîs olduğunu farzetsek bile bunda, “hadleri infaz eden bir kadısı ve emîri bulunan yerlere şehir denilir” diye bir tarif geçmekte midir? Geçmediğine göre hak açığa çıkmış olmakta mıdır? Bu görüşe dayanmak mutlak surette fayda vermez. Hanefî mezhebinin muhakkik âlimleri şu aşağıdaki tarif etrafında toplanmışlardır: Şehir; en büyük mescidinin, Cuma ile yükümlü insanlarım içine sığdıramadığı yerdir. Bu insanlar, mescidde bilfiil hazır bulunmasalar bile hüküm aynıdır. Diğer mezheb imamlarıysa, zaten Hz. Ali (r.a.) den rivayet edilen bu haberi kendilerine dayanak edinmemişlerdir.
2. Sultanın veya onun emîr olarak atadığı kişinin izni olmalıdır: Devlet başkanı, bir kişiyi hatib olarak görevlendirirse, -başkasını görevlendirme yetkisini vermemiş olsa bile- kuvvetli görüşe göre bu hatib, kendi yerine başka birini hatib olarak görevlendirebilir. Bazıları ise, devlet başkanı kendisine başkasını görevlendirme yetkisi vermedikçe, kendi yerine bir başkasını hatib olarak görevlendirmesi caiz olmaz demişlerdir.
3. Vaktin girmesi: Cuma namazını öğle vakti girmedikçe kılmak sahîh olmaz. Bilindiği gibi vaktin girmesi, Cumadan başka diğer namazlar için de mutlak bir sıhhat şartıdır. Vaktin girmesi aynı zamanda vücûb şartıdır da. Ancak bunu, kolaylık olsun diye, Cuma namazının sıhhat şartları arasında da saymışlardır. Bu namaz tamamlanmadan önce vakit çıktığında, ka’dede teşehhüd miktarı oturulmuş olsa bile namaz batıl olur. Bilindiği gibi Cuma namazının vakti, öğle namazının vaktidir ki, bu da güneşin zevali anından başlayıp herşeyin gölgesinin, zeval payına ek olarak kendi misline varması ânına kadar devam eder.
4. Hutbe okunmalıdır: Hutbeyle ilgili açıklama ileride yapılacaktır.
5. Hutbe, namazdan önce okunmalıdır.
6. Cemaat: Cuma namazı münferiden kılındığı takdirde sahîh olmaz. Hanefîlere göre cemaat, hutbede hazır bulunmasalar bile, imamdan başka (en azından) üç kişinin bulunmasıyla gerçekleşir.
7. Devlet başkanınca genel izin verilmelidir: Bazı kimselerin Cuma namazını kılmaktan nienedildikleri bir yerde kılınan Cuma namazı sahih olmaz. Eğer yönetici, kendi evinde maiyyeti ve hizmetçileriyle beraber kılarsa, kılınan namaz ancak kapıları açtırıp halkın içeri girip kılmasına izin vermesi şartıyla ve fakat yine de kerahetle birlikte sahîh olur. Kaleler de bu hususta ev hükmüne tâbidir. Yalnız, düşman korkusu nedeniyle kale kapılarını kilitlemenin bir zararı olmaz, insanların içine girip kılmalarına izin verildiği takdirde kalelerde de Cuma namazını kılmak sahih olur.
Açık arazide Cuma namazını kılmak, ayrıca iki şartla sahîh olur:
1. Devlet başkanının izni olmalıdır.
2. Namaz kılman bu yer, şehirden en azından bir fersah uzaklıkta veya yarış alanları, ölülerin defnedilmeleri için hazırlanan yerler gibi, şehirle ilgisi olan yerlerden biri olmalıdır.
Malikiler dediler ki: Cuma namazının şartları vücûb ve sıhhat şartları olmak üzere iki kısma ayrılır.
Vücûb şartları, ilgili bölümde sayılan namazın şartlarının yamsıra birtakım ilâve şartlardır ki, bunlar on tanedir:
1. Erkek olmak: Kadına Cuma namazı vâcib değildir. Ama kadın, cemaatle birlikte Cuma namazını kılarsa, namazı sahîh olup öğle namazı yerine geçerli olur.
2. Özgürlük: Cuma namazı köleye vâcib değildir. Ama köle Cumada hazır bulunup namaz kılarsa, namazı sahîh olur. Bu iki şart üzerinde mezhebler görüş birliği etmişlerdir.
3. Cuma namazım terk etmeyi mubah kılan bir özrün bulunmaması: Bir bineğe binerek veya başkası tarafından taşınarak mescide gittiğinde zarar gören kişinin Cuma namazı kılma yükümlülüğü düşer. Ücretli bir kişinin kendisini mescide taşıması hâlinde mescide gidebilirse ve vereceği bu ücret de bütçesine zarar vermezse, Cuma namazını kılmak kendisine vâcib olur. Kötürüm olan kişiyi mescide götürecek biri bulunursa ve götürmesi sebepiyle kendisine bir zarar gelmezse, kötürümün Cuma namazım kılması vâcib olur.
4. Gözleri görür olmak: Kendi başına mescide gitmesi mümkün olmayan veya götürecek birisini bulamayan âmâya Cuma namazı vâcib olmaz. Götürecek birisini bulan veya kendi başına mescide gidebilen âmâya ise Cuma namazı vâcibtir.
5. Eli ayağı tutmayan ve mescide gitmesi çok zor olan yaşlı kimseye de Cuma namazı vâcib değildir.
6. Hava şiddetli derecede sıcak veya soğuk olmamalıdır: Aşın derecede yağmur yağması ve (mescide giden yolların) çamurlu olması da bu hükme tâbidir.
7. Suçsuz yere bir zâlimin kendisini hapsetmesinden veya kendisine zarar vermesinden korkan kişiden Cuma kılma yükümlülüğü düşer. Ama bu zulümleri hak eden kişi Cuma yükümlülüğünden kurtulamaz.
8. Cumaya gittiği takdirde malına, ırzına veya canına zarar geleceğinden korkmamalıdır: Malına gelecek olan zararın, kendisini mâlî yönden sarsacak bir zarar olması hâlinde Cuma kılma yükümlülüğü düşer.
9.Cuma namazı kılman bir beldede ikâmet etmek: Veya böyle bir yere 3,3 mil mesafedeki bir köyde yahut çadırlıkta ikâmet etmekte olmak. Bu mesafe, Cuma mescidlerinin birden fazla olması hâlinde, şehir kenarındaki minareden itibaren hesaplanır. Yani bu mesafe, Cuma mescidlerinin birden fazla olmasını gerekli kılan bir zaruretin olması hâlinde, şehir kenarındaki minareden itibaren hesaplanır. Ama Cuma mescidlerinin birden fazla olması caiz olmazsa, bu durumda sözkonusu mesafe, Cumanın ilk kılındığı mescidin minaresinden itibaren hesaplanır, ikâmete niyet eden yolcularla Cuma namazı her ne kadar gerçekleşmese bile, mukîm kimselere ve dört tam gün ikâmete niyet eden yolculara Cuma namazı vâcibtir. Vatan edinmek, bir yerde sürekli olarak ikâmet etmek demektir. Ki bu da Cuma namazının baştan vâcib ve sahih olması için şarttır. Cuma namazı ancak bir beldede sürekli olarak ikâmet etmeye niyet eden kimselere baştan vâcib olur. Öyle ki bu kimseler, dışarıdan gelen baskın ve hücumlara karşı bu beldeyi koruyup savunabilmelidirler.
10. Kişi, vatan edindiği bir yerde bulunmalıdır: Meselâ bir topluluk bir yere konaklar da, sözgelimi orada bir aylığına ikâmete niyet ederlerse, Cuma namazı kendilerine vâcib olmaz. Bunlar Cuma namazı kılsalar bile, namazları sahîh değildir. Cuma namazı kılınan yerin şehir olması şart değildir. Köylerde, hurma dallarından ve kamıştan yapılmış evlerde oturanlar da Cuma namazını kılmalıdırlar. Çadırlarda yaşayanlara gelince bunlar, çoğunlukla göçebe olduklarından dolayı, kendilerine Cuma namazı vâcib olmaz. Bunlar, Cuma kılınan beldeye yakın oldukları takdirde, oraya bağlı olarak Cuma namazıyla yükümlü olurlar. Cumanın sıhhat şartlarına gelince, bunlar beş tanedir:
1. Halkın bir, beldeyi veya tarafı sürekli olarak kendilerine yurt edinmeleri, burada hayatlarından emin olarak dışarıdan gelecek baskın ve saldırılara karşı güvenlik içinde yaşamaları. Abdestin şartları bahsinde de anlatıldığı gibi, bu sıhhat şartı, Cuma namazı için aynı zamanda bir vücûb şartıdır.
2. İmamdan başka oniki kişinin namazda hazır bulunması. Belde halkının tümünün hazır bulunması şart değildir. Oniki kişinin Cumanın başlangıcından itibaren hazır bulunmaları sahîh görüşe göre sıhhat şartıdır. Evet, belde halkın beldede veya gerektiğinde kendilerinden destek sağlanacak yakınlıkta bulunmaları şarttır.
3. İmamın mukîm veya dört gün ikâmete niyet eden misafir bir kişi olması ve aynı zamanda hutbeyi bizzat kendisinin okuması şarttır. İmam hutbeyi okumayıp sadece namazı kıldıracak olursa namaz batıl olur. Ancak hatibin, hutbeyi okuduktan sonra burnundan kan akması veya başka bir sebeple abdestinin bozulması gibi durumlarda namazı kılmasına engel olan ve yerine başkasını geçirmesine cevaz veren bir hal vukûbulur-sa, hatibten başkasının namaz kıldırması cuma namazını batıl etmez. Hatibin özrünün kısa zamanda ortadan kalkması umulmazsa, başka birisinin Cuma namazını kıldırması sahîh olur. Aksi takdirde özrünün ortadan kalkması beklenir. Bu durumdaki kısa zaman ölçüsü kıraatleriyle birlikte yatsı namazı farzının ilk iki rek’atini kılacak kadar bir zaman olarak takdir edilmiştir.
4. İki hutbe okunmalıdır. Hutbeyle ilgili açıklama daha önce yapılmıştır.
5. Cuma namazı camide kılınmalıdır. Meselâ, geniş arazilerde ve evlerde kılınması sahîh değildir. Ayrıca cami için de dört şart gereklidir:
a. Cami, bina edilmiş olmalıdır. Bina edilmeksizin etrafı taş ve tuğlalarla çevrili bir yer, cami sayılmaz.
b. Camiin binası, nitelik bakımından en azından bulunduğu yerin binalarına eşit olmalıdır. Eğer beldenin evleri hurma dalından yapılmışsa, camiin de kamıştan yapılması veya kendirden yapılması caizdir.
c. Cuma namazı kılınan beldede veya bir beldenin dumanlarının ulaştığı yakın bir yerde ikâmet etmelidir.
d. Mescid, yalnız bir tane olmalıdır. Aynı beldede birden fazla mescid bulunması hâlinde Cuma namazı, sadece en eski camide sahih olur.
Şafiiler dediler ki: Cuma namazının şartları vücûb ve sıhhat şartları olmak üzere iki kısma ayrılırlar:
Vücûb şartları: Namazın vücûb şartlarına ek olarak Mâlikîlerin saydıkları on tane vücûb şartı, Şâfiîlerce de benimsenmektedir. Cuma namazının hastaya, kötürüm ve âmâya -Mâlikîlerin ileri sürdükleri bazı kayıtlar dışında- vâcib olmadığı hususunda Mâlikîlerle görüş birliği etmişlerdir. Aynı şekilde şiddetli derecede sıcak ve soğuklarda, yağmur ve çamurda, zâlim düşmandan veya zâlim yöneticiden korkulması hâlinde, kişinin bütçesini sarssa da sarsmasa da -Mâlikîler bu ikinci kayda muhaliftirler- malının zayi olmasından, ırzına veya canına zarar gelmesinden korkması hâlinde kişiye Cuma namazı vâcib olmaz. Kadın ve köleler, Cuma namazıyla yükümlü olmamalarına rağmen, kılarlarsa namazları sahîh olur. Hanbelîler de bu şarta muvafakat etmişlerdir. Yalnız Hanbelîlere göre âmânın üzerinden, kendisine kılavuzluk eden birini bulamadığı veya bir duvar, ya da mescide kadar uzanan bir ip gibi, kendisine tutunarak el yordamıyla mescide gitmesine imkân veren bir işaret -ki bu da kılavuz yerine geçerli olur- bulamadığı takdirde Cuma namazı yükümlülüğü düşer. Bilindiği gibi Hanefîlere göre, mescide yürüyerek gitmekten zarar gören hasta kişi üzerinden Cuma namazı yükümlülüğü kalkar. Mescide yürüyerek gidemeyen hasta birisi, kendisini sırtlayıp taşıyacak birini bulsa bile, yine Cuma namazım kılmakla yükümlü olmaz. Âmâya gelince onun durumu hakkında görüş ayrılığı vardır. Bazıları, meccânî bir kılavuzu olsa bile, âmânın Cuma namazıyla yükümlü olmadığını söylemişlerdir. Diğer bazılanysa, meccânî kılavuzla veya ücretini ödeyebileceği bir yardımcıyla Cuma namazına gidebilen âmâya Cuma namazının vâcib olduğunu söylemişlerdir. Nitekim bu husus, Hanefîlere göre Cumanın vücûb şartları kısmında da anlatılmıştır. Cuma namazına gitme hâlinde canına, ırzına veya malına zâlim birinin zarar vermesinden -malına gelen zararın, bütçesini sarsacak bir zarar olması şarttır- korkan kişiye Cuma namazının vâcib olmadığı hususunda Hanefîler, diğer mezheb imamları ile görüş birliği etmişlerdir. Fakat kendisi bunu hak etmiş zâlim biri olup da misillemeden korkarsa, Cuma namazından muaf tutulmaz.
Şâfiîlere göre Cuma namazının diğer vücûb şartlarıysa şunlardır:
1. Diğer mezheb imamlarının da söyledikleri gibi, Cuma namazı kılınan yahut da buraya yakın, bir yerde ikâmet etmek. Yalnız Şâfiîlerin buna ilişkin bazı tafsilâtları vardır. Şöyle ki: Bunlara göre kişi, Cuma ezanını ve çağrısını işitebilecek kadar yakın bir yerde olmalıdır. Cuma ezanım işitemeyecek kadar uzakta olan kimseye Cuma namazı vâcib olmaz. Ancak bu durumdaki kimselerin sayısı kırka ulaşırsa, Cuma namazını bulundukları yerde kılmaları gerekir. Böyle kimselerin Cuma namazı kılman yakın beldeye gitmeleri gerekmez. Yurt edinmiş olmak da Cuma namazı için şart değildir. Yurt edinmek; normal olarak bir beldede yaşayan insanlar gibi, ne kışın ve ne de yazın oradan göçmeyecekleri biçimde sürekli olarak bir yerde ikâmet etmek demektir. Yurt edinme şartı, Cumanın vücûbu için değil, fakat bir beldede kılındığı takdirde geçerli olması için şarttır. Cuma namazı ancak yurt edinmiş kimselerden oluşan bir cemaatle gerçekleşir. Şöyle ki: Cemaatte yurt edinmiş kimselerin sayısı kırktan az olur da kırk sayısı başkasıyla tamamlanırsa; kılınan Cuma namazı gerçekleşmez ve sahih olmaz. Zaten böyle bir mıntıkada yaşayanlara Cuma namazı daha ilk başta vâcib olmaz.
2. Cuma namazının vücûb şartlarından biri de ikâmettir. Cuma namazı kılınan bir belcede dört günlüğüne ikâmete niyet etmemiş bir misafire Cuma namazı vâcib olmaz. Cuma günü fecrin doğmasından sonra sefere çıkan kişi, sefere gittiği yerde Cuma namazına kavuşursa kılması vâcib olur. Ama Cuma günü fecrin doğmasından önce yola çıkan kişi, seferi uzun da olsa, kısa da olsa Cuma ile yükümlü olmaz. Ancak yakın bir yere giden kişi, gittiği yerde, çıkıp gelmiş olduğu şehirde okunan Cuma ezanını duyarsa, Cuma namazını kılması vâcib olur. Ama Cuma ezanım bir başka beldeden duyarsa, bu durumda Cuma namazını kılmakla yükümlü olmaz. Şu halde hasatçılar veya işçiler, Cuma günü fecirden önce beldelerinden çıkıp iş yerlerine gittiklerinde Cuma namazı kendilerine vâcib olur. Ancak İş yerlerinde kendi beldelerinde okunan Cuma ezanını duyarlarsa, kılmaları vâcib olur.
Şâfiîlere göre, Cuma namazının sıhhat şartları ise altı tanedir:
1. Cuma namazının tümü ve hutbesi, kesin olarak öğleyin edâ edilmelidir.
2. Cuma namazı köy olsun, şehir olsun, mağaralıklar veya yeraltı bodrumları olsun, binaları bir arada olan yerlerde kılınmalıdır. Bunun en sağlam formülü şudur: Sefer dolayısıyla şehirden namazı kısaltabilecek mesafedeki bir uzaklıkta bulunan yerlerde Cuma namazı kılınmaz. Ama surlardaki boşluklar gibi, bu mesafeden daha yakında bulunan yerlerde Cuma namazı kılınırsa sahîh olur.
3. Cuma namazı cemaatle kılınmalıdır. Bununla ilgili şartlar daha önce anlatılmıştır.
4. Cuma namazını kılan cemaatin sayısı en azından kırk kişi olmalıdır. Bununla ilgili şartlar da önceki sayfalarda anlatılmıştır.
5. Cuma namazı, beldede kılınan diğer Cuma namazlarından önce olmalıdır. Bununla ilgili tafsilât, Cuma namazının taaddüdü bahsinde verilecektir.
6. Şartları ve rükünleri ileride açıklanacak olan iki hutbenin, namazdan önce okunması da Cuma namazının sıhhat şartıdır.
Hanbeliler dediler ki: Namazın şartlarına ek olarak Cuma namazının şartları, vücûb ve sıhhat şartları olmak üzere iki kısma ayrılır:
Namazın vücûb şartlarına ek olarak Cumanın vücûb şartlarını Mâlikî, Şafiî ve Hanefîlerce anlatılan şartların yanısıra şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Özgürlük: Köleye Cuma namazı vâcib değildir.
2. Erkeklik: Kadınlara Cuma namazı vâcib değildir. Ama bunlar, namaza hazır olup da kıldıkları takdirde, namazları sahîh olur.
3. Cuma namazını terk etmeyi mubah kılacak bir özür bulunmamalıdır: Bir bineğe binmiş olarak veya başkası tarafından taşınarak mescide gitmesi durumunda zarar görecek kişiye Cuma namazı vâcib olmaz. Ama bütçesine zarar vermeyecek bir ücretle taşınarak veya bir bineğe binerek mescide gitmeye muktedir olan kişiye Cuma namazı vâcib olur. Kötürümler de hasta kimseler hükmündedirler.
4. Kör olmamak: Kendisine kılavuzluk yapacak birisi olsa bile, âmâ kişiye Cuma namazı vâcib değildir. Ancak âmâ, Cuma mescidine kadar uzanan ve oraya bağlı bir ipe tutunarak gitme imkânına sahip olursa, o zaman Cuma namazı kendisine vâcib olur.
5. Hava şiddetli derecede sıcak veya soğuk olmamalıdır.
6. Cuma namazı için dışarıya çıkıldığı takdirde, suçsuz olarak ve haksız yere hapsedilmekten korkulmamahdır: Ama hapsedilmeyi hak eden kişi, dışarı çıkmaktan korksa bile, Cuma namazı yine kendisine vâcib olur.
7. Malına, canına, ırzına zarar gelmesinden korkulmamalıdır: Malına gelecek zararın, bütçesini sarsacak bir zarar olması şarttır. Daha az bir zarar Cuma namazına gitmek için engel teşkil etmez.
8. Meselâ teşkilatlı bir yerleşim bölgesi gibi tek ismin bölgenin her tarafına şâmil olduğu bir yerde ikâmet etmek: Bu nitelikteki bir yerde ikâmet edenler, kendileriyle Cuma namazı kılınan yer arasında fersahlarca mesafe olsa bile, yine Cuma namazıyla yükümlü olurlar. Ama Aynü’ş-Şems, Mısr’ül-Cedîde, Zeytûne, Maad’el-Habirî gibi özel isimleri olan yerler, bu şart açısından müstakil bir varlığa sahip olan yerlerdir. Bu yerlerde Cuma namazı kılmıyorsa, buraları yurt edinmeyenlere Cuma namazını kılmak vâcib olmaz. Bu yerlerin Cuma namazı kılınan mescidleri olmadığı gibi, civarlarında Cuma namazı kılınan yerler varsa ve aralarındaki mesafe de bir fersah (5040 m.) veya daha azsa, Cuma namazı için oralara gitmek vâcib olur. Ama aradaki mesafe bir fersahtan fazlaysa, bu durumda burada bulunanlara Cuma namazı vâcib olmaz. Bilindiği gibi bir fersah 5040 metredir. Çadırlarda ve sâkinlerinin sayısı kırka ulaşmayan köylerde yaşayanlara Cuma namazı vâcib değildir. Eğer bir köyde yaşayanların sayısı kırkı buluyorsa ve yılın bütün mevsimlerinde burada yaşıyorlarsa Cuma namazı kendilerine vâcib olur.
9. İkâmet: Cuma namazimn vücûb şartlarından birisi de “ikâmet” olduğundan, dört günlüğüne ikâmete niyet etmeyen misafire Cuma namazı vâcib değildir. Hanbelîlere göre muteber olan sefer mesafesi, kişinin gittiği yerle kendi aslî vatanı arasında bir fersahlık uzaklık olmasıdır. Aradaki mesafe bundan az ise Cuma namazı vâcib olur. Aksi takdirde vâcib olmaz.