- Cenazeye dua ederken elleri kaldırmak

Adsense kodları


Cenazeye dua ederken elleri kaldırmak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Wed 9 March 2011, 03:56 pm GMT +0200
Cenazeye dua ederken elleri kaldırmak

›-120-   Cenazeye dua ederken elleri kaldırmak caizdir.
 

Çünkü Aişe (r.anha) rivayet ettiği hadiste şöyle demektedir: "Bir gece Rasûlullah (s.a) dışarı çıktı. Ben de nereye gittiğini görsün diye arkasından Berire'yi gönderdim. Dedi ki: Bakiu'l-Garkat tarafına doğru gitti. Baki'in en yakın yerinde durdu, sonra ellerini kaldırdı. Sonra döndü. Berire de bana geldi. Bana olanları haber verdi. Sabah olunca ona sordum. Ey Allah'ın Rasûlü gece nereye çıktın? Onlara dua etmek üzere Baki'dekilerin yanına gitmem söylendi."[12]

 

 

 

›-121-   Fakat kabirdeki ölüye dua ettiği vakit kabirlere yüzünü çevirmez.
 

Kabeye yönelir. Çünkü Peygamber (s.a) ileride geleceği üzere kabirlere doğru namaz kılmayı yasaklamıştır. Dua da bilindiği üzere namazın dimağı, namazın özüdür. Dolayısıyla

duanın hükmü de namazın hükmü gibidir. Peygamber (s.a) da şöyle buyurmuştur: "Dua ibadetin kendisidir." Sonra: "Rabbiniz buyurdu ki bana dua edin, ben de duanızı kabul edeyim." (el-Mu'min, 40/60) buyruğunu okudu.[13]

 

 

 

Derim ki: Bu hadis Ebu Ya'la'nın basılı Müsned'inde bulunmamaktadır. Asbahani'lerin rivayetinde bulunabilir. Yine el-Bera yoluyla Hatib, Tarih (XII, 279)'da rivayet etmektedir. Bu hususta Enes b. Malik'den gelmiş ve şu lafızla Peygambere merfu bir hadis de vardır: "Dua ibadetin beynidir."[14]

 

 

Derim ki İbn Lehia hıfzı kötü olduğundan dolayı hadis zayıftır. Onun rivayeti şahid gösterilebilir. Ancak Abdullah'lardan birisinin ondan yaptığı rivayet müstesnadır. O takdirde onun rivayeti delil gösterilebilir fakat bu hadis o kabilden değildir. Şu kadar var ki en-Numan'ın rivayet ettiği hadisin delaleti ile manası itibariyle sahihtir. et-Tıybi hadisin şerhinde şöyle demektedir:

 

"(Duanın ibadetin kendisi olduğunu belirten hadiste) araya fasıl zamiri getirmiş, haber ise [ki o da ibadet lafzıdır] elif lamlı gelmiştir. Böylelikle ifade hasra delalet etsin ve ibadetin duadan başka bir şey olmadığı anlaşılsın istenmiştir. Başkası da şöyle demektedir: Yani dua ibadetin en büyükleri arasındadır. Bu tıpkı "hac Arafe'dir" ifadesine benzer. Onun en büyük rüknü Arafe'de vakfedir demektir. Bunun böyle olması dua ederken kıbleye dönen kimsenin yüzüyle Allah'a döndüğüne, onun dışındaki herşeyden yüz çevirdiğine delalet etmesi içindir. Çünkü o bununla emrolunmuştur. Emrolunan bir işi yapmak da ibadettir. Duaya ibadet adını vermesi dua edenin Allah'ın önünde itaatle boyun eğmesi, zilletini, miskinliğini ve ihtiyacını ortaya koyması içindir. Çünkü ibadet, zillettir, boyun eğmektir, miskinliğini arzetmektir." Bu açıklamayı el-Münavi, Feydu'l-Kadir'de zikretmiştir.

 

Derim ki: Dua ibadetlerin en büyüklerinden olduğuna göre kişi dua ettiği vakit nasıl olur da namazda dönmemiz emrolunan cihetten başka bir tarafa dönebiliriz. İşte bundan dolayı muhakkik ilim adamlarının kabul ettikleri şu olmuştur: "Dua edileceği vakit namazda dönülen taraftan başkasına dönülemez." Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye (Allah'ın rahmeti üzerine olsun) İktidau's-Sırati'l-Mustakim Muhalefete Ashabi'l-Cahiym (s. 175)'de şunları söylemektedir: "Bu her zaman geçerli bir esas ilkedir. Dua eden kimsenin dönmesi müstehab olan cihet namaz kıldığı vakit dönmesi istenen cihettir. Çünkü kişiye doğu ya da başka bir tarafa namaz kılması yasaklandığına göre dua ettiği vakit de bu gibi yerlere dönmeye kalkışması yasaktır. Bazı insanlar dua edeceği vakit salih bir zatın bulunduğu bir tarafa yönelmeye çalışırlar. Bu kimse doğu tarafında ya da bir başka yerde olsun onlar için

farketmez. Ancak bu apaçık bir sapıklık ve apaçık bir şerdir.

 

Nitekim bazı kimseler de salih birtakım kimselerin bulunduğu taraflara arkalarını dönmek istemezler. Halbuki o aynı zamanda Allah'ın evinin bulunduğu tarafa Rasûlullah (s.a)'ın kabrinin bulunduğu cihete arkasını dönebilmektedir. Bütün bu hususlar hristiyanların dini ile yarışmaya kalkışan birtakım bid'atlerdendir." Bundan birkaç satır önce de İmam Ahmed'den ve İmam Malik'in mezhebine mensub ilim adamlarından şunu nakletmektedir. Meşru olan dua edileceği zaman kıbleye yönelmektir. Hatta Peygamber (s.a)'a selam verdikten sonra kabrinin yakınında dua edileceği zaman bile bu böyledir. Bu aynı zamanda Şafiîlerin de görüşüdür. Nevevi, el Mecmu (V, 311)'de şunları söylemektedir: "İmam Ebu'l-Hasen Muhammed b. Merzuk ez-Zaferani -ki bu muhakkık fukahalardan idi”[15] (7)  -el-Cenaiz adlı eserinde şunları söylemektedir: "Elini kabre sürerek ona istilam etmez ve kabri öpmez." Şunları da eklemektedir: "Sünnet bu şekilde günümüze kadar gelmiştir." Yine ez-Zaferani diyor ki: "Şu anda avamın yaptığı kabirlere el sürerek istilam etmek ve onları öpmek şer'an oldukça çirkin bid'atlerdendir. Bunlardan uzak durmak ve yapanları da alıkoymak gerekir." Devamla diyor ki: "Bir kimse herhangi bir ölüye selam vermek isterse, ona yüzü cihetinden selam verir. Dua etmek istediği vakit yerini değiştirir ve kıbleye yönelir." Bu aynı zamanda Ebu Hanife'nin de görüşüdür. Şeyhu'l-İslam, el-Kaidetu'l-Celile fi't-Tevessüli ve'l-Vesile (s. 125)'de şunları söylemektedir: "Malik, Ebu Hanife, Şafiî ve Ahmed gibi dört mezheb imamının da onların dışında İslam dinindeki diğer imamların görüşü şudur.

 

Kişi Peygamber (s.a)'a selam verip de kendisine dua etmeyi dileyecek olursa, kıbleye yönelir. Peygamber efendimize selam verme zamanında görüş ayrılıkları vardır. Malik, Şafiî ve Ahmed, Peygamber efendimizin hücresine döner ve yüzünün bulunduğu cihetten ona selam verir derler. Ebu Hanife selam verdiği vakitte de hücreye dönmez. Tıpkı dua ettiği zaman hepsinin ittifakıyla hücreye dönmeyeceği gibi. Diğer taraftan Ebu Hanife'nin mezhebinde iki görüş vardır. Bir görüşe göre hücreye arkasını döner, bir görüşe göre hücreyi soluna alır. Bu onların selam verme zamanı ile ilgili görüş ayrılıklarıdır.

 

Dua zamanında ise ancak kıbleye döneceği, Peygamberin hücresine dönmeyeceği hususunda görüş ayrılıkları yoktur." Sözü geçen görüş ayrılığı da şuradan kaynaklanmaktadır. Peygamber efendimizin mükerrem hücresi mescidin dışında kaldığı sıralarda ashab-ı kiram gelip ona selam verdiklerinde herhangi bir kimsenin Peygamber (s.a)'ın yüzünün bulunduğu tarafa yönelip, arkasını kıbleye vermesine imkan yoktu.”[16] (8 ) Ancak bu hücrenin ashab-ı kiram'dan sonra mescide katılmasından sonra mümkün olabilmiştir. Selam veren bir kimse eğer kıbleye yönelecek olursa, Peygamber efendimizin hücre-i saadeti solunda kalır. Hücreye yöneldikleri takdirde ise kıble batıya doğru sağlarında ve arka taraflarında kalır.

 

Şeyhu'l-İslam, el-Cevabu'l-Bahir (s. 14)'da bu anlamdaki ifadeleri zikrettikten sonra şunları söylemektedir: "İşte bundan dolayı onlar Peygamber (s.a)'a doğru döner ve batı arka taraflarında kalırdı. Buna göre çoğunluğun görüşü tercihe değer olur. Şâyet bu durumda kıbleye döndüklerinde hücreyi sol taraflarına alıyor idiyseler, o durumda da Ebu Hanife'nin görüşü daha tercihe değer olur."

 

Derim ki: Şeyhu'l-İslam -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- meseleyi muallakta bırakmıştır. Onların kıbleye mi yoksa Peygamber efendimizin kabrine doğru mu.

 

Peygamber (s.a)'ın kabrine gelir, elini kabrinin üzerine koyar, sırtını kıbleye döner, sonra ona selam verirdi." şeklindeki rivayete gelince, bu hadisle ilgili olarak düştüğüm notta açıkladığım gibi zayıf ve münker bir rivayettir. döndükleri hususunda kesin bir şey söylememiştir. Sanki bunu dememesinin sebebi bu hususta onlardan gelmiş sabit bir rivayetin olmadığından dolayı gibi görülüyor fakat onların Peygamber efendimizin bulunduğu tarafa döndüklerini farzetsek bile onların bu durumda kıbleyi değil, batıyı arkalarına aldıklarını görmüş bulunuyoruz.

 

Çünkü onların zamanlarında buna imkan yoktu. Daha önceden belirtildiği üzere çoğunluk Peygamber (s.a)'a selam verileceği vakit onun yüzüne doğru dönüleceğini belirtmişlerdir. Bu da kıbleyi arkaya almayı gerektirmez. Kesin olarak söylenebilecek husus şu ki ashab-ı kiram döneminde bu durum ortaya çıkmamıştı. Bu hücreye yönelmenin dışında bir durumdur, onu tesbit etmek için bir delilin olması da kaçınılmazdır. Acaba böyle bir delil var mıdır? Bu benim bildiğim bir husus değildir. İlim adamlarından herhangi bir kimsenin de bu konuya el attığını görmedim. İster Allah Rasûlünün kabri hususunda olsun, ister genel olarak bütün kabirler hakkında olsun.

 

Evet bazıları bu hususta İbn Abbas'ın rivayet ettiği şu hadisi delil göstermişlerdir: "Rasûlullah (s.a) Medine'deki kabirlerin yanından geçti. Yüzünü onlara doğru çevirdi ve ey kabirde bulunanlar selam sizlere, Allah bize de, size de mağfiret buyursun. Sizler bizden öncekilersiniz, biz de arkanızdan gelmekteyiz."[17]

 

 

Derim ki senedinde Kabûs b. Ebi Zabyan denilen ravi vardır. Nesai: "Pek kuvvetli değildir" demiştir. İbn Hibban ise: "Hıfzı oldukça düşüktür. Babasından kendisi tek başına (münferiden) aslı olmayan rivayetleri zikreder."

 

Derim ki bu da onun babasından naklettiği rivayetlerdendir. O halde onun bu rivayeti delil gösterilemez. Tirmizi'nin onun rivayet ettiği bu hadisi hasen olarak değerlendirmesi şahidleri itibariyle olabilir. Çünkü bu mana sahih hadislerde sabittir. Az önce bunların azımsanmayacak bir bölümü geçmiş bulunmaktadır. Şu kadar var ki "onlara yüzünü çevirdi" ifadesi bu zayıf ravinin münferiden rivayeti olmasından ötürü münkerdir. Bu durumu öğrendiğimize göre Şeyh Ali el-Kari'nin, Mirkatu'l-Mefatih (II, 407)'de şu söylediklerine bakalım: "Bu hadiste ölüye selam vermek halinde müstehab olanın yüzünü ölünün yüzüne

doğru çevirmesi ve dua esnasında da böylece devam etmesidir. İbn Hacer'in söylediği bize göre sünnet dua halinde kıbleye yönelir. Nitekim bu husus mutlak olarak dua hakkındaki başka hadislerden de bilinmektedir şeklinde İbn Hacer'in söylediklerine hilafen müslümanların genel olarak uygulaması da böyledir."

 

Derim ki: Böyle bir delillendirme açıkça görüleceği üzere tartışılabilir bir iştir. Çünkü hadisde ancak Peygamber efendimizin yüzünü kabirlere doğru çevirmesinden sözedilmektedir. Ölülerin yüzüne yönelmek ise başka bir husustur ve onun bunun dışında bir başka nass ile tesbit edilmesi gerekir. Böyle bir nass bilmiyorum. Gerçek şu ki eğer hadisin senedi sabit olsaydı, kabirlerin yanından geçen kimsenin kabirlere selam vereceği ve onlara dua edeceği vakit yüzünü kabirlere doğru çevireceğine dair açık bir delil olacağı idi. Bu durumda yüzünü hangi tarafa çevirmiş olursa olsun ve nasıl denk gelirse gelsin. Elverir ki ölülerin yüzlerine yönelmeyi kastetmesin. Ancak az önce açıklandığı üzere hadisin senedi zayıf olduğuna göre hiçbir şekilde delil alınmaya elverişli değildir.

 

İmam Malik'in az önce kaydettiğimiz dua esnasında Peygamber efendimizin hücret-i saadetine yönelmenin meşru olmadığına dair görüşüne anlatılan şu hikaye karşı delil olamaz. Buna göre İmam Malik'e, Abbasi halifesi el-Mansur, Peygamber efendimizin hücresine yönelme hakkında soru sorunca, ona hücreye yönelmesini emretmiş ve: O senin de vesilendir, baban Adem'in de vesilesidir demiş. Bu hikaye batıl olduğundan ötürü karşı delil olarak görülemez. İmam Malik'e uydurulmuş bir hikayedir. Bunun bilinen bir senedi yoktur. Ayrıca bu hikaye güvenilir kimselerin senediyle ondan nakledilip, sabit olan ve mezhebine mensub alimlerin kitablarında bulunan görüşüne muhaliftir. Nitekim İsmail b. İshak el-Kadi ve başkaları onun bu görüşünü böylece zikretmişlerdir. Bunun bir benzeri de yine İmam Malik hakkındaki şu rivayettir: Ona bazı kimselerin Peygamber efendimizin hücresine dönerek uzunca ayakta durdukları ve kendilerine böylece dua ettiklerine dair anlatılanlar da bunun gibidir. İmam Malik böyle bir şeyi kabul etmemiş ve bunun ashabın da, onlara güzel bir şekilde uyan tabiunun da işlemediği bid'atlerden olduğunu belirterek: "Bu ümmetin ilkleri ne ile ıslah olmuşlarsa, sonu da onunla ıslah olabilir." demiştir.[18]



[12] Hadisi Ahmed (VI, 92)'de rivayet etmiştir. Ayrıca Muvatta'da (I, 239-240)'da bulunmaktadır.  Nesai de ondan (I, 287) ona yakın ifadelerle zikretmiştir fakat onun rivayetinde elleri kaldırmaktan sözedilmemektedir. Senedi hasendir. Elleri kaldırmak yine Aişe (r.anha)'ın başından geçen bir olayda sabit olmuştur, sözkonusu bu olay 119. meselede geçmiş bulunmaktadır. (Doğrusu 116. meselede ikinci hadistir.)

 

[13] Hadisi İbnu'l-Mubarek ez-Zühd (I, 151), Buhari, el-Edebu'l-Müfred (no: 714), Ebu Davud (I, 551) -Avnu'l-Ma'bud şerhi ile-, Tirmizi (IV, 178, 223), İbn Mace (II, 428- 429), İbn Hibban (2396), Hakim (I, 491), İbn Mende, et-Tevhid (k. 69/1), Ahmed (IV, 267, 271, 276-277)'de rivayet etmişlerdir. Hakim de: "Senedi sahihtir" demiş, bu hususta Zehebi de ona muvafakat etmiştir. Hadis dedikleri gibidir. Tirmizi de: "Hadis hasen, sahihtir" demiştir. Hafız, Fethu'l-Bari (I, 49)'da: "Senedi hasendir" demektedir. Ayrıca el-Camiu's- Sağir'de belirtildiği üzere hadisi Ebu Ya'la, el-Bera b. Azib yoluyla da rivayet etmiştir.

[14] Hadisi Tirmizi (2234) rivayet etmiş ve şöyle demiştir: "Bu, bu yolla garib bir hadistir. Biz bunu ancak İbn Lehia yoluyla gelen bir rivayet olarak bilmekteyiz."

[15] 517 hicri yılında vefat etmiş olup, biyografisi Zehebi, Tezkiretu'l-Huffaz (IV, 1265)'de yer almaktadır.

 

[16] İsmail el-Kadi'nin, Fadlu's-Salâti ale'n-Nebi (no: 101 bizim tahkikimiz)'de İbn Ömer'den diye rivayet ettiği:

[17] Hadisi Tirmizi (II, 156), Dıya el-Makdisi, el-Muhtare (58/192/1), Taberani'nin rivayet yolundan rivayet etmiştir. Taberani de bu rivayeti el-Mu'cemu'l-Kebir (12.613)'de kaydetmiştir. Tirmizi: "Hasen, garibtir" demiştir.

[18] 9 Bk. İbn Teymiye, Kaide Celile (s. 53-62)