- Büyük oyunun küçük parçaları

Adsense kodları


Büyük oyunun küçük parçaları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sat 23 June 2012, 11:57 am GMT +0200
Büyük oyunun küçük parçaları
Elif TUNCA • 68. Sayı / DİĞER YAZILAR


Kişisel acılarımız ne zaman büyük bir kumpasın çerezi olur, kendi hikâyemiz dünya çapında bir hikâyeyle hangi yollarda kesişir? Belki daha net sormalı; birileri tarafından kullanılma eşiğimiz nedir?

Bu soruları belki tersinden de sormak hatta sorulmasının gereksizliğine inanmak da mümkün. Dünyanın hikâyesi gelip kişisel hikâyemizi de yönlendirebilir ya da zaten tabiatıyla olagelen budur; mikro ve makro âlemlerin etkileşimi…

Bunlar üzerine dilediğimiz kadar kafa yorabiliriz. Bu ayki Büyük Oyun filmi üzerinden ilerlersek de yine bunların hepsinin iç içe geçebileceğini göreceğiz. Hikâye daha önceki senaryosu Zincirbozan’da da aynı hedefe, ‘birileri kullanıldı/ kullanılıyor’a işaret eden gazeteci Avni Özgürel’e ait. Zincirbozan’da 12 Eylül öncesinde sağ ve sol grupların aynı amaç -‘darbe’- için istihbarat örgütlerince kullanıldığını gösteren Özgürel, bu kez de Irak’taki işgal üzerinden vurguluyor aynı hedefi. Ve Zincirbozan’da Türk sinemasının politik film kolunun çok da eğilmediği bir anlatıya eğildiği gibi Büyük Oyun’da da yine Türk sinemasının pek ilgi göstermediği lakin tarih boyunca ve bugün de gündemimizde yeri olan Irak’a yöneltiyor objektifini.

Aslında filmin tagline’ı çok güzel özetliyor her şeyi; kaybedecek şeyi kalmayan insan her şeyi yapabilir! Irak’taki sivilleri düşünün bu cümlenin üzerine. Cennet işte onlardan biri. Bir gece yarısı Amerikan askerleri evlerini basıyor. Sorgusuz sualsiz ateşlenen silahlar yataklarındaki bir aileyi toptan ortadan kaldırıyor. Cennet o sırada bahçede tuvalette olduğu için kurtuluyor ama şahit olduklarından kurtulabilmesi elbette mümkün değil.

Yapacak bir şey kalmadığı için Kerkük’te berberde çalışan ağabeyinin mektubu ve fotoğrafıyla yola düşüyor. Kerkük’e vardığındaki manzara ise öncekilerden daha umut verici değil. Ağabeyinin çalıştığı berberi bulduğunda ağabeyinin, çarşıdaki bir patlamada yaralanıp Türkiye’ye götürüldüğünü öğreniyor. Ve kararını veriyor; istikamet Türkiye… Ancak elbette parasız pulsuz, yol bilmez dil bilmez ve en önemlisi pasaportu vizesi olmadan bu yolculuğa kalkışmak akıl kârı değil. Ancak artık Cennet’i aklı değil sadece çaresizliği yönlendiriyor. Bu koşullarda Türkiye’ye girişin tek yolu kaçakçılara katılmak; karda kışta, dağ başlarında ve kız başına…

Hikâyenin gerisini çok da anlatmaya gerek yoktur herhalde, fazla zorlanmadan tahmin edilebilecek şeyler gerçekleşiyor. Kaçınılmaz son olarak Cennet Türkiye’ye adım attığında aslında sadece kendine biçilmiş role bir adım daha yaklaşıyor. İstanbul’a gelişinde ise artık sadece ritüeller kalıyor geriye haliyle; vaazla psikolojik hazırlık, kılık kıyafetle kamuflaj hazırlığı ve bombaların yerleştirilmesi hazırlığı…

Kendi halinde bir genç kızdan bir canlı bomba meydana getiren örgüt sistemini gözler önüne seriyor Büyük Oyun. Ancak bunu yaparken öyküleme, karakter oluşturma, kurgu gibi temel sinema dinamiklerini aynı ölçüde başarıyla yerine getirdiğini söylemek mümkün değil. Görüntülerde başlıyor sorun aslında. Elbette Kuzey Irak’ta tepede Amerikan helikopterleri uçuşurken çekim yapmak kolay değil. Ancak HD kameralarla yapılan çekim, 35 mm’ye aktarıldığında maalesef perdedeki görüntü, bir televizyon dizisinden daha iyi değil. Eğer bu ilk soğukluğu atlatıp filme dahil olabilirseniz, bu defa da olağanüstü olayların peş peşe geldiği anlatımın bu kadar durağan oluşu sorun çıkarıyor. Büyük Oyun’un hem kendi ilerleyişi hem de karakter üzerinde gerçekleştirdiği dönüştürücü etkisi belki Martin Scorsese’nin sert ve ritmik anlatımıyla seyircide tam karşılığını bulabilirdi.

Bütün bunlara rağmen yanı başımızda kanamakta olan bir yaranın hissinden hissedar olmak ya da hiç değilse artık yerinde yeller esen Kerkük çarşısını ilk ve son kez sinema perdesinde görebilmek için Büyük Oyun’u izlemekte ve bu tür çabaların devamının gelmesini dilemekte fayda var.

Büyük Oyun
Yönetmen: Atıl İnaç
Oyuncular: Suzan Genç, Selen Uçer, Serdal Genç, İmat Kasapoğlu