ezelinur
Thu 28 January 2010, 02:37 pm GMT +0200
Cuma hutbelerinin rükünleri, tıpkı daha önce anlatmış olduğumuz bayram namazı hutbesinin rükünleri gibidir. Yalnız hutbenin başlangıcı, bu hükümden istisna edilmiştir. Bayram hutbesine tekbirle, Cuma hutbesine ise “hamd” ile başlanır. Bayram namazları bahsinde, hutbelerin rükünlerini her mezhebe göre detaylı olarak anlatmıştık. Ayrıca Cuma hutbesinin “hamd” ile başlatılmasının Şâfii ve Hanbelîlere göre hutbe için bir rükün olduğunu, Mâlikî ve Hanefîlere göre ise bunun ne Cuma, ne de bayram hutbeleri için rükün olmadığını ifade etmiştik. Bu sebeple her mezhebe göre kolayca anlaşılabilmesi için, burada yeniden Cuma hutbesinin rükünlerini anlatmaya çalışacağız.
Hanefiler dediler ki: Hutbenin bir tek rüknü vardır. O da az olsun çok olsun, mutlak olarak zikirdir. Farz olan hutbenin tahakkuku için sadece bir hamd, bir teşbih veya bir tehlîlde bulunmak yeterli oıur. Ancak bunlardan biriyle yetinmek, hutbenin sünnetleri bahsinde de anlatılacağı gibi, tenzîhen mekruhtur. Bu mezhebe göre şart olan, birinci hutbedir. Hutbenin tekrarlanmasıysa sünnettir.
Şafiiler dediler ki: Hutbenin rükünleri beş tanedir:
1. Allah’a hamdetmek: Bunun için de bizzat “hamd” masdarından türeyen bir kelimeyi kullanmak ve ayrıca buna lafza-i celâli eklemek şarttır. Şu halde hatibin, “Eşkürullah” “Üsnî aleyh”, “el-hamdü lirrahmân” veya bunlara benzer bir cümleyi kullanması yeterli olmaz. Ama “Ahmedüllah” veya “Innî hâmidullah” demesi caiz olur. “Hamd” maddesinin her iki hutbede de okunması zorunludur.
2. Her iki hutbede de Peygamber Efendimize salât getirmek: Bunu yaparken mutlaka salât kelimesini kullanmak gereklidir. Meselâ hatibin şunları söylemesi yeterli değildir:
Salât getirirken, mutlaka Peygamberimizin “Muhammed” ismini anmak zorunlu değildir. O’nun pâk isimlerinden birini anmak yeterli olur. Daha önce bir ismi geçmiş olsa bile, salât getirirken ismini anmayip, önceki ismime bir zamirle telmihte bulunmak yeterli olmaz. Mûtemed olan görüş bu doğrultudadır.
3. Her iki hutbede aynı lafzıyla olmasa bile, takvaya dâir tavsiyede bulunmak: Meselâ, “ve etîullah” demek yeterli olur. Dünyadan ve dünyaya aldanmaktan sakındırmak yeterli olmaz. Çünkü bunda, ibâdetten başka şeylere teşvik vardır.
4. İki hutbeden birinde Kur’an-ı Kerîm’den bir âyet okumak: Bunu birincide okumak daha uygun olur. Okunan bu âyetin, tam bir âyet veya bir âyetin uzun bir bölümü olması; va’d, vaîd, hüküm, kıssa, mesel veya haber gibi matlub bir mânâyı ifâde etmesi şarttır. Meselâ, âyetini okumak yeterli olmaz.
5. Mü’min erkek ve kadınlara -özellikle ikinci hutbede- duada bulunmak: Şayet hatibin ezberinde varsa, mağfiret talebi gibi âhiretle ilgili dualarda bulunması şarttır. Ezberinde yoksa dünya ile ilgili duaları yapması yeterli olur. Duâ yaparken de hazır bulunan cemaati bir tarafa bırakarak başkalarını kasdetmemelidir.
Malikiler dediler ki: Hutbenin bir tek rüknü vardır. O da sakındırma veya müjdelemeyi kapsamasıdır. Cümlelerin seçili olması da şart değildir. Hutbeyi manzum veya nesir olarak okumak sahihtir. Eğer unu-tulursa namaz kılınmadan iade edilmesi mendubtur. Namaz kılındıktan sonra iade edilmesi gerekmez.
Hanbeliler dediler ki: Her iki hutbenin dört rüknü vardır:
1. Her hutbenin başında, “elhamdülillah” demek: Söz gelİmi başta, “ahmedullahe” demek yeterli olmaz.
2. Rasûlullah (s.a.s.)’a salât getirmek: Salât getirirken, mutlaka salât kelimesini kullanmak gerekir.
3. Kur’an-ı Kerîm’den bir âyet okumak: Bu âyetin müstakil bir mânâyı veya hükmü içermesi gerekir. Sözgelimi, âyetini okumak yeterli olmaz.
4. İnsanlara, Allah Teâlâ’ya karşı takvâh davranmaları konusunda tavsiyede bulunmak: Bunun en azı da “İttekullâhe” cümlesini veya benzeri bir cümleyi okumaktır.
Bu durumda, mümkün olursa Cuma namazını yeniden kılmak vâcib olur.
Ancak, imama uyan kimseler, eksilme hâlinde de cemaatin kendi mezheblerine göre (meselâ cemaatin on iki kişi ile teşekkül edebileceğini kabul eden Mâlikî mezhebine göre) tamam sayılacağım görürlerse namazları batıl olmaz. Bu durumda (Şafiî olan) İmam, kendi yerine bu mezheplerden birine bağlı olan bir kişiyi halef tâyin ederek kalan cemaatin Cuma namazını ona tamamlatır. Kendisinin namazı, cemaatin kırk kişi olması gerektiğini ileri süren bir mezhebe mensub olduğundan dolayı batıl olur. İmama uyanlar, söz gelimi Cuma cemaatinin kırk kişi olması gerektiğini savunan Şafiî mezhebine mensup oldukları halde, imam cemaatin kırk kişi olması gerektiğini savunan bir mezhebtense, eksilen cemaatin yeri doldurulmadan kırk kişilik cemaat sayısında bir eksiklik meydana geldiğinde tümünün Cuma namazı batıl olur.[45]