sumeyye
Tue 15 February 2011, 01:39 pm GMT +0200
Bu Tür Olayların Tasdikinde Çeşitli Makamlar Vardır:
Cevap: Bil ki: Bu gibi şeyleri tasdik konusunda üç makam söz konusudur:
Birinci makam: Bu en açık, en doğru ve en emin yoldur. Bu makamda yapacağın iş, onların mevcut olduğunu tasdik etmektir. Yılanlar ölüyü sokar fakat sen onu göremezsin. Çünkü bu göz, melekût âlemine ait olan şeyleri görmeye elverişli olarak yaratılmış değildir. Âhiretle ilgili olan her şey melekût âlemine aittir. Peki sahabe, görmedikleri halde Rasûlullah’a (s.a.) Cibril’in indiğine, Rasülullah’ın (s.a.) onu gördüğüne nasıl inanıyorlardı? Eğer sen bunlara inanmayacak olursan, o takdirde imanın esaslarından olan ve daha önemli bulunan meleklere ve vahye imam nasıl sağlayacaksın? Eğer bunlara inanıyor ve Rasûlullah’ın (s.a.), ümmetin görmediği şeyleri gördüğünü kabul ve tasdik ediyorsan, benzer bir durumu ölü hakkında nasıl mümkün görmezsin? Nasıl ki melek, insana ve hayvanlara benzemiyorsa, kabirde ölüyü sokan akrepler, yılanlar da bizim kendi âlemimizin yılan ve akrepleri türünden değildir; aksine onlar başka bir cins varlıklardır ve ancak (beş duyunun dışında) başka bir yolla idrak edilebilirler.
Bu Hallerin Varlığı, Sadece Maruz Kalan Kişiye Nisbetledir:
İkinci makam: Uyuyan kişinin durumunu hatırla. O, uykusunda kendisini sokan bir yılan görür ve bundan elem duyar; öyle ki duyduğu izdırabın şiddetinden bazen çığlık atar, alnı terler, bazen korkudan yerinden fırlar. Bütün bunları hisseder ve aynen uyanık olup da onu gören kişinin rahatsızlığı gibi rahatsızlık duyar. Halbuki sen onu dış görünüşü itibarıyla sakin görürsün, etrafinda ne bir yılan ne de bir akrep bulursun. Oysaki yılan ve ondan doğan azap onun hakkında mevcuttur. Senin hakkında ise bunlar mevcut değildir. Sokmadan mütevellit duyulan azap mevcut olduktan sonra ha bu gerçek bir yılandan olmuş, ha tahayyül edilen bir yılandan olmuş, aralarında fark yoktur.
Bu Olayların Sebepleri, Alışık Olmadığımız Şeylerdir, Sonuçları İse Sabittir:
Üçüncü makam: Bilindiği üzere bizzat yılanın kendisi elem vermemekte, yılandan sana dokunan şey zehirin elemi olmaktadır. Sonra zehir de bizzat elemin kendisi değildir. Senin ızdırabın, zehirden sende hâsıl olan sonuçtan kaynaklanmaktadır. Eğer bu sonuç, zehirsiz dahi meydana gelecek olsaydı, aynı ızdırap yine hasıl olacaktı ve o tür azabın tarifi de, ancak âdeten o sonuca müncer olan sebebe isnad etmekle yapılabilecekti. Meselâ, cima lezzeti insanda sûretâ cinsî ilişki bulunmaksızın yaratılmış olsaydı, bu lezzetin tarifi ancak cinsî ilişkiye isnadla mümkün olabilirdi ve bu isnad da sebep yoluyla tarif kabilinden olurdu. Bu durumda sebebin sonucu, -her ne kadar sebep sureta yok ise de- hâsıl olurdu. Sebep, bizatihi maksûd olmayıp sonucu için istenir. Helak edici sıfatlar, ölüm anında nefis hakkında helak edici, eziyet edici ve elem verici şeylere dönüşür ve onların verdiği elemler, aynen yılan sokmasının elemleri gibi -her ne kadar ortada yılan yoksa da- olur.” (el-Gazzâlî’nin sözü) bitti.
3) Mele-i A’lâ
Kur’ân-ı Kerîm, Meleklerin Hallerinden Söz Eder:
“Arş’ı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunan (melekler) Rablerini hamd ile tesbih ederler, O’na iman ederler. Mü’minlerin de bağışlanmasını (şöyle) isterler: ‘Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve senin yolunda gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru! Rabbimiz! Onları da, onların atalarından, eşlerinden, nesillerinden iyi olanları da kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz aziz ve hakim olan sensin. Bir de onları, her türlü kötülüklerden koru. Sen kimi kötülüklerden korursan o gün muhakkak ki onu rahmetine mazhar etmiş olursun. Bu en büyük kurtuluştur.” [149]
[149] Gâfir/Mü'min: 40/7-9.