sumeyye
Wed 19 January 2011, 01:40 pm GMT +0200
Cezaların Uygulanması Açısından İnsanlar İki Kısımdır:
Cezaların uygulanması açısından insanlar iki kısımdır ve her kısma ait Özel uygulama biçimi vardır:
i. Bağımsız olup, kendi iradeleriyle hareket etme yetkisine sahip olan, birilerinin eli altında bulunmayan kimseler. Bunların cezalandırılması, herkesin gözü Önünde olur, açıktan acı çekmeleri, büyük bir ar duymaları, horlanmaları ve hakir kılınmaları sağlanır.
ii. Başkalarının eli altında bulunan, onların yanında bir tür esir olan kimseler. Bunların, efendileri tarafından korunmaları istenir ve sözü edilen suçları işledikleri zaman kendilerine verilecek ceza, efendileri tarafından uygulanır. Çünkü efendileri, onların o suçlardan nasıl alıkonulacağını daha iyi bilirler. Şu hadisler bu manayı ifade etmektedir:
"Birinizin cariyesi zina eder de zinası sabit olursa, ona (lâyık olan) haddi vursun[249]
"Birinizin kölesi, eğer hırsızlık ederse, onu yarı fiyatına da olsa satın! [250]
Bu iki tabaka, herkesçe belli olan bir vasıfla ayırt edilmiştir. Birinci tabakayı hürler, ikincisini de köleler oluşturur.
Sonra bazı efendiler gaddar olur ve kölelerine karşı işkencede haddi aşar ve gerekçe olarak da onun zina etmiş, yahut hırsızlık yapmış olduğunu ileri sürer. Bu durumda yapılması vacip olan şey, köleler için konulacak cezaların hürler için konulandan az olmasına hükmetmek, öldürme ve kesmede onları muhayyer bırakmamak, diğerlerinde ise muhayyer bırakmak ve böylece belirsizliğe son vermektir. [251]
Had, Günaha Keffârettir:
Had cezası, iki açıdan keffâret olur. Çünkü günahı işleyen kimse:
i. Ya Allah'ın emir ve hükmüne boyun eğmiş, yüzünü Allah'a teslim etmiş olur. Bu durumda keffâret (had) onun hakkında büyük bir tevbe olur. Bunun delili de Rasûlullah'ın (s.a.) Mâiz hakkında söylediği: "Gerçekten o öyle bir tevbe etti ki, bu tevbe ümmeti Muhammed arasında taksim edilse, onlara yeterdi. [252] ifadesidir.
ii. Ya da ona eza vermek ve cezaya zorlamak şeklinde olur. Bunun sırrı şudur: İşlenen o fiil, Allah'ın hikmetinde, onu işleyen kimsenin ya canında ya da malında cezasını bulmasını gerektirir. Bu durumda haddi ikâme eden, mücâzât konusunda Allah'ın halifesi olur. Düşün! [253]
Zina Suçunun Cezası:
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun! [254]
Hz. Ömer (r.a.) şöyle demiştir: "Şüphesiz Allah Teâlâ, Muhammed'i hak ile İndİrmi Allah[255]
Muhsan Olan Zâninin Cezası Recimdir;
Muhsan olan zâninin cezası recim, muhsan olmayanın haddi ise sopadır (yüz değnek). Bu ayırımın gerekçesi şudur:
Nasıl ki teklif, on beş ya da benzeri bir yaşa ulaşmadan tamamlanmıyorsa, daha önceki yaşlarda aklın ve bedenin yeterince gelişmemesi ve tam adam olmaması sebebiyle yükümlülük bulunmuyorsa, aynı şekilde aklın tamlığına; tam, bağımsız ve kendi başına karar alabilme yetkisine sahip bir adam oluşa bağlı olan cezaların da derece bakımından farklılık arzetmesi gerekmektedir, Muhsan kâmildir, muhsan olmayan ise noksandır. Bu durumda muhsan olmayan kişi, kâmil hürlerle, köleler arasında bir yerde yer almıştır.
Muhsanlık şartı, sadece recim konusunda dikkate alınmıştır. Çünkü recim, Allah hakkı olmak üzere meşru kılınmış olan en ağır cezadır.
Kısas ise, kul hakkıdır ve onlar haklarını almaya muhtaçtırlar; bu itibarla ilave şartlarla onların hakları zayi edilmez.
Hırsızlık ve diğer suçların cezalarına gelince, onlar recim mesabesinde değildir.
Hem Allah Teâlâ'mn kendisine lütuf ve ın'amda bulunduğu, pek çok kula üstün kıldığı bir insanın günah fzinâ) işlemesi daha çirkin, daha âdî bir fiildir; çünkü ziyade bir küfrân-ı nimet anlamı taşır. Dolayısıyla böyle birinin cezasının artırılması yerinde olur. [256]
[249] Müslim, Hudûd, 30.
[250] Ebû Dâvûd, Hudûd, 22.
[251] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/504-505.
[252] Müslim, Hudûd, 22.
[253] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/505.
[254] Nur 24/2.
[255] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/505-506.
[256] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/506.