saniyenur
Tue 28 August 2012, 04:47 pm GMT +0200
CAHİLİYYE'DE VE İSLÂM'DA DİN KAVRAMI
Hz. Muhammed'in, Hak Dini yaymaya başlamasından önce, din (religion) hayatın birçok cephe ve yönlerinden sadece biri olarak kabul ediliyordu. Başka bir ifadeyle din, insanların dünyevî yaşantılarının küçük bir parçasıydı. Dinî işler ve gereklerinin amacı da bunları öbür dünyada cezadan kurtulmak için bir ruhsat gibi kullanmaktı.
Cahiliyyenin bakışıyla din, Allah ile kul arasındaki özel bir ilişki olarak kabul edilmiştir. Bu anlayışta, Allah, mevcut olan herşey ile İlgilenmez. En yüksek mevkiyi ve kurtuluş derecesini kazanmak isteyenler, hayatın diğer yönlerinden feragat etmeli, kendilerini sadece dine adamahdırlar. Fakat öbür dünyada yüksek mevkiye talip olmayan ve sadece kurtuluşa ermek isteyenlerin, dini, dünya hayatına bir ilave olarak tutması yeterlidir. Allah'ın kendilerinden rahmetini esirgememesini ve dünya işlerinde kendilerine bereket vermesini arzu edenlerin, yalnızca dinî vecibeleri yerine getirmeleri kâfi görülüyordu. Bütün dünyevî uygulamalar devam etmeli, Allah'ı hoşnut etmek için de arada bir dînî merasimler ve âyinler yapılmalıydı. İnsanın kendisi, diğer insanlar, çevresi ve Allah ile olan ilişkisi farklı düşünülüyor, aralarında bir alâka olmadığı kabul ediliyordu.
Cahiliyye döneminin inançları bu şekildeydi. Hiçbir gerçek kültür ve medeniyet bu tür bir inanç üzerine dayandırılamazdı. Çünkü kültür ve medeniyet insanın hayatını bir bütün olarak kapsayan kavramlardır. Bu bakımdan dünya hayatına küçük bir ilave olarak görülen bir şey insan hayatının tümünün üzerine inşa edileceği sağlam bir temel olamazdı. Bu sebepten dolayıdır ki, dünyanın her yerinde ve her zaman din ile medeniyet ve kültür birbirinden ayrı kaldı. Belli ölçülerde birbirlerini etkilediler. Fakat bu etkileme, birbirine zıt ve uyumsuz şeylerin bir araya geldikleri zaman oluşan karşılıklı tesirden başka bir şey değildi. Bunun içindir ke, bu etkileme faydalı ve olumlu sonuçlar doğurmadı.
Her ne zaman din (religion), kültür ve medeniyeti etkilemişse; ruhbanlığa, dünya hayatından nefrete, dünyevî zevklerden kaçınmaya, dünyaya karşı sırt çevirmeye, ferdiyetçiliğe, bencilliğe, insan ilişkilerinde peşin hükme, nefrete ve tutuculuğa sebep olmuştur. Bu etki asla ilerleme ve gelişmeye elverişli değil, tam aksine, maddî kalkınma ve refah yolunu tıkayan, insanlara ilerleme yolunda bir engel teşkil etmiştir.
Diğer yandan, tümüyle maddiyata ve insan nefsinin arzularına bağımlılık esasına dayalı olan uygarlık ile kültür, dini etkilemişse onu bozmuş ve yozlaştırmıştır. Dine, nefsin her türlü çirkinlik, pislik ve itiraz duygularını sokmuş, onu kendi menfaatine kullanmaya çalışmıştır. Nefsin arzu ettiği her türlü günah, fısk ve fücuru, dinî kılıf ile İnsanlara sunmaya çalıştı. Böylece bu sapıklıklar vicdan rahatlığıyla kabul edilebilirdi. Bu etki dolayısıyla bazı dinlerin ibadet törenlerinde, bizzat o din mensuplarının bile normal yaşantılarında günah ve ahlâksızlık olarak nitelendirdikleri utanç verici şehvet gösterileriyle ahlakdışı fiil ve hareketler görülebilir.
Din ile kültür ve medeniyet arasındaki karşılıklı bu etkilenmeyi bir tarafa bırakacak olursak, dünyanın her yerinde, genellikle kültür ve medeniyetin din ve ahlâk-dışı temellere dayandığı kesindir.
Kurtuluşa ermek isteyen din ve iman sahibi kimseler, öbür dünyada kendi felahlarını düşünerek dünya işlerinden ellerini eteklerini Çekmişlerdir. Dünya işlerini de dine fazla önem vermeyen ve âhireti düşünmeyen insanlar kendi hevâ ve heveslerine göre yürüt-ıeye çalışmışlardır. İnsanların bu düşünce ve ecrübeleri her çağda en mükemmel ve eksiksiz olarak halka sunulduysa da sonradan hep yanaş ve kusurlu olduğu anlaşılmıştır. İnsanlar ihtiyaç duyduklarında bazen ilâhlarını memnun etmek için işlerine biraz dindarlık karıştırmışlardır. Din onlar için sadece özel bir konu ve hayatlarının küçük bir parçası olduğu için gerektiğinde giyilen, gerekmediğinde çöpe atılan bir kıyafetti. Yerine göre her türlü zulüm, baskı, ekonomik adaletsizlik, eşitsizlik ve her çeşit sosyal dengesizlik ve ahlâksızlık bir kalkan gibi kullanılabiliyordu. Din bazen yağma, soygun, katliâm ve zulümleri haklı göstermiş, bazen Firavun, Karun ve Sezar gibi kralların vahşetini haklı göstermekle kalmayıp ahlâk-dışı açık ve duygusal uygulamalara da destek çıkmıştır.