saniyenur
Tue 25 October 2011, 08:23 pm GMT +0200
51. CENNET VE SIFATİ NAÎMİHÂ VE EHLİHÂ (=CENNET VE CENNETİN NİMETLERİ İLE CENNETLİKLERİN ÖZELLİKLERİ)
“Cennet” kelimesi, sözlükte; “Hurma ve diğer ağaçlardan oluşan bahçe” anlamıra gelmektedir.
Cennet, “Örtmek” anlamındaki “Cenne” kökünden alınmıştır. Sarmaşık hurmalıkları dalbudak yapraklı ağaçlan birbirine dolandığı zaman altındakini örten semsiye gibi olup adı bundan almıştır.
Terim olarak, cennet ile kast edilen; yüce Allah'ın, sâdık imanları ve salih amelle karşılığında iyi kullarına hazırladığı yurttur.
Cennet, Kur'an-ı Kerimde çeşitli isimlerle anılmaktadır:
Me'va Cenneti, Adn Cenneti, Daru'1-Huld, Firdevs, Daru's-Selâm, Daru'l-Mukâmt: Cennetu'n-Naîm ve Makamu'1-Emîn gibi.
Cennetin genişliği, yer ve gökler kadar plduğu Kur'an-i Kerim'de ifade edilmektedir.
Rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e:
“Cennetin yer ve gökler kadar olması halinde cehennem nerededir?” diye soruldu. O da:
“Subhanallah! Gündüz olduğunda gece nerdedir?” diye karşılık verdi.” [1136]
2552- Enes b. Mâlik (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
“Cennet hoşa gitmeyen şeylerle ve cehennem de hoşa giden şeylerle sarılmıştır.” [1137]
Açıklama:
Cennete ancak bu hoşa gitmeyen şeyleri yapmakla, cehenneme de şehvetler sebebiyle varılır. Bunlar cennetle cehennemi sarmış, perde arkasında bırakmıştır. Hoşa gitmeyen şeylere göğüs gererek cennetin perdesini yırtan, oraya girecek şehvetlerine kapılıp günah işleyenler de cehennemin perdesini yırtarak cehenneme girecektir.
Buradaki hoşa gitmeyen şeylerden maksat, icrası nefse ağır gelen şeylerdir, ibâdetlere devam, onlann güçlüklerine katlanmak, öfkeyi yenerek affetmek, sadaka vermek, kötülük yapana iyilikte bulunmak, nefsin arzularına sabırla karşı gelmek gibi şeyler bunda dahildir.
2553- Ebu Hureyre (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
“Yüce Allah:
“Ben salih kullarıma hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve insan kalbinden geçmeyen şeyler hazırladım” buyurdu.
Allah'ın kitabında bunun delili,
“Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez” [1138] ayetidir. [1139]
[1136] Heysem, Mecmau'z-Zevaid, 8/235-236 B.k.z: Seyyid Sabık, İnancı Sağlamlaştıran Unsurlar, çev. Hanife Akın-Hanife Akın, Karınca Yayınlan, İstanbul 2004, s. 370.
[1137] Buhârî, Rikâk 28; Tirmizî, Sıfatu'l-Cennet 21, 2559; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/254, 284.
[1138] Secde: 32/17.
[1139] Buhârî, Tcfsîru Sure-i Secde 1; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/334.