ezelinur
Fri 29 January 2010, 08:24 pm GMT +0200
Ölmek Üzere Olan Kişiye Yapılması Gereken Şeyler
Ölmek üzere olan bir kişi, meşakkatli olmadığı takdirde, yüzü kıbleye gelecek şekilde sağ yanı üzerine uzatılır. Bu zor olduğu takdirde ayaklan kıbleye gelecek şekilde sırtüstü yatırılır. Yüzünün kıbleye bakması için de başı, azıcık yükseltilir. Mâlikîler, bu şekil yatırmanın sünnet olmayıp mendub olduğunu söylerler.
Ölüm yatağındaki kimseye, kendisinin de söylemesi için “kelime-i şehâdet” okunarak telkinde bulunulması müstehabtır. Zîrâ Peygamber (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Ölü(m anındaki)lerinize, Allah’tan başka ilâh olmadığı telkininde bulunun. Onu ölüm anında söyleyen hiçbir müslüman yoktur ki (bu söz) onu ateşten kurtarmasın.” [118]
Ebu Hüreyre (r.a.) den de şu hadîs-i şerîf rivayet edilmiştir:
“Ölü(m anındaki)lerinize, Allah’tan başka ilâh olmadığına tanıklık etmeleri için telkinde bulunun.” [119]
Telkînat esnasında, ölüm anındaki kimseye, “kelime-i şehâdet” getirmesi için, “haydi söyle” denmez. Böylece, “hayır söylemem” demesi önlenmiş olur. Çünkü bunu söyleyecek olursa, hakkında kötü zanda bulunulur. Şehâdet getirirken gönlünün daralmasından korkulacağı endişesiyle kendisine işaret edilmez. Ancak şehâdet kelimesinden sonra başka bir söz konuşursa, dünyadayken son sözünün “kelime-i şehâdet” olması için, telkin tekrarlanır. Defin işi tamamlandıktan ve kabir üzerine toprak atılıp düzeltildikten sonra yeniden telkînde bulunmak müstehab olur. Telkin okuyacak olan kişi, telkine başlarken eğer ölüyü tanıyorsa, ona: “Ey falan kadının kızı/oğlu falan” diye hitabda bulunmalıdır. Tanımıyorsa Havva’ya nisbet ederek, “ey Havva’nın kızı/oğlu falan” demeli, sonra da şu telkini okumalıdır:
“Dünyadan çıkarken üzerinde bulunduğun ahdi hatırla ki, o ahd şuna tanıklık etmektir: Allah’tan başka tapınılacak bir tanrı yoktur ve Muhammed, O’nun elçisidir. Cennet gerçekten vardır. Cehennem de gerçekten vardır. Kıyamet gelecektir. Geleceğinden şüphe yoktur. Allah, kabirlerdekileri diriltecektir. Ve Rab olarak Allah’ı, din olarak İslâm’ı, Peygamber olarak Muhammed (s.a.v.)i, rehber olarak Kur’an’ı, kıble olarak Kâ’be’yi, kardeş olarak da mü’minleri seçip benimsedim.”
Definden sonraki bu telkin Şafiî ve Hanbelîlere göre müstehabtır. Mâlİkîlerle Hanefîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Definden sonra telkin okumak ne emredilir, ne de yasaklanır. Zahir rivayet, yasaklanmasını gerektirmektedir.
Malikıler dediler ki: Defin esnasında ve definden sonra telkin mekruhtur. Telkin, ancak ölüm anında mendub olur.
Ölmek üzere olan kişinin bulunduğu yere ailesinden ve arkadaşlarından en güzel olanın girmesi, hem kendisi ve hem de orada hazır bulunanlar için duâ edilmesi mendub olur. Hayızlı, nifaslı, cünüb kimseleri ve oyun âletleri gibi meleklerin hoşlanmadıkları şeyleri yanından uzaklaştırmak mendubtur. Yanına güzel kokuların konulması da mendubtur. Yanıbaşında Yâsîn Sûresini okumak müstehabtır. Zîrâ haberde vârid olmuştur ki:
“Yanıbaşında Yasin sûresi okunan hiçbir mü’min yoktur ki ölürken suya kanmış olarak ölmesin; kabre konulurken suya kanmış olarak konulmasın; kıyamet günü haşredilirken de suya kanmış olarak haşredilmesin”. Bunu Ebu Dâvûd rivayet etmiştir. Mâlikîler dışındaki diğer mezhebler bu hükümde ittifak etmişlerdir.
Mâlikîler: Ölüm anındaki kişinin yanında Kur’an okumanın mekruh olduğu görüşünü tercih etmişlerdir. Çünkü bu Selef-i Sâlihîn tarafından yapılmış bir iş değildir. Bazı Mâlikîlerse ölüm anındaki kimsenin yanında Yâsîn okumanın müstehab olduğunu söylemişlerdir.
Hanefiler dediler ki: Ölünün yanında yıkamadan önce Kur’an okumak, okuyanın yanında olması hâlinde mekruh olur, uzağında olması hâlinde mekruh olmaz. Yakınında okunduğu takdirde, eğer ölünün vücûdunun tümü temiz bir elbiseyle örtülü olursa, mekruh olmaz. Birinci durumdaki mekruhluk, ölürken sesin yükselmesi hâlinde sözkonusu olur.
Ölüm döşeğindeki insanın rahatsız olmaması için Yâsîn Sûresini okuyan kişinin, sessiz okuması gerekir. Vefatından sonra yanında hiçbir şey okunamayacağı hususunda ittifak vardır. Ölüm döşeğindeki insanın, Allah hakkında iyi zanda bulunması mendubtur. Bu meyânda Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
“Sizden hiçbir kimse yoktur ki, ölürken Allah hakkında iyi zanda bulunsun da Allah orjk merhamet edip günâhını affetmesin” [120]
Buhârî ve Müslim’de kayıtlı kudsî bir hadîste yüce Allah şu müjdeyi vermektedir:
“Ben kulumun benim hakkımdaki zannının yanındayım.” [121]
Ölmek üzere olan kimseyi, yanında bulunan bir kimsenin Allah hakkında iyi zanda bulunmaya sevketmesi mendubtur.
Ölen kimsenin gözlerini yummak ve yuman kişinin de şu duayı okuması sünnettir:
“Allah’ın adıyla ve Rasûlullah’ın milleti üzerine! Allah’ım onu afvet ve doğru yolu bulmuş kimseler içinde onun derecesini yücelt. Bundan sonra da onu kurtuluşa erenlerin peşisıra giden biri kıl. Bizi ve onu afvet. Ey âlemlerin Rabbi! Onun kabrini geniş kıl. Onun için orasını nurlandır.” Bu duayı, Ebu Seleme’nin gözünü yumarken Peygamber Efendimizin okuduğu rivayet edilmektedir.
Gözleri bağlamanın sünnet olduğu hususunda ittifak vardır. Yalnız Mâlikîler, bunun sünnet değil mendub olduğunu söylemişlerdir. Aynı zamanda Mâlikîlere göre gözleri yumarken okunan duâ da sünnet olmayıp mendubtur. Şâfiîler ise, gözleri bağlama esnasında duâ olarak “Bismillahi ve alâ milleti Rasûlillâh” demekle yetinmek gerektiğini ileri sürmüşlerdir.[122]