meryem
Mon 9 May 2011, 09:22 pm GMT +0200
“Büyücü ve Büyülenmiş Peygamber” İtirazı
(s-h-r) kök harflerinden oluşan sihir (büyü), kabarmak, yükselmek, ölçüyü aşmak, kopmak, kandırmak, terk etmek, [520] sihirbazın eliyle gizlice yaptığı şeyden gözleri uzak tutarak gerçekleştirdiği türden kandırmaca ve aslı olmayan hayali şeyler, [521] hile ve gösteri ile mesela demir ya da bakırı gümüş veya altın ile kaplayarak insanları kandırma örneğinde olduğu gibi aldatmak, [522] uzaklaştırmak, yönünden saptırmak, gönlünü çelmek, [523] vesvese, rahatsızlık, [524] yıldızların özelliklerinin insana olan etkisi iddiası üzerine bina edilen tılsım, [525] bir şeyin, bir kimsenin gözüne ve o şeyin gerçekliğine zıt bir şekilde görünmesi [526] sebebi gizli kalan, hakikatinin dışında görünen tüm işler [527] gerçekliği olmayan şeyleri göstererek insanların duyularını etkileme [528] olarak tanımlanmıştır. Sihir hakkında, “O sabittir ve bir hakikati vardır. Olmasaydı, öğretimi de mümkün olmazdı.” [529] denilse de, bu sabitliğin ve hakikatin kandırmaca ve hakikat dişilik [530] üzerine kurulu olduğu kabul edilmelidir. Sihrin hakikati olsaydı insanların gözlerini değil kalplerini büyülerdi. [531] Şeytanın yardımıyla yine şeytana yaklaşma olan sihir, insanların, aslında gördüğü gibi olmayan bir şeyi, gördüğü gibi zannetmelerine yol açan ve gözü etkileyen bir şeydir. [532] Sihir gözleri büyüleyip, bir şeyi olduğundan başka göstererek onun insanlar tarafından doğru algılanmasını engellemeye çalışmaktır. [533] Peygamberler ise büyücülerden farklı olarak mucizelerini göstererek akılları hayrette bırakırlar. Böylece, gördüğünü idrak edip kabul etmekten başka çaresi olmadığını anlayıncaya kadar aklı ihata ederler. [534] Oysa sihir türü şeylerin, cismin ve cismanî güçlerin hareketini aşan haller olduklarını kabul etsek bile yine de onlar mümkinat alanı dışına çıkamaz, mucizelere benzetilemez ve onlarla kıyaslanamaz. [535]
Mucize ile sihir arasındaki fark konusunda da ilkinin benzerinin yapılmasının imkân dahilinde olmaması zikredilebilir. Mucizede el çabukluğu marifeti söz konusu olmayıp tabiat kanunlarının dışında bir niteliğe sahiptir. Büyücü peygamberlik iddiasında bulunamaz. Bulunsa bile gösterdiği büyünün, benzeri ya da daha iyisi getirilebilir bir mahiyete sahip olur. [536] Büyüde faydacılık, dinde ise özveri esastır. Menfaatin tükenmesiyle büyüye olan inanç da tükenmektedir. Oysa din bağını kuvvetlendiren şey fedakârlıktır. [537] Mucize hakkın ispatı içindir, büyünün öyle bir amacı yoktur. Mucize büyüyü bozar, büyü mucizeye galip gelemez. Mucizenin hakikati vardır, büyü ise sanaldır.
Rasulullah'a gelen bir bedevi dikkat çekici bir üslupla konuşmaya başladığında onun bedevi için şöyle söylediği rivayet edilir:
“Şurası muhakkak ki beyanda sihir vardır, şurası da muhakkak ki şiirde de hikmetler vardır.” [538] Bu rivayette Rasul, sihre etkileyicilik anlamı yüklemektedir. Çünkü sözde, işitenin doğru zannedeceği ölçüde bâtıl olan bir şeyin doğrulanması mümkündür. Hz. Peygamber (s), ifadesi ile belagat ve fesahatin kötüye kullanmaya müsait olduğunu [539] ve ifade kabiliyetinin çirkini güzel, güzel olanı da çirkin gösterme açısından sihre benzediğini ima etmektedir. [540] Beliğ ifadelerin sihir olarak isimlendirilmesi mecaz yoluyladır. [541] Güzel konuşan kimse, büyücüymüş gibi dinleyeni etkiler. Söz ile kazanılan günah, büyücünün yaptığı büyüyle kazandığı günah gibidir.
Güzel konuşan kimse başka birisini öyle bir över ki dinleyen onun sözüne uyup övgüyü doğrular. Sonra da onu öyle bir yerer ki kalpler ondan uzaklaşır. [542]
Görüldüğü gibi sihir, insanları aldatmaya yönelik çabaları içermektedir. Peygamberlere karşı çıkan toplumlar her dönemde kendilerine gelen elçileri büyücü, âyetleri de sihir olarak adlandırıp, Allah'a ortak koşmayı, ahireti inkâr etmeyi ve peygamberlerle alay etmeyi sürdürmüşlerdir. Değişik dönemlerde rasul olarak gönderilenlere gösterilen, “Sen büyücüsün, getirdiğin mucize veya ayetlerle insanları kandırmaya çalışıyorsun ve sen büyünün etkisinde kalmışsın.” tepkisi bunun kanıtıdır. Büyücü diyerek rasulleri dışlayıcı tavır takınan kimseleri Kuran anlaşılır bir şekilde anlatmaktadır. [543]
[520] Firuzâbâdî, a.g.e., s. 365.
[521] Rağıb, a.g.e., s. 226.
[522] Kurtubî, 1/2, 42.
[523] Gaznevî el-Hanefi, bunu Mutezile'nin görüşü olarak nakleder bkz.: Kurtubî, 1/2, 43. İftiraya da sihir denebilir çünkü o da sihir gibi eşlerin ya da birbirini sevenlerin arasını açar bkz.: Hakemi, Hafız b. Ahmed, Meâricu’l-Kabuli bi Şerhi Silmi'l-Vusûli ilâ Îlmi'l-Usûl, Daru İbni'l-Kayyım, Demam, 1990, II, 564.
[524] Muhammed b. İdris eş-Şafi'den naklen bkz.: A.y.
[525] Kurtubî, 1/2, 43.
[526] Taberî, I, 648.
[527] Râzî, I, 619; Munavî, Muhammed Abdurraûf, et-Tevkîf ala Mühimmati't-Teârif, Daru'l-Fikri'l-Muâsır, Beyrut, 1410 (h), s. 399.
[528] Tabatabaî, a.g.e., VIII, 226.
[529] Bu görüş Ehl-i Sünnet'in çoğunluğuna aittir, bkz.: Kurtubî, 1/2, 45. Kurtubî de bu görüştedir, bkz.: Kurtubî, 1/2, 43.
[530] Kâsımî, a.g.e., IX, 3413.
[531] Kâdî'den naklen bkz.: Râzî, V, 334.
[532] İbnu Manzur, a.g.e., IV, 348.
[533] Vahidî bkz.: Râzî, V, 335.
[534] Abduh, Muhammed, Tevhid Risalesi, {çev.: Sabri Hizmetli), Fecr Yay., Ankara, 1986, s. 153.
[535] A.g.e., s. 134.
[536] Bulut, Halil İbrahim, “Sihrin Hakikati ve Mucizeden Farkı” Marife dergisi, S. 1, 2003, s. 68.
[537] Baydar, Ahmet, Kuran Açısından Korku ve Büyü, Beyan Yay., İstanbul, 1999, s. 64.
[538] Ebu Dâvud, Edeb 95; Tirmizi, Edeb, 63.
[539] Kurtubî, 1/2, 43,44.
[540] Râzî, I, 619.
[541] Abdu'l-Vahhab, Abdullah b. Muhammed, Teysîru'l-Azizi'l-Hamid fi Şerhi Kitabi't-Tevhid, Mektebetu'r-Riyadi'l-Hadise, Riyad, ts., s. 335.
[542] İbnu Manzur, a.g.e., IV, 348.
[543] Murat Kayacan, Kur’an’da Peygamberler ve Karşı Tavırlar, Ekin Yayınları: 92-95.