sumeyye
Mon 17 January 2011, 02:12 pm GMT +0200
ÇEŞİTLİ KOKULAR
Allah'a sonsuz hamdü senalar olsn ki, bu kitapta yazmayı düşündüğümüz ve kendi kendimize söz verdiğimiz şeyleri tamamlamış bulunuyoruz. Elbette ki bizim anlattıklarımız, kalbimizde gizli bulunan şeriatın esrarıyla ilgili her şeyi yansıtmış değildir. Zira her vakit, kalp gizli bulunan sırları dışa vurmaya müsaade etmez, her zaman için dil kalbin gizliliklerini açığa vuramaz. Her söz halka indirgenmez, mukaddime yapılmaksızın her şeyin söylenmesi hoş olmaz. Allah Teâlâ'mn bizim kalbimizde topladığı şeyler, Ra-sûlullah'ın (s.a.) kalbine indirmiş olduğu şeylerin tümünden de ibaret değildir. Kur'an'ın iniş, vahyin doğuş yeri olan peygamberle, ümmetinden olan sıradan bir kimsenin durumu nasıl bir olabilir ki? O nerede, biz nerede! Allah Teâlâ'mn Rasûlünün kalbinde toplamış olduğu şeyler de, nitekim bizzat kendi ilâhî katında mevcut bulunan ilâhî hüküm, hikmet ve sırların hepsinden ibaret değildir. Bunu en güzel şekilde Hz. Musa'ya (s.a.) söylediği şu sözüyle Hızır (s.a.) ifade etmiştir:
"Benim ilmimle senin ilmin, ilâhî ilimden ancak şu serçenin denizden azalttığı kadar azaltmıştır.[267]
İşte bu sebeple, serî hükümlerde gözetilen ilâhî maksatların Öneminin büyüklüğü ve bu ilmin uçsuz bucaksız bir deniz gibi olduğu çok iyi bilinmeli, bu konuda söylenenlerin tümünün, konunun hakkım gerçekten ödemekten çok uzak, onun durumunu hakiki bir şekilde ortaya koyma konusunda yetersiz olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Ne var ki bir şey tamamen elde edilemiyor diye tümden de terkedilmemelidir.
Şimdi biz biraz da -derine dalmamak kaydıyla- siyer, fiten ve menâkıb üzerinde durmak istiyoruz. Yardımcımız ve bizi muvaffak kılacak olan Allah'tır; dönülecek ve varılacak yer, erinde sonunda sadece O'dur. [268]
SİYER: HZ. PEYGAMBERİN (S.A.) HAYATI
Rasûlullah'ın (s.a.) Nesebi;
Peygamberimiz Hz. Muhammed; Kusayy oğlu Abdimenâf oğlu Hâşim oğlu Muttalip oğlu Abdullah'ın oğludur. Nesep bakımından en üstün, şecaat bakımından en güçlü, en cömert, dil bakımından en fasih, kalp bakımından en temiz olan Araplar içerisinde yetişmiştir. Diğer peygamberler de aynı şekilde hep kendi kavimleri içerisinden gönderilmiştir. İnsanlar altın ve gümüş madenleri gibi maden madendir. İyi huylar, babadan oğula tevarüs edilerek gelir ve peygamberliğe ancak ahlâk bakımından üstün olan kimseler lâyık olurlar.
Allah Teâlâ, peygamberleri göndermekle hakkı izhar eylemek, onlar vasıtasıyla hak yoldan sapmış ümmetleri doğru yola getirmek ve onları Önderler kılmak murad etmiştir. Bu amacı gerçekleştirmeye en lâyık olanlar ise, nesepçe yüksek mevkiye sahip olanlardır. Lütuf ise Allah'ın emrinde gözetilmiş bulunur. Nitekim şu âyet bu manayı ifade eder:
"Allah, peygamberlik (görevini) kime vereceğini daha iyi bilir.[269]
Rasûlullah'ın (s.a.) Şemaili:
Rasûlullah (s.a.), hem yaratılış hem de huy bakımından itidal üzere idi. Ne uzun ne de kısa idi; orta boylu idi. Saçları ne çok kıvırcık ne de düzdü; orta halli idi. Şişman ve çok yuvarlak yüzlü değildi. Yüzü az yuvarlaktı, büyükçe başlı ve sık sakallı idi. Elleri ve ayakları iriydi. Kızıla çalan beyaz tenli idi. Uzuvları iri idi. Güçlü bir kavraması vardı ve Üstün bir iktidara sahipti. Lehçe bakımından insanların en doğrusu, tabiat bakımından en yumuşağı idi. Onu ilk gören heybete kapılır, onunla beraber olan onu hemen severdi. Üstün kişiliğine rağmen son derece tevazu sahibi idi, ailesine ve hizmetinde bulunanlara karşı son derece müşfikti. Enes (r.a.) kendisine on sene hizmet etmiş, bu süre içerisinde onun bir kez olsun "öf!" dediğini işitmemiş; yaptığı bir şeye "Bunu niçin yaptın?", yapmadığı bir şeye de "Bunu niçin yapmadın?" dediğini duymamıştı. Şayet Medine halkı cariyelerinden biri onun elinden tutsa da bir yere götürmek istese, onun istediği yere giderdi.
Ailesinin hizmetinde idi, kötü sözlü, lânetçi değildi, küfür bilmezdi.
Bizzat pabuçlarını tamir eder, elbisesini diker, koyun sağardı. Bununla birlikte üstün bir kararlılığa sahipti, hiç bir şeyin altında kalmaz, hiçbir maslahatı kaçırmazdı.
İnsanların en cömerdi, sıkıntılara karşı en sabırlısı idi. İnsanlara son derece merhametli ve müşfikti. Allah yolunda cihâd şeklinde olmadıkça hiçbir kimseye ne elinden ne dilinden bir kötülük dokunmuştu.
Ev İşlerinin düzene konulması, ashabının işlerinin yoluna sokulması ve şehrin idaresi konulanna tamamen kendisini verir ve her şeyin kadrini bilirdi. [270]
[267] Buhâri, İlim, 44; Enbiyâ, 27; Müslim, Fedâil, 170.
[268] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/645.
[269] En'âm 6/124.
Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/647.
[270] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/647-648.