- Büyü ve sihir üzerine doğru düşünceler

Adsense kodları


Büyü ve sihir üzerine doğru düşünceler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Tue 7 August 2012, 01:43 pm GMT +0200
BÜYÜ VE SİHİR ÜZERİNE DOĞRU DÜŞÜNCELER...



Büyü konusunu soranlar bizim Yeni Aile İlmihali?ni okumamış olanlardır diye düşünmekteyim.

Zira Aile İlmihalimizde bu konuyu da temel noktalarıyla aydınlığa kavuşturduğumuzu düşünmekteyim. Bununla beraber soruları büsbütün cevapsız bırakmamak için konuya ait temel noktaları bir daha dikkatlere arz etmekte fayda görmekteyim.

Bugünkü adıyla büyü, tarihteki adıyla sihir, bugün bazı kesimlerde halen baskı ve korkutmasını sürdürmektedir.

Aslında, Kur'an-ı Kerim'de geçmişte sihir yapanlardan söz edilir. Hadislerde de sihir, büyük günahlardan sayılırken şöyle sıralama yapılır:

- Allah'a şirk koşmak, adam öldürmek, zina etmek, ana babaya saygısızlıkta bulunmak, sihir yapmak büyük günahlardandır, denir.

Hatta İslam hukukunda, büyü ve sihir yaptığını iddia ederek insanları aldatmaya kalkışanların, yakalanıp hapse atılması gerekir ki, sıkıntısı olan insanlar büyücü ve sihircilerin istismarına maruz kalmasınlar.

Bu sebeple bizler bugün büyücü ve sihircilerin iddialarına itibar etmiyoruz. Neden itibar etmiyoruz? Çünkü büyü ve sihir ilmi, günümüze kadar gelmemiş, tarihin derinliklerinde o güne mahsus ilim olarak kaybolup gitmiştir. Böyle bir bilginin yokluğu sebebiyledir ki, bugün hiçbir büyücü çıkıp da:

- Elimdeki bilgi ve bulgular kesindir, dilediğim kimseyi büyü ile perişan ederim, dilediğimi de büyü ile rahatsızlığından kurtarır, iyi ederim! diyemez. Allah hiçbir kuluna böyle sınırsız bir büyü yapma salahiyeti vermemiştir.

Bu sebeple büyücüler ne bir karı kocanın arasını açabilirler, ne de birini ötekine vazgeçilmez halde âşık yapabilirler. Yani ne sevdirebilir, ne de nefret ettirebilirler. Bu gibi duygusal durumlar, tarafların kendi istek ve iradeleriyle elde edecekleri sonuçlardır. Birileri büyüyle sevdirip, büyüyle nefret ettiremez.

Şayet böyle kesin bir büyü bilgisi mevcut olsaydı, sıhhatli kitaplarda yazılı olacak, yazılı olan bilgiyi de okuma yazması olan herkes okuyup bilecek, kıyıda köşede kırsal bölgelerde geçim vasıtası yapanların elinde istismar malzemesi haline gelmeyecekti.

Gerçek böyle olduğu halde bazı semtlerde yine de büyü yaptığı, yahut da bozduğu iddia edilen kimseler görülmektedir. Akla, mantığa ters düşen büyü yapma, bozma çareleri de ileri süren bu kimseler:

- Şu kadar domuz yağı; şu kadar keçiboynuzu, falan mezardan şu kadar toprak gibi gizemli isteklerle çaresizleri etkilemeye yönelmekte, böylece kendilerine kazanç sağlamaya çalışmaktalar.

Kesin olan odur ki, para ortadan kalksın, ne büyü yapan kalır meydanda, ne de büyü çözen. Buna rağmen insanlar neden yine de büyücünün peşine düşerler? Belki bir çözüm olabilir ümidiyle bakarlar da ondan.

Halbuki, bu gibi konularda esas olan, en önce, büyücüye gitmeye sebep olan rahatsızlığa, doğru teşhis koymak!..

Olabilir ki, sırlı bir büyü sanılan sıkıntının temelinde, ne büyü, ne de sihir vardır. Olay ya bir sinirsel zayıflamadır; yani doktor işidir, yahut da tarafların kendi tepkisel tutumlarıyla meydana getirdikleri gerginlikten ibaret bir rahatsızlıktır. Yani büyü sandıkları rahatsızlıklarını kendi davranışları meydana getirmiştir. Öyle ise bunu çözecek olan büyücü de yine kendileridir. Tutumlarını düzeltmeleri, rahatsızlık sebebi anlayışsızlıklarından vazgeçmeleri. Yani önce saygı, hemen arkasından da sevgi ihtiyacını karşılayacak bir yumuşaklığa yönelmeleri.

Ne var ki, kimse kendi kusuruna, hatasına bakmamakta, ille de yakınlarından birinin büyü yaptığını düşünüp suçu onların üzerine yıkmayı kolay bir çıkış yolu olarak görmektedir.

İnceleseniz ya beyin hanıma karşı, ya da hanımın beye karşı rahatsızlık meydana getirecek ihmal ve tepkisellikleri gibi davranışları söz konusudur olayın kökünde. Ama kimse böyle bir davranış düzeltmesine taraftar değil, hazır büyücüler varken.

Bununla beraber, böyle ihtimallerde manevi çare büsbütün de yok sayılmaz. Kur?an-ı Kerim?in son iki (Felak ve Nas) suresi ile birlikte bilinen tüm duaları rahatsızlığı duyan da, yakınları da okuyabilirler. Bunları ille de başkaları değil, kendileri okurlarsa daha gönülden dua etmiş, şifa dilemiş olurlar. Çünkü üzüntüyü kendileri yaşıyorlar, duayı da kendileri yapmalılar.

Bu konuda sözün özü olarak denebilir ki: Önce büyücüye değil ilgili psikolog ve sinir doktoruna durumu anlatıp gerekli ilaçları alarak sinirler kuvvetlendirilmelidir.

Ayrıca sıkıntı sebebi olan kendi tepkili tutumlarını da gözden geçirmeli, gerginlik meydana getiren davranışlarını Felak ve Nas surelerini de okuyarak terk etmeli, geçmişi unutup geleceğe yeniden bir beyaz sayfa açmalılar.

Göreceklerdir ki, büyüyü de kendileri yapmakta, büyüyü bozan ilaç da kendilerinde bulunmaktadır.