- Cahiliye döneminde mevcut bulunan esaslar

Adsense kodları


Cahiliye döneminde mevcut bulunan esaslar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sat 5 February 2011, 09:49 pm GMT +0200
Cahiliye Döneminde Mevcut Bulunan Esaslar:



Cahiliye döneminde yaşayan insanlarca müsellem bulunan bazı esaslar vardı. Bunları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:

1. Allah’ın varlığına iman:

Cahiliye döneminde Allah Teâlâ’nın, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunan her şeyi yaratmada, büyük işleri idare etmede herhangi bir ortağının olmadığına inanılır, hiçbir kimsenin onun hükmünü geri çeviremeyeceğine, takdir buyurması ve kesin hük­metmesi halinde O’nun kazasını önleyecek bir manianın olmadığı­na itikat edilirdi. Şu âyet-i kerîme bu temayı işlemektedir:

‘Andolsun ki, onlara, ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye sor­san, mutlaka ‘Allah...’derler.” [629]

“Bilakis yalnız Allah’a yalvarırsınız.” [630]

“Denizde başınıza bir musibet geldiğinde, O’ndan başka bü­tün yalvardıklarınız kaybolup gider.” [631]

 
Cahiliye Dönemi İnsanlarının, Melekler Hakkındaki Yanlış İnançları:
 

Ancak onların zındıklıklarından sayılacak şu sözleri bulunu­yordu:

“Meleklerden ve ruhlardan öyle şahsiyetler vardır ki, bun­lar büyük işlerin dışında kalan konularda yeryüzü işlerini idare ederler; kişinin kendisini, ailesini ve mallarını ilgilendiren konu­larda ıslaha yönelik tasarruflarda bulunurlar. Bunların hali, sul­tanlar sultanına nisbetle etrafında bulunan küçük krallara, hış­mından yanına yaklaşılamayan hükümdara nisbetle şefaatçi ve nedimlere benzer. Bu inancın çıkış yeri, şeriatların, işlerin meleklere havale edilmiş olduğunu, mukarrabûn mertebesine ulaşmış insanların dualarının kabul olunduğunu ifade etmiş olmasıdır. İn­sanlar bu tür ifadelerden hareketle, görünmeyeni görünene beîızeterek hükümdarlar gibi melekleri iktidar sahibi, tasarrufta bulu­nabilen varlıklar zannnetmişlerdir.

2. Tenzih inancı:

Cahiliye dönemi insanlarının sahip oldukları güzel esaslardan bir diğeri, Allah Teâlâ’yı yüce zatına yakışmayan nitelemeler­den tenzih etmeleri, isimleri hakkında ühâda (küfre) girmeyi ha­ram saymalarıdır. Ancak, Allah Teâlâ’nın melekleri kızlar edindiği inancınö sahip olmaları onların zındıklıklarından olmaktadır. Onlara göre güya Allah Teâlâ, -aynen hükümdarların istihbarat için casuslar göndermesi gibi- melekler göndermekte ve onlar aracılı­ğıyla vakıf olmadığı bilgilere ulaşmakta, yeryüzünde olup bitenleri onlar vasıtasıyla öğrenmektedir.

3. Kader inancı:


Güzel inançlarından biri de kadere olan imanlarıydı. Allah Teâlâ’nın, bütün olacakları henüz olmadan önce takdir etmiş oldu­ğuna inanırlardı. Bu konuda Hasan el-Basrî’nin sözü şöyledir:

“Ca­hiliye dönemi insanları, hitabelerinde, şiirlerinde kaderden bahsedegelmişlerdir ve şeriat bu konuda onların inançlarını teyit etme­nin ötesinde yeni bir şey getirmemiştir.”

Onlar, kazanın zaman içerisinde yavaş yavaş ortaya çıktığı bir yer olduğuna, mukarrab meleklerin ve fazilet sahibi insanların dualarının bir tür etkisi bulunduğuna inanırlardı. Ancak bu, onla­rın zihinlerinde hükümdarın nedimlerinin şefaatçiliği gibi algıla­nıyordu.

4. Kulların yükümlü oldukları inancı:


Onlar, Allah Teâlâ’nın kullarım dilediği şeyle yükümlü tuttu­ğuna, bazı şeyleri haram, bazı şeyleri ise haram kıldığına, kulları yaptıkları işlerden dolayı sorguya çekeceğine, iyi ise iyi, kötü ise kötü karşılık vereceğine inanırlardı. Allah Teâlâ’nın, Hazret’te mukarrab, büyük melekleri olduğuna, onların Allah’ın izni ve em­riyle kâinatı idare ettiklerine, “kendilerine emredilen hususta Al­lah’a isyan etmediklerine ve emrolunan şeyi yaptıklarına” [632] ina­nırlardı.

İnançlarına göre melekler yemezler, içmezler, kazayı hacette bulunmazlar, evlenmezler, bazı üstün insanlara gözükürler ve on­ları müjdelerler, inzarda bulunurlar. Allah Teâlâ, bazen lütfü ve keremi sonucu kullarına kendilerinden bir adamı peygamber ola­rak gönderir, ona vahyini indirir, kendisine melek gönderir, ona itaat edilmesini kullarına emreder, insanlar itaatten başka bir yol bulamazlar, çaresiz ona boyun eğerler.



[629] Lokman: 31/25.

[630] En'âm: 6/41.

[631] İsrâ: 17/67.

[632] Tahrîm: 66/6.