sumeyye
Thu 20 January 2011, 05:52 pm GMT +0200
ÇOCUK VE KÖLELERİN EĞİTİMİ
Nesebin Korunması Cibillî Bir İstektir:
Bil ki: Nesep, bütün insanlığın korunmasını istediği cibillî bir bağdır. İnsanın yaşamasına elverişli hiçbir bölgede, kendisinin, babasına ve dedesine nisbet edilmesini sevmeyen, bu nisbete dil uzatılmasını hoş gören kimse bulamazsın. Nesepte bulunan aşağı-lık sebebiyle ya da bir yarar elde etme ya da bir zarar savma gibi bir amaçla arızî olarak bu genel hüküm dışına çıkan istisnalar olabilir.
Keza bütün insanlar, kendisine nisbet edilen çocukları olmasını ve kendisinden sonra onların yerini doldurmasını severler ve bunu elde etmek için son derece gayret gösterirler, çocuk elde etmek için bütün çabalarını ortaya koyarlar. Bütün insanların böyle bir duygu üzerinde birleşmeleri tesadüf olamaz; bu ancak onlarda cibillî olan bir özelliğin sonucu olur.
Allah Teâlâ'nın göndermiş olduğu şeriatların temelinde, cibillî mahiyet arzeden, uğrunda münakaşaların olduğu, meşak-katların göğüslendiği bu maksatların korunması ve her hakkın sahibine verilmesi, zulüm ve haksızlıkların yasaklanması ilkesi yatar.
Bu itibarla şeriatın nesepten söz etmesi ve bu konuda ilkeler koyması gerekir. Bu meyanda Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Çocuk, yatağa aittir; zina edene taş vardır.[72]
Taştan maksadın, recim olduğunu söyleyenler olduğu gibi, mahrumiyet olduğunu söyleyenler de olmuştur. [73]
Çocuk Sahibi Olma, Ancak Meşru Yoldan Olur:
Cahiliye döneminde insanlar, çeşitli yollardan çocuk sahibi olmak isterlerdi ki, bunların çoğunu şer'i kıstaslar tecviz etmez. Bunlardan bir kısmım Hz. Âişe (r.a.) beyan etmiştir.[74]Rasûlullah (s.a.), gönderilince bu kapıyı kapamış, zina edeni mahrum kılmıştır.
İnsan neslinin bekası için zorunlu olan maslahatlardan biri de, adamın karısının kendisine ait olması ve bir kadının bir erkekten başkasıyla ilişkiye girmesinin temelden yasaklanmış olmasıdır. Bunun tabiî bir gereği de, bu düzgün yol üzere yürümeyen ve kadının kendisine aidiyeti şartını aramaksızın çocuk sahibi olmayı arzu eden kimselerin mahrumiyetine hükmetmek olacak, böylece onların burunları yere sürtülecek ve yaptıkları işin hor ve hakirliği belirtilmiş olacak, daha baştan böyle bir amaç beslemesine imkan verilmemiş olacaktır. "Zina edene taş vardır." hadisi, -eğer taştan maksat recim değil de, mahrum kılınması ise- işte bu manaya işaret eder. O zaman hadis, mahrumiyet ifadesi olarak, "Elinde toprak var", "Elinde taş var" denilmesi gibi olur.
Sonra hakların karşı karşıya gelmesi ve herkesin kendisinin haklı olduğunu iddia etmesi halinde, bir tercihe gitmek gerekecektir. Tercih, elinde açık hücceti bulunan ve evliliği herkesçe duyulmuş olanın takdim edilmesi şeklinde olacaktır. Kendisinin ayıplanmasını gerektiriri, üzerine had uygulanması kapısını aralayıcı bir şeyi iddiada bulunan, yahut Allah'a isyan etmiş olduğunu itiraf eden, işlediği halt da ancak kendi itirafı sonucu bilinebilen kimsenin tarafına gelince, ona lâyık olan kendisinin dikkate alınmaması, hak sahibi yerine konulmaraasıdır. Rasûlullah (s.a.) böylesi bir manayı dikkate almış ve liân olayında mehir talebinde bulunan kocaya şöyle buyurmuştur: "Yalan söyledi isen, bu mal talebi senin için ondan daha uzaktır. [75]
"Zina edene taş vardır." hadisinde detaştan maksadın recim olması halinde- bu manaya işaret bulunmaktadır. [76]
[72] Bir kadının yatak olması ancak sahih akitle olur ve nikâhın bulunması halinde doğacak çocuğun nesebi nikâh sahibi kocaya ait olur. Zina edene ise taş vardır; yani taşla recmedîlmeyi hak eder, yahut da havasını alır manasında mahrumiyetle tecziye olunur. Hadis için bkz. Buhârî, Ferâiz, 18, 28; Müslim, Radâ', 36; Ebû Dâvûd, Talâk, 34.
[73] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/453-454.
[74] Daha önce sayfa [2/341] de ilgili dipnotta açıklanmıştı.
[75] Müslim, Liân, 5.
[76] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/454.