saniyenur
Sat 16 June 2012, 10:03 am GMT +0200
Boşanmada Mehir Meselesi
Kur'an-ı Kerim, mehir ve karı-koca arasında herhangi bir ihtilaf oluştuğunda mehirin.ödenme tarzı ile ilgili özel ve vazıh kurallar ortaya koymuştur. Evlilik, mehir kararlaştırılmadan gerçekleştirilir ve kan-koca arasında temasta bulunulmadan şu ya dâ bu sebeple boşanma kararı verilirse, aşağıdaki ayette de belirtildiği gibi koca üzerine bir mesuliyet düşmez. "Kendilerine el sürmediğiniz, mehirlerini de tesbit etmediğiniz kadınları boşamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Onları faydalandırın." (2: 236). Bu durumda, evlilik temasla tamamlanmış ve herhangi bir mehir vaadi yapılmamış, da olsa, yine de evlilik ilişkisinin bozulmasıyla kadının adına ve şöhretine bir kısım zarar-ziyan verilmiş olacaktır. Yeniden evlilik için artık o, bakire olmasına rağmen bîr bakireyle aynı derecede ve konumda addedilme -yip hakikatte dul olarak vasıflandırılacaktır. Bu yüzden, Kur'an-ı Kerim, kadının kayıplarının telafi edilmesi için, varlığı ve gücü oranında kocanın bir şeyler ödemesini tavsiye eder.
Burada zikredilebilir ki, boşanma ve hulu vakalarında tarafların maddî fedakarlıklan, adalet ve sağlam hükümler Üzerine kuruludur. Öteki tarafa karşı ayrılma muamelesini kim başlatırsa asıl fedakarlık yükü ona aittir. Eğer koca kendi isteğiyle talağa giderse hanımına vermiş olduğu bütün mallardan vazgeçmek zorundadır. Diğer taraftan, hanımı hulu isterse kocasından kendisine ulaşan mehirin bir kısmını veya tamamını geri ödemelidir. Nitekim, boşanma veya hulu vakalannda kocalar haksız davranışlarda bulunmamaları için şu ifadelerle uyanlırlar: "Bir eşi bırakıp da yerine başka bir eş almak isterseniz, onlardan birine (Öncekine) yüklerle (mehir) vermiş olsanız bile ondan hiçbir şeyi almayın. İftira ederek ve açık bir günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız?11 (4: 20).
Mehir miktarının belirlenmesinde değişmez kurallar yoktur. Maddi durumlarına, sosyal statülerine ve dengi insanların hüküm süren itiyadlanna uygun olarak, tarafların karşılıklı rızasıyla ^belirlenebilmesi için mehir miktarı serbest bırakılmıştır. Kur'an-ı Kerim şu ifadeleriyle yalnızca genel çizgileri ortaya koymuştur: "Zengin olan kendi gücü, darda bulunan da kendi halince maruf bir şekilde onları faydalandırmalıdır. Bu, iyilik etme şiarında bulunanlar üzerine bir haktır." (2: 236). Mehir, tarihin hiçbir döneminde kocanın karısına ödeyeceği tesbit edilmiş bir miktar para toplamı olmamıştır. Değişik dönemlerde, değişik kişiler kendi durumlarına göre değişik miktarda para ve değişik şeyleri hanımlarına tediye etmişlerdir. Fert, karısı tarafından kabul görüyorsa gücü neye yetiyorsa onu ödeyebilir. Rasulullah döneminde biri sadece bir yüzük, bir diğeri ise bir sepet hurma vermeye muktedir olabilmiş; yine bir başkası hanımına mehir olarak Kur'an'dan bir parça öğretebilmiştir. Kadınlardan biri kocasının küfürden dönüp İslam'ı kabul etmesini yeterli görmüş, onun mehiri kocası vasıtasıyla edineceği İslam ziynetleri olmuştur. Hakikatte mehir ne altın yığını, ne servet öbeği ne de mehir olarak tavsiye edilenden daha değerli herhangi bir varlıktır. Evlenecek hanım için makbul olan bir miktar mal, para yahut herhangi bir şey evlilikte kadının mehri olarak mütalaa edilebilir Bununla birlikte mehir olarak ne tesbit edilirse edilsin, bu, kadını, içten muvafakati ile belirlenmeli ve kadın için makbul olmalıdır. Mehir konusunda en önemli husus kadının candan muvafakatidir.
Mehiri daha önce tayin edilen, ancak kocasıyla temasta bulunmamış kadının boşanması halinde ödenecek mehir miktarı Kur'an-ı Kerim'de şu ifadelerle açıklanır: "Eğer onlara mehir tesbit eder de, el sürmeden boşarsamz, bu durumda -kendileri ya da nikah bağı elinde olanın bağışlaması hariç- tesbit ettiğiniz (mehr)in yansı onlarındır." (2:237). Bu vazıyette koca, mehrin yalnızca yarısını ödemekle yükümlü kılınmaktadır, zira izdivaç henüz birleşme ile ikmal edilmemiştir. Zira evlilik ile, yukarıda açıklandığı gibi, kadının maruz kaldığı bir takım zararların koca tarafından telafi edilmesi gerekir. Kur'an-ı Kerim, kocalara boşadıkları hanımlarına karşı, özellikle iffet ve bekaretleri emniyet altında olmasına rağmen itibarları zedelenip ızdırap çekerken çokça alicenap, fazlasıyla cömert olmalarını Öğütler: "Siz (erkekler)in (tümünü veya fazlasını) bağışlamanız takvaya daha yakındır. (Aranızdaki) üstünlüğü de unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görür." (2: 237).
Fakihler, izdivacın karı-koca ilişkisi ile tamamlanmasından sonra kendi isteğiyle bir kısmından yahut hepsinden vazgeçmediği müddetçe mehir miktarının tamamına kadının hak kazandığı hususunda müttefiktirler. Ancak hemen burada işaret edilebilir ki, Hint-Pakistan alt-kıtasında hüküm süren gelenek bütünüyle mantıksız, saçma ve Rasulullah'ın sünnetinden uzaktır. Evlilik gecesi ilk kez hanımlarıyla bir araya gelen kocalar onlardan mehir miktarını bağışlamalarım isterler. Bu iki ülkenin gayri İslami gelenek ve adetleri altında sanki cenderedeymiş gibi sıkıştırılıp ezilen, ayaklar altında imiş gibi basılıp çiğnenen kadınların ise kocalarmca yapılan ve rica gibi görünen fakat, kabul etmemeleri halinde tedricen kötü davranmaya başlayacakları için gerçekte gizli bir tehdit olan bu teklife, durum hakkında en ufak bir bilgileri olmadığından razı olmaktan başka bir seçenekleri yoktur. Kadınların tayin edilmiş mehri kocalarından almaları gerçekten çok nadirdir. Hint-Pakistan alt-kıtasındaki müslüman topluluklann mehir konusunda İslam Hukuku'nu pratiğe aktarmalarının artık tam sırasıdır. Bu hususta müslüman alimlerin sorumluluktan büyüktür; önemsiz ve günlük hayatla ilgisiz konularda saatler boyunca konuşarak cuma vakitlerini geçireceklerine bu zamanı kadın ve erkeklerin günlük hayatlarını etkileyen pratik problemleri çözmekte kullanmalıdırlar.