ezelinur
Thu 28 January 2010, 03:29 pm GMT +0200
Cuma hutbeleri için gerekli olan şartları şöylece sıralayabiliriz:
1. Her iki hutbe de namazdan önce okunmalıdır: Hutbenin namazdan sonraya ertelenmesi üç mezheb imamına göre geçersiz olur. Mâlikîler buna muhalefet ederek aykırı görüş beyânında bulunmuşlardır.
Malikiler dediler ki: Hutbeler namazdan sonraya ertelendikleri takdirde, sadece namazı iade etmek gerekir. Hutbeler sahîh olup iadeleri gerekmez. Yalnız bu durumda, Cuma namazını, geciktirmeksizin mescidden çıkmadan önce iade etmek de şarttır. Ama mescidden çıkmadan önce iade edilmez veya örfe göre aradan uzun zaman geçerse, hutbeleri de namazla birlikte iade etmek gerekir.
2. Hutbeye niyet edilmelidir: Hatib, hutbeyi niyet etmeksizin okuduğu takdirde bu, Hanefî ve Hanbelîlere göre geçerli sayılmaz. Mâlikîlerle Şâfiîlerse niyetin, hutbenin sıhhat şartı olmadığını söylemişlerdir. Yalnız Şâfiîler, hatibin hutbeyi okurken ara verip başka bir iş yapmamasını şart koşmuşlardır. Meselâ hatib hutbedeyken aksırır da “elhamdülillah” derse hutbe batıl olur. Şâfiîlerin bu şartına, başka mezheblerden muvafakat eden olmamıştır.
3. Hutbeler Arapça okunmalıdır: Mezheblerin bu konuda ileri sürdükleri görüşler aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Dinleyenler Arap olsunlar veya olmasınlar, okuyanın, Arapça okumaya muktedir olması halinde bile, hutbenin Arapçadan başka bir dille okunması caiz olur.
Hanbeliler dediler ki: Arapça okumaya muktedir olan kişinin, hutbeyi Arapçadan başka bir dille okuması sahîh olmaz. Arapça okumaya muktedir olamayan hatibin, dinleyiciler ister Arap olsunlar ister başka milletten olsunlar, okuyabileceği herhangi bir dille okuması caizdir. Yalnız, hutbenin rükünlerinden olan âyet-i kerîmeyi Arapçadan başka bir dille okumak caiz olmaz. Ama bu âyetin yerine Arapça olarak dilediği bir zikri yapabilir. Bunu da yapamazsa, bir âyet okuyacak kadar sükût eder.
Şafiiler dediler ki: Her iki hutbenin rükünlerini Arapça olarak yerine getirmek şarttır. Arapçayı öğrenmek mümkün olduğu takdirde, hutbenin Arapçadan başka bir dille okunması yeterli olmaz. Arapçayı öğrenmek mümkün olmazsa, o zaman hutbeyi başka bir dille okumak caiz olur. Tabiî bu anlattıklarımız, Arap dinleyiciler içindir. Dinleyiciler Arap değillerse, hatibin Arapça öğrenmesi mümkün olsa bile, âyeti kerîme dışındaki hutbe rükünlerini Arapça olarak yerine getirmesi mutlak surette şart değildir. Fakat âyet-i kerîmeyi Arapça okumak zorunludur. Arapça olarak âyet okuması mümkün olmazsa, yerine Arapça bir zikir veya duâ okur. Bunu da yapamazsa bir âyet okuyacak kadar susup beklemesi icâb eder. Âyetin başka bir dildeki mealini okuması caiz olmaz. Hutbenin âyet dışındaki diğer rükünlerinin Arapça olması şart olmayıp sünnettir.
Malikiler dediler ki: Dinleyiciler Arap olmasalar ve Arapçayı anlamasalar bile, hutbenin Arapça olması şarttır. Bir toplum içinde hutbe okuyacak kadar güzel Arapça bilen biri bulunmadığı takdirde, Cuma namazı kendilerine vâcib olmaz.
4. Hutbe, vakit içinde okunmalıdır: Hutbe, Cuma vaktinden önce okunursa, mezheblerin ittifakıyla batıl olur.
5. Hatib her iki hutbeyi de dinleyenlerin işitebilecekleri derecede yüksek bir sesle okumalıdır: Mezheblerin buna ilişkin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Hutbeyi işitme engelli olmayan dinleyicilerin duyabileceği kadar yüksek sesle okumak şarttır. Ama kişi hatipten uzak bulunur veya işitme engelli olursa, hutbeyi işitmesi şart olmaz. Şu da var ki: “La ilahe illallah”, “Elhamdülillah” veya “Sübhânallah” demekle de yetinilebilir. Bu cümlelerden biri yüksek sesle okunursa, cemaatten hiç biri duymasa bile hutbe yerini bulmuş olur. Ancak bu cümlelerden biriyle yetinmek mekruhtur. İmam Ebû Yûsuf ile imam Muhammed derler ki: Hutbenin en azı, ettahiyyatünün başından sonuna kadar uzunluğa sahip bir zikri okumaktır. Her halükârda hutbeyi, en azından Cuma namazının kendileriyle gerçekleşebileceği, yani Cuma şartlarını üzerinde taşıyan insanlardan birinin duyması zorunludur. Bu kişinin, yolculuk ve hastalık gibi nedenlerden biriyle mazur olsa da erkek, baliğ ve akıllı olması gerekir.
Şafiiler dediler ki: Hatibin hutbe rükünlerini, Cuma namazının kendileriyle gerçekleştiği kırk kişilik cemaate duyuracak kadar yüksek sesle okuması şarttır. Cemaatin hutbeyi bilfiil duymaları şart değildir. Yani işitebilecek durumda olmaları yeterlidir. Hatibe yakın bir şekilde, bir arada bulunmalıdırlar. Bu durumdayken uyuklayarak hutbeyi dinlemeseler bile, bunun bir sakıncası olmaz. Ama sağır olmak, ağır uykuda uyumak veya hatibden uzakta bulunmak gibi nedenlerle hutbeyi işitemeyecek durumda olurlarsa, bu takdirde hutbeler yerlerini bulmuş olmazlar.
Hanbeliler dediler ki: Hutbelerin sahîh olabilmesi için hatibin, Cuma namazı kendilerine bizzat vâcib olan belli sayıdaki insanlara (kırk kişiye) hutbe rükünlerini işittirebilmesi gereklidir. Öyle ki, bu sayıdaki insanların bir kısmında da olsa sağırlık, uyku ve dalgınlık gibi bir işitme engeli bulunmamalıdır. Mezkûr sayıdaki cemaat, hatibin uzaklığı ve sesinin yüksek olmaması nedeniyle hutbeyi duyamazlarsa, gayesi gerçekleşmediğinden ötürü, okunan hutbe sahîh olmaz.
Malikiler dediler ki: Hutbeyi yüksek sesle okumak sıhhat şartıdır. Sessizce okunduğu takdirde geçerli olmaz. Dinleyicilerin kulak vermeleri, aslında kendilerine vâcibse de, hutbenin sahîh olması için kulak verip işitmeleri şart değildir.
6. Hutbeyle namaz arasını fazla açmamak: Cuma hutbesinin şartlarından biri de hatibin, hutbeyle Cuma namazı arasına uzun bir fasıla koymamasıdır. Bu fasılanın tahdidi hususunda mezhebler arasında görüş ayrılığı doğmuştur.
Şafiiler dediler ki: İki hutbenin rükünleriyle iki hutbe ve Cuma namazı arasına fasıla koymayıp muvâlâta uymak şarttır. Muvâlatın sının, mümkün olduğu kadar hafif iki rek’at namaz kılacak kadar bir fasıladır. Bundan fazla süren fasıla -vaaz ve nasihat olmadığı takdirde- hutbeyi batıl eder.
Malikiler dediler ki: Her iki hutbenin birbirine bitiştirilmesi şart olduğu gibi, namaza bitiştirilmeleri de şarttır. Aradaki fasıla, örfe göre az olduğu takdirde muaf sayılır.
Hanefiler dediler ki: Hatibin, hutbelerle namaz arasına yemek ve benzeri şeyler gibi, namaz ve hutbeyle alâkası olmayan bir fasıla koymaması şarttır. Ama araya kaza namazı kılmak, nafile bir namaza başlamak gibi, namaz ve hutbeyle alâkalı bir fasıla koyması, hutbeyi iade etmesini gerektirmez. Ancak iade etmesi daha iyi olur. Aynı şekilde, Cuma namazı fâsid olur da yeniden kılınırsa hutbe batıl olmaz; yani hutbeyi yeniden okumak gerekmez.
Hanbeliler dediler ki: Hutbelerin sahih olması için hutbenin bölümleriyle hutbe ve namaz arasında muvâlâta riâyet etmek şarttır. Muvâlât demek, hutbelerle namaz arasına örfe göre uzun bir fasıla koymamaktır.
Hutbenin sıhhat şartları her mezhebe göre toplu olarak aşağıda anlatılmıştır.
Hanefiler dediler ki: Hutbenin sıhhat şartları altı tanedir:
1. Hutbe, namazdan önce okunmalıdır.
2. Hutbe niyetiyle okunmalıdır.
3. Cuma namazı vakti içinde okunmalıdır.
4. Hutbe okunurken en azından bir kişi, hazır bulunmalıdır. Bu tek kişinin de, Cuma namazının şartlarını üzerinde taşıyan birisi olması gerekir.
5. Namazla hutbe arasına, namaz ve hutbeyle alâkası olmayan fâsıla girmemelidir.
6. Önce de anlatıldığı gibi, hatibin, hutbe esnasında hazır bulunan kişilere hutbeyi duyuracak kadar yüksek sesle okuması gerekir. Ebu Hanîfe’ye göre, hatibin, Arapça okumaya muktedir olsa bile, hutbeyi Arapça okuması şart değildir. İmâmeyn’e göreyse, Arapça okumaya muktedir olan hatibin, hutbeyi Arapça okuması şarttır.
Şafiiler dediler ki: Hutbenin sıhhat şartları on beş tanedir:
1. Hutbe, namazdan önce okunmalıdır.
2. Hutbe, Cuma namazı vaktinde okunmalıdır.
3. Hutbeyi arada bırakıp başka bir işle meşgul olmamalıdır.
4. Hutbe Arapça okunmalıdır.
5. İki hutbe arasında ve iki hutbeyle namaz arasında muvâlâta riâyet edilmelidir.
6. Hatib, her iki hades hâlinden ve afvedilmez necasetten temiz olmalıdır.
7. Hatibin avret mahalli örtülü olmalıdır.
8. Yapabildiği takdirde hutbeyi ayakta okumalıdır. Hatib ayakta duramadığı takdirde, oturarak okuması sahîh olur.
9. Hatib, iki hutbe arasında itmi’nan miktarınca oturmalıdır. Hutbeyi ayakta irâd eden hatib arada oturamayacak olursa, bir süre sükût eder.
10. Hatib, hutbenin rükünlerini Cuma namazının şartlarını üzerinde taşıyan kırk kişiye duyurabilecek kadar yüksek sesle okumalıdır.
11. Bu kırk kişi, hükmen de olsa hutbeyi işitebilecek durumda olmalıdır.
12. Hutbeler, Cuma namazı sahîh olan mıntıkada okunmalıdırlar.
13. Hatib, erkek olmalıdır.
14. Hatib, halka imamlık etmesi sahîh olan biri olmalıdır.
15. Eğer hatib ilim ehlinden ise, hutbedeki rükünlerin rükün, sünnetlerin de sünnet olduklarına inanması şarttır. Eğer ilim ehlinden değilse, aksi caiz olsa da, farzın sünnet olduğuna inanmaması vâcib olur.
Hanbeliler dediler ki: Hutbelerin sıhhat şartları on tanedir:
1. Hutbeler, Cuma namazı vakti içinde okunmalıdır.
2. Hatib, kendisine bizzat Cuma namazı vâcib olan kimselerden biri olmalıdır. Seferi kesmeye yetecek bir süre ikâmete niyet etmiş olsa bile, yolcunun (misafirin) veya kölenin hutbe okumaları geçerli olmaz.
3. Her iki hutbe, Allah’a hamdı kapsamalıdır.
4. Hutbeler Arapça okunmalıdır.
5. Her iki hutbe, Allah’a karşı takvâlı olmayı tavsiye eden ifâdeleri kapsamalıdır.
6. Rasûlullah Muhammed (s.a.s.)’e salât getirilmelidir.
7. Her iki hutbede de Kur’an-ı Kerîm’den birer tam âyet okunmalıdır.
8. Her iki hutbenin bölümleri ve iki hutbeyle Cuma namazı arasında muvâlâta riâyet edilmelidir.
9. Hatib, her iki hutbeyi okurken de niyet etmelidir.
10. Her iki hutbenin rükünlerini uyku, dalgınlık ve sağırlık gibi işitmeye engel bir durum olmadığı takdirde, kendilerine bizzat Cuma namazı farz olan cemaat sayısına duyuracak kadar yüksek sesle okumalıdır.
Malikiler dediler ki: Hutbenin sıhhat şartları dokuz tanedir:
1. Hutbeler, namazdan önce okunmalıdır.
2. Namaz, hutbelere bitiştirilmiş olmalıdır.
3. Hutbelerin birincisi, ikincisine bitiştirilmelidir.
4. Hutbeler, Arapça okunmalıdır.
5. Hutbeler seslice okunmalıdır.
6. Hutbeler mescid içinde okunmalıdır.
7. Hutbelerin ikisi de Arapların hutbe diye adlandırdıkları ifade tarzına uygun olmalıdır.
8. Her iki hutbede de, işitmeseler bile, Cuma namazı şartlarını üzerlerinde taşıyan on iki kişi hazır bulunmalıdır.
9. Hutbe ayakta okunmalıdır. Bazıları bunun sünnet olduğunu söylemişlerdir. Her iki görüş de mûtemed sayılır. En ihtiyatlısı, ayakta okumaktır.[46]