saniyenur
Sat 4 August 2012, 12:36 pm GMT +0200
Boşanma Meselesi
Eski toplumların hepsinin nazarında boşanma, evliliğin bir takipçisidir. Bu hak sadece erkeklerin elinde idi. Kadın hiçbir şekilde boşanma hakkı iddia edemezdi. Çağımızda kadınlar bir takım kayıtlar ve şartlar ile boşanma hakkını elde etmeye başlamışlardır.
İbranî kanunlarına göre bir koca, herhangi bir sebep dolayısıyla karısını boşayabilirdİ. Bu hakkın keyfî bir surette kullanılması için hiçbir engel yoktu. Kadınlar ise, sebebi ne olursa olsun, kocasından ayrılamazdı.
Romalılar arasında boşanma en eski zamanlardan beri kabul edilmiş bulunuyordu. "Oniki levha" kanunları boşanmayı kabul ediyordu. Fakat orada da bir kadın boşanma istemek hakkına sahip değildi. Böyle bir istek karşısında cezaya uğratilırdı. Daha sonra cumhuriyet devrinde boşanmanın çoğalması ise genel ahlâkı hızlı bir çöküntüye uğrattı.
Hz. İsâ kadınların fuhuş yapmalarını boşanma sebebi olarak kabul ettiğinden, boşanmanın gerekliliğini itiraf etmiş bulunuyordu.
Eski Arapların arasında, kocaların sahip oldukları boşanma hakkı, hiçbir kayıt ile bağlı değildi. Boşanmanın ancak bir takım şartlar dahilinde vuku bulabileceğini bildiren Rasûlullah s.a.v, "Köleleri azâd etmek kadar hoşnud eden ve kadınları boşamak kadar Cenab-ı Hakk'ı gazâplandıran bir şey bulunmadığım" defalarca söylemiştir.
Birbirinden ayrılmak isteyenler iki defa ayrılacaklar, bu süre zarfında birbirleriyle geçinip geçinemeyeceklerine dair kesin bir karar vereceklerdir. Bütün bu teşebbüsler başarısızlıkla sonuçlanırsa, kesin ayrılığa sebep olan üçüncü devreye ulaşılmış olur. Eşler arasında tartışma çıktığı takdirde hakeme müracaat edilmesi tavsiye olunmuştur.
İslâmî hükümleri, her Batılıdan daha iyi muhakeme eden Sedülot bu meseleye dair şöyle demektedir: "(İslâm'da) boşanma, süratle verilen kararı tekrar gözönüne almayı hedefleyen bir takım muamelelere tâbi olmak üzere mubah kılınmıştır. Birer ay ara ile meydana gelen üç boşanma, kan koca arasındaki karı-kocalık münasebetlerine kesin bir son verir."
İslâm'ın getirdiği hükümler, Doğu'nun hukuk tarihinde bir dönüm noktası teşkil eder.
İslâm, erkeklerin sahip oldukları boşanma hakkını sınırlandırmış, kadınların bir takım haklı sebepler dahilinde boşanma talebinde bulunmalarını kabul etmiştir. Kadınlar, kötü muamele, kötü geçindirme ve diğer sebeplere dayanarak kocalarından ayrılmayı talep edebilirler. Kadının ileri sürdüğü deliller kuvvetli olmazsa mehrini kaybeder. Boşanmayı isteyen koca ise, kadının mehrini ve ona karşı bütün taahhütlerini yerine getirir.
Kur'ân-ı Kerîm'in karı ile kocanın ayrılmasına iyi bir göz ile bakmaması, tartışmaların hallini tavsiye buyurması, İslâm şeriatı nazarında evlilik bağının ne kadar mukaddes olduğunu gösterir: "Eğer bir kadın, kocasının serkeşliğinden veya kendisinin ihmale uğramasından endişe ederse, aralarında anlaşmaya çalışmalarında bir mahzur yoktur. Anlaşma, daima ayrılmaktan hayırlıdır. Nefisler her zaman kıskançlığa hazırdır. İyi geçinir, kadınlara haksızlıktan sakınırsanız, bilin ki, ALLAH, yapacağınız herşeyden haberdardır. Ne kadar uğraşsanız, kadınlarınız arasında adaletli davranamazsınız; hiç olmazsa bir tarafa büsbütün meyletmeyin ki, ötekini askıdaymış gibi bırakmayasınız; davranışlarınızı düzeltir ve haksızlıktan sakınırsanız, bilin ki, ALLAH, şüphesiz bağışlar ve merhamet eder." (4: 128-129). Bundan başka aynı surenin 35, âyetinde şöyle buyurulmaktadır: "Karı-kocanin arasının açılmasından endişeye düşerseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının da ailesinden bir hakem gönderin; bunlar, aralarını bulmak isterlerse, ALLAH aralarını buldurur. ALLAH, gerçekten herşeyi bilen, herşeyden haberdar olandır." (4: 35).
İslâm'ın evlilik bağına verdiği değeri gayri müslimler takdir edemezler. "Evlilik, toplumun korunması için, insanların azgınlıktan ve fuhuştan muhafazası için emrolunmuştur. Karı-kocalık bağı mukaddestir. O kadar ki, kudsiyet itibarı ile ibadet derecesine yükselir. Çünkü evlilik insanları kötü şeylerden kurtarır. Evlilik, ALLAH tarafından insan türüne emrolunmuştur. Evlilik bir akit olarak söz konusu edilirse, birleşmelerine şer'î engel olmayan erkeğin ve kadının rızası ile devamlı bir münasebet kurulması için meydana getirilen bir akd olarak tanınmalıdır." (Suyûtî, el-Eşbâh ve'n-Nezâir),
Odalık câriye kullanmak; Araplar, yahudiler, hıristiyanlar ve bütün komşu milletler arasında yaygın olan bir âdet iken İslâm'da, Hz. Peygamber'in risaletinin sona ermesine yakın gelen bir vahiyle yasaklanmıştır: "...İnanmış, hür ve namuslu kadınlar ve bir de sizden önce kendilerine Kitâb verilmiş olanların hür ve namuslu kadınları -namuslu olduğunuz, zina etmediğiniz ve gizli dostlar tutmadığınız hâlde- mehirlerini vermek şartıyla size helâldir..." (5: 5) (Emir Ali, The Spirit of islam).