- Çocuğun İman Üzerinde Sebatı Ve Bu Uğurda Fedâkârlığı

Adsense kodları


Çocuğun İman Üzerinde Sebatı Ve Bu Uğurda Fedâkârlığı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
Eslemnur
Thu 14 October 2010, 07:32 am GMT +0200
E- Çocuğun İman Üzerinde Sebatı Ve Bu Uğurda Fedâkârlığı;


Şüphesiz inanç, uğrunda fedakarlık yapmakla artar. Fedâkârlık dairesinin genişlemesi, nefis ve ruhun sebatta güç kazanması ihlas ve sadakatin elde edilmesi, istikametin bizzat kendisi demektir.

Bugün müslüman çocuk, çağdaş birçok tuzak ve tehlikelerle, plan, entrika ve komplolarla, ALLAH'ın dininden uzaklaştırılmak için kendi­sine karşı gerçekleştirilen inceleme ve araştırmalarla karşı karşıyadır, işte bütün bunlar karşısında çocuk ALLAH yolunda fedâkârlığa ve ALLAH'ın kanun ve yöntemi üzerinde sebat etmeye muhtaç bulunmak­tadır. Böyle bir durumda çocuk imanın tadım alır, ruhu ve manevi dere­cesi yükselir.

Peygamber'in (s.a.v.), takdir ederek anlattığı şu olayda, ALLAH yo­lunda hiçbir kınayanın kınamasından korkmadan iman yolunda yürüyen fedakâr sahabe çocuklarında bugünün müslüman çocuğu için dersler ve örnekler vardır:

1- Büyük hendek (Uhdûd) çocuğu çocuklar için bir örnektir:

Sizden öncekiler içinde bir kral vardı. Bu kralın da bir sihirbazı bulunuyordu. Sihirbaz yaşlanınca krala:

Ben yaşlandım. Bana bir çocuk gönder de ona sihir öğreteyim, dedi. O da kendisine bir çocuk gönderdi. Çocuğun yolu üzerinde bir ra­hip vardı. Hemen rahibin yanma oturdu, konuşmasını dinledi ve beğendi. Bundan böyle sihirbazın yanına giderken rahibe uğrar ve yanında otururdu. Sihirbaza geldiğinde îse ondan dayak yerdi. Çocuk bu durumu rahibe şikayet etti. Rahip ona:

“Sihirbazdan korktuğun zaman, beni ailem göndermedi de! Ailenden korktuğun zaman da beni sihirbaz salmadı deyiver![102]

Çocuk bu şekilde devam ederken büyük bir hayvanla karşılaştı. Bu hayvan halkın dışarı çıkmasını engellemişti. Çocuk içinden, sihirbaz mı daha üstün yoksa rahip mi? Bugün öğreneceğim, dedi ve bir taş ala­rak: ALLAH'ım! Eğer rahibin işi sana sihirbazın işinden daha sevimli ise bu hayvanı öldür de halk işine gitsin! dedi ve taşı attı. Hayvanı Öldürdü. Halk da işine gitti.[103] Hemen rahibe geldi ve hadiseyi ona bildirdi. Rahip ona:

“Yavrucuğum! Bugün sen benden daha üstünsün. Senin durumun gördüğüm seviyeye ulaşmıştır. Şüphesiz sen imtihana tabi tutula­caksın. Eğer imtihan edilirsen beni gösterme, dedi. Çocuk kör ve abraşları iyileştiriyor, insanların diğer hastalıklarını tedavi ediyordu, Derken krala yakın kör biri bunu duydu ve kendisine birçok hediyeler getirerek;

“Eğer beni iyileştirirsen, bunların hepsi senin olsun! dedi. Çocuk:

“Ben hiçbir kimseye şifa veremem. Şifayı ancak ALLAH verir. Eğer sen ALLAH'a iman ediyorsan ben ALLAH'a dua ederim. O da şifa verir, dedi. Adam ALLAH'a iman etti, ALLAH da şifasını verdi. Çok geçmeden es­kiden olduğu gibi kralın yanma gelerek oturdu. Kral ona:

“Senin gözünü kim yerine getirdi? suâlini sordu. Adam:

“Rabbim, cevabını verdi. Kral:

“Benden başka senin Rabbin var mı? dedi. Adam:

“Benim de, senin de Rabbin ALLAH'tır, cevabını verdi.

Bunun üzerine kral onu tutukladı ve işkence etmeye devam etti. Nihayet çocuğun yerini gösterdi ve çocuk huzuruna getirildi. Kral ona:

“Yavrucuğum! Sihirin kör ve abraşları iyiliştirecek ve daha başka şeyleri yapacak duruma ulaşmış, dedi. Çocuk:

“Ben hiçbir kimseye şifa veremem. Şifayı ancak ALLAH verir, dedi. Bunun üzerine kral onu tutukladı ve işkence etmeye devam etti. Niha­yet çocuk rahibin yerini söyledi. Rahib getirildi ve kendisine:

“Dininden dön! denildi. Rahip razı olmadı. Derken kral testere is­tedi. Testereyi başının ortasına koydu ve yardı. Hatta başının iki parçası yere düştü. Sonra kralın adamı getirildi ve kendisine:

“Dininden dön! denildi. O da razı olmadı. Kral testereyi hemen başının ortasına koydu ve onun da başını yardı. Hatta başının iki parçası yere düştü. Sonra çocuk getirildi ve ona:

“Dininden dön! denildi. O da razı olmadı. Bunun Üzerine çocuğu bir grup yakın adamlarına verdi ve "Bunu falan dağa götürün ve dağa çıkarın. Dağın tepesine ulaştığınızda, dininden dönerse ne âlâ! Aksi halde aşağı atın!" dedi. Onlar çocuğu götürdüler ve dağa çıkardılar. Çocuk

“ALLAH'ım! Onlara karşı bana dilediğin şeyle kâfi gel, dedi. Hemen dağ onları salladı ve düştüler. Çocuk yürüyerek krala geldi. Kral ona:

“Arkadaşların sana ne yaptı? dedi. Çocuk:

“Onlara karşı ALLAH bana kâfi geldi, dedi. Kral onu yine bir grup yakın adamlarına verdi ve "Bunu götürün ve bir gemiye bindirerek de­nizin ortasına varın! Eğer dininden dönerse ne âlâ! Aksi halde denize atın! dedi. Çocuğu götürdüler. Çocuk:

“ALLAH'ım! Onlara karşı bana dilediğin şeyle kâfi gel, dedi. Hemen gemileri alabora oldu ve boğuldular. Çocuk yine yürüyerek krala geldi. Kral ona:

“Arkadaşların sana ne yaptı? dedi. Çocuk:

“Onlara karşı ALLAH bana kâfi geldi, dedi. Ayrıca krala şunu söyledi: Sana emredeceğim şeyi yapmadıkça sen beni Öldüremezsin! Kral:

“Nedir o? diye sordu. Çocuk:

“Halkı bir yere toplarsın ve beni bir ağaca asarsın. Sonra torbam­dan bir ok al ve bunu yayın ortasına koy. Sonra da "Bu çocuğun Rabbî olan ALLAH'ın adıyla" diyerek bana at! Eğer bunu yaparsan beni öldürürsün, dedi. Bunun üzerine kral halkı bir yere topladı ve onu bir ağaca astı. Sonra torbasından bir ok aldı ve onu yayın ortasına koydu. Sonra da "Bu çocuğun Rabbi olan ALLAH'ın adıyla" diyerek çocuğa attı. Ok çocuğun şakağına isabet etti. Çocuk elini okun isabet ettiği yere, şakağına koydu ve öldü. Bunun üzerine halk:

“Çocuğun Rabbine iman ettik! Çocuğun Rabbine iman ettik! Çocuğun Rabbine iman ettik! dediler. Hemen krala gidilerek: "Ne der­sin, vallahi korktuğun başına geldi. Halk iman etti!" denildi. Bunun Üzerine kral yolların ağzına büyük hendek kazılmasını emretti. Nihayet kazıldı ve içinde ateşler yakıldı. Sonra:

“Dininden dönmeyen kimseleri buraya atın! dedi. Veya krala "sen at!" denildi. Onlar bunu yaptılar. Nihayet yanında bir çocuğu olan bir kadın geldi. Kadın oraya düşmekten çekindi. Bunun üzerine çocuk ona:

“Anacığım, sabret! Çünkü sen hak üzeresin! dedi.[104]

Abdurrezzak'm rivayetinde şu ilave bilgi bulunmaktadır: "İşte bu, ALLAH'ın "O yakıt doldurulup tutuşturulmuş ateş hendeğinin adamları kahroldu"[105] –iki ayet daha okudu- sözüdür. Olaydan son­ra çocuk defnedildi. Hz. Ömer zamanında çocuğun, daha önce koyduğu -   gibi parmağı şakağında olduğu halde görüldüğü söylenmektedir."

2- Sahabe ve selef-i sâlihin çocuklarının cihad ve fedâkârlığından örnekler:

a) Analar cihad için çocuklarına cesaret veriyorlardı:

İbn Ebi Şeybe, eş-Şa'bî'den şu olayı nakletmektedir:

Bir kadın Uhud savaşında oğluna bir kılıç verdi. Fakat çocuk kılıcı taşıyamadı. Anası kılıcı bir iple çocuğun bileğine bağladı sonra onu Peygamber'e (s.a.v.) getirerek şöyle dedi:

“Ya Rasûlallah! Şu oğlum senden emir beklemektedir. Peygamber (s.a.v.) çocuğa:

“Yavrucuğum, buraya getir, yavrucuğum şuraya getir! dedi. Der­ken çocuk bir yara aldı ve Rasûlüllah'a (s.a.v.) getirildi Rasûlüllah (s.a.v.) ona:

“Yavrucuğum! Galiba bir yerin kesildi, dedi. Çocuk:

“Hayır, ya Rasûlallah, dedi.

b) Analar çocuklarının şehid olmalarına seviniyorlardı:

Enes (r.a.) anlatıyor: Rabî'in oğlu Harise Bedir savaşma gözetleyici olarak iştirak etmişti. Harise o gün bir çocuktu. Çok geçmeden atam bilinmeyen (faili meçhul) bir ok geldi. Çocuğun boğaz çukuruna isabet ederek onu öldürdü. Bunun üzerine anası gelerek "Ya Rasûlallah! Hârise'nin yanımdaki yerini biliyorsun. Eğer cennet ehlin­den ise sabredeceğim. Aksi halde ALLAH benim yapacağımı görecektir" dedi. Peygamber (s.a.v.) ona: "Ey Ümmü Harise! Cennet yalnız bir tane değil, çoktur. Oğlun Firdevs-i a'lâ'dadır" buyurdu.[106]

c) Çocuklar Rasûlüllah'ın (s.a.v.) azgın düşmanlarını öldürüyorlardı:

Abdurrahman b. Avf (r.a.) anlatıyor: Bedir günü ben safta duruy­ordum. Sağıma ve soluma baktım, gördüm ki ensardan iki çocuğun arasındayım. Yaşlan da genç! Ben bunlardan daha güçlü kimseler

“Ey amca! Ebû Cehil'i tanır mısın? dedi.

“Evet! Ne yapacaksın onu yeğenim? dedim.

“Onun Rasûlüllah'a (s.a.v.) sövdüğünü haber aldım. Nefsim yed-i kudretinde olan ALLAH'a yemin ederim ki, eğer onu görürsem eceli daha erken gelen Ölmedikçe şahsım onun şahsından ayrılmayacaktır! dedi. Doğrusu ben buna şaşırdım. Az sonra diğeri de beni dürttü ve ötekinin söylediğini bana söyledi. Çok geçmeden Ebu Cehil'i halkın içinde hare­ket ederken gördüm. Çocuklara:

“Görüyor musunuz? işte sorduğunuz adam! dedim. Hemen ona koştular ve kılıçları ile vurarak onu öldürdüler. Sonra Rasûlüllah'a (s.a.v.) gittiler ve durumu haber verdiler. Peygamber (s.a.v.) onlara:

“Onu hanginiz öldürdü? diye sordu. Onlardan herbiri:

“Ben öldürdüm! cevabını verdi. Peygamber (s.a.v.):

“Kılıçlarınızı sildiniz mi? diye sordu. Onlar:

“Hayır! dediler. Bunun üzerine kılıçlara baktı ve:

"Onu ikiniz de öldürmüşsünüz!" buyurdu. Üzerindeki eşyanın Muâz b. Amr b. el-Cemûh'a verilmesine hükmetti, öbürünün adı da Muâzb. Afrâ'dır.[107]

d) Çocuklar cihada çıkmak için canatarlardı. Küçük görülürüz ve kabul edilmeyiz endişesiyle yoklama anında gizle­nirler, kabul edilmemeleri durumunda ise ağlarlardı.

Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a,) anlatıyor: Rasûlüllah (s.a.v.), kardeşim Umeyr b. Ebî Vakkas'ıh Bedir'e katılma isteğini kabul etmedi, onu küçük gördü. Umeyr'in hemen ağlaması üzerine Peygamber (s.a.v.) ona izin verdi. Artık ben de kılıcının bağını onun üzerine bağladım. Bedir savaşına ben iştirak ettim. O gün yüzümde tek bir tüy vardı, elimle onu siliyordum.[108]

İbn Sa'd'ın rivayetine göre yine Sa'd b. Ebî Vakkas şöyle anlatıyor:

Bedir gününde Rasûlüllah'ın (s.a.v.) bizi denetlemesinden önce kardeşim Umeyr'in gizlendiğini gördüm. Ona: "Neyin var kardeşim, ne oluyor sana!" dedim. O da bana şu cevabı verdi: "Rasûlüllah (s.a.v.) beni görür de, küçük bulup Bedir'e kabul etmemesinden korkuyorum. Ben de cihada çıkmak istiyorum. Umarım ALLAH bana şehitlik nasip eder." Sa'd diyor ki: Küçük olduğu için kılıcının bağlarını ben bağlıyordum. Onaltı

yaşında iken öldürüldü.[109]

Zeyd b. Hârise'den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) Uhud gününde bazı kimseleri küçük buldu. Onlardan bir kısmı şunlardır: Zeyd b. Harise (yani kendisi), el-Berâ b. Âzib, Zeyd b. Erkam, Sa'd, Ebi Saîdel-Hudrî, Abdullah b. Ömer ve Cabir b. Abdillah.[110]

e) Çocuklar cihad için gerekli teçhizatı isterlerdi:

Enes b. Malik anlatıyor: Eşlem kabilesinden bir genç:

“Ya Rasûlallah! Ben gazâ etmek, cihada çıkmak istiyorum ama yanımda teçhizatım yok, demişti. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):

“Falana git! Teçhizatını alarak hazırlanmıştı da hasta olmuştu, buyurdu. O da giderek:

“Rasûlüllah'in (s.a.v.) sana selamı var, teçhizatım bana vermeni söylüyor! dedi. O da:

“Ey hanım! Teçhizatımı buna ver, ondan hiçbir şeyi esirgeme! Val­lahi birşey esirgemezsen onda bizim için bereket olur, dedi.[111]

Semura b. Cündeb der ki: Rasûlüllah (s.a.v.) ensardan bazılarım bize arzediyor, onlardan yetişkin olanları cihada kabul ediyordu. Derk­en bir yıl ben arzolundum. Bir çocuğu kabul etti, beni ise reddetti. Beri dedim ki: "Ya Rasûlallah! Onu kabul ettin ama beni etmedin. Eğer ben onunla güreş tutsam, elbette onu yıkarım. Nihayet onunla güreştim ve onu yıktım. Bunun üzerine beni de kabul etti.[112]

f) Savaş meydanlarında babalar çocuklarına eşlik ediyorlardı:

Urve b. Zübeyr (r.a.) anlatıyor: Zübeyr'de üç darbe vardı. Onlardan birisi omuzunda bulunuyordu. Ben çocukken bu darbe çukurlarına par­maklarımı sokar, onlarla oynardım. Yermûk savaşında Rasûlüllah'ın (s.a.v.) ashabı Zübeyr'e:

“(Rumlar'a) şiddetli bir saldırı düzenlesen de, biz de seninle bir­likte şiddetle saldırıda bulunsak! dediler. Zübeyr:

“Eğer ben saldırırsam, siz yalan çıkar da saldırmazsanız (ne ola­cak)! dedi. Ashab:

“Hayır öyle yapmayız, dediler. Bunun üzerine Zübeyr onlara bir hamle yaptı. Nihayet onların saflarım yardı geçti. Bunu tek başına başarmışta. Sonra dönüp geldi. Rumlar onun atının dizginini tutmuşlar, omuzuna iki darbe indirmişlerdi. Bu iki darbe arasında Bedir savaşında vurulan bir darbe izi daha bulunuyordu. Urve der ki: Zübeyr'in yanında o gün, yani Yermük savaşında (oğlu) Abdullah b. Zübeyr de vardı. O sırada o, on yaşındaydı. Babası onu bir ata bindirmişti ve (bunun için de) bir adamı vekil olarak görevlendirmişti.[113]

Abdullah b. Zübeyr anlatıyor: Hendek savaşında ben ve Ömer b. Ebî Seleme kalede idik. Bazan o eğilir (sırtına basarak) savaşa bak­ardım. Bazan da ben ona eğilir (sırtıma basarak) savaşa bakardı. Savaş meydanında babamın bir o düşmana bir bu düşmana hücum ettiğini gördüm. Daha sonra babama:

“Babacığım! Savaş meydanında seni bir o düşmana bir bu düşmana darbe vururken gördüm, dedim. Bunun üzerine babam:

“Yavrucuğum! Bugün Rasûlüllah (s.a.v.) benim için ana babasını cemederek "Anam babam sana feda olsun" buyurdu.[114]

İşte sahabe böyle cihad şuuruyla çocuklarını yetiştirdi. Onlar tem­bellik ve bir yere çakılıp kalmak nedir bilmezlerdi. Sahabe çocukları, Peygamber (s.a.v.) kendilerini küçük görüp de cihada kabul etmez diye çeşitli yöntemler kullanıyorlardı; bazan ağlıyorlar, bazan -yoklama es­nasında- kendilerini kamufle ediyorlar, bazan da ayak parmaklarının ucu üzerinde duruyorlardı. Bütün bunları ALLAH yolunda cihada çıkmak ve ahiret şehitliğini elde etmek için yapıyorlardı. Çünkü genel olarak dünyadaki bir şehitlik, ahiret şehitliğine denk olamaz. Onlar, genişliği yer ve gökler olan cennetlerde ebedi, yüksek ve parlak bir gelecek kur­muşlardı.

Rabbimiz! Bizim günahlarımızı, işimizdeki aşırılık ve taşkınlığımızı bağışla, ayaklarımızı (yolunda) sabit eyle ve inkarcı top­luma karşı bize yardım eyle![115]

 

E.Nur
Thu 14 October 2010, 11:09 am GMT +0200
Rabbimiz! Bizim günahlarımızı, işimizdeki aşırılık ve taşkınlığımızı bağışla, ayaklarımızı (yolunda) sabit eyle ve inkarcı top­luma karşı bize yardım eyle![115]

amin..Allah razı olsun.

Eslemnur
Thu 14 October 2010, 02:21 pm GMT +0200
Rabbimiz! Bizim günahlarımızı, işimizdeki aşırılık ve taşkınlığımızı bağışla, ayaklarımızı (yolunda) sabit eyle ve inkarcı top­luma karşı bize yardım eyle![115]

amin..ALLAH razı olsun.
          Amin.. Ecmain olsun..