hafiza aise
Mon 13 June 2011, 11:04 am GMT +0200
34— Bitin Tedavisi:
Hz. Peygamber'in (s.a.) baştaki biti tedavisi ve gidermesindeki tutumu şöyledir:
Buharî ve Müslim'in Sahih 'lerinde Kâ'b b. Ucre'den şu olay rivayet edilir: Başımda bir ağrı vardı. Rasûlullah'm (s.a.) yanına getirildim. Bitler yüzümde sıçrayıp duruyordu. Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Meşakkatin sende bu dereceye vardığını zannetmezdim." Bir rivayete göre Hz. Peygamber, başını tıraş etmesini ve altı fakiri doyurmasını ya da bir koyun kesmesini veyahut üç gün oruç tutmasını emretti.[636]
Bit, başta ve vücutta iki şeyden ortaya çıkar: Bedenin dışından ve içinden. Dışından olan, vücutta biriken kir ve pisliktir. İkincisi ise, kokuşmuş vücut pisliğidir ki vücut onu deri ile et arasına atar, deriden çıktıktan sonra terle kokuşur, bit de işte bundan olur. Bu çoğu kez, mikroptan, hastalıklardan ve kirler sebebiyle olur. Çocukların başlarında, çoğu kez terli oluşları ve bitin doğmasını sağlayan sebeplerin taşıyıcılığını yapmalan dolayısıyla daha çok olur. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.), Cafer'in oğullarım tıraş etmiştir.
Bitin en önemli ilacı, deri gözeneklerinin açılması için başın tıraş edilmesidir. Bunun sonucunda pis salgılar dışarı atılır ve karışım maddesi zayıflar. Tıraş olduktan sonra başa biti öldüren ve üremesini engelleyen ilaç bağlanması gerekir.
Başın tıraş edilmesi üç çeşittir: 1) İbadet ve Allah'a yaklaştırıcı olan, 2) Bid'at ve şirk olan, 3) İhtiyaçtan ve ilaç olarak yapılan. Birincisi, hac veya umrede yapılan tıraştır. İkincisi; başın Allah'tan başkası için tıraş edilmesidir. Nitekim bazı müridler, şeyhleri için tıraş olurlar. "Başımı filan için tıraş ettim", "Sen başını filan için tıraş ettin" derler ki, bu "filana secde ettim" demek gibidir. Çünkü başın tıraş edilmesi itaat, ibadet ve bağlılık sembolüdür. Bu yüzden de hac ibadetinin bir unsuru olmuştur; hatta İmam Şafiî'ye göre, haccın onsuz tamam olmayacağı bir rüknüdür. Çünkü, başın tıraş edilmesi, azametine boyun eğmek ve izzetine saygı göstermek için alınların Rab huzuruna konmasıdır. Bu da ibadet şekillerinin en ileri derecesidir. Bunun için Araplar, esiri aşağılamak veya salıvermek istediklerinde, başını tıraş edip salıverirlerdi. Sapık şeyhler ve şeyhlikleri şirk ve bid'ate dayalı olup Rablığa özenenler ortaya çıkınca, müridlerinden kendilerine ibadet etmelerini istediler, başlarını da kendileri için tıraş etmelerini telkin ettiler, kendilerine secde edilmesini de telkin ettiler, ama buna başka bir isim vererek, "Bu, başın şeyh huzuruna konmasıdır." dediler. Allah'a yemin olsun ki, Allah için secde, başın O'nun huzuruna konmasıdır. Yine bu şeyhler, müridlerinin onlar adına adak yapmalarını, onlara tevbe etmelerini ve onların adıyla yemin etmelerini telkin ettiler. Bu ise, Allah'tan başka Rablar ve tanrılar edinmeleri demektir. Yüce Allah şöyle buyurur: "Allah'ın, kendisine kitabı, hükmü ve peygamberliği verdiği insanoğluna, 'Allah'ı bırakıp bana kulluk edin1 demek yaraşmaz. Fakat 'Kitab'ı öğrettiğinize, okuduğunuza göre Rabbe kul olun' demek yaraşır. Size melekleri, peygamberleri Rab olarak benimsemenizi emretmesi de yaraşmaz. Siz müslüman olduktan sonra size inkâr etmeyi mi emredecek? "[637]
İbadetlerin en üstünü, namaz ibadetidir. Şeyhler ile bilginler ve ceberut taslakları namazın unsurlarını aralarında bölüşmüşlerdir. Şeyhler namazın en üstün unsurunu, secdeyi almışlardır. Bilginlere benzemek isteyenler ise rükû'u almışlardır. Birbirleriyle karşılaşınca, namaz kılanın Rabbma rükû için eğilmesi gibi eğilirler. Ceberutlar ise kıyamı almışlardır; hürler ve köleler, onlar otururken huzurlarında ayakta dururlar. Hz. Peygamber (s.a.) bu üç durumun her birini tek tek yasaklamıştır. Bu şekilde hareket etmek bu yasağa açıktan muhalefet demektir. Hz. Peygamber, Allah'tan başkasına secde edilmesini yasaklamış, şöyle buyurmuştur: "Hiç kimsenin bir başkasına secde etmesi yaraşmaz." Muaz b. Cebel'in secde etmesi teklifini reddederek: "Sakın duymayayım!" demiştir.[638] Bunun haram oluşu, zarurât-ı diniyyedendir. Buna Allah'tan başkası için izin verenin bu tutumu, Allah'a ve Peygamberine karşı çıkmak demektir.
Secde ibadet çeşitlerinin en ileri derecesinde olanıdır. Bu müşrik, bu türe beşer için izin verince, Allah'tan başkasına kulluk etmeye izin vermiş olur. Hz. Peygamber'den (s.a.) şu olay sabittir: Rasûlullah'a: "însan başka biriyle karşılaşınca ona eğilebilir mi?" diye sorulunca, "Hayır" cevabını vermiş, "Kucaklayabilir ve öpebilir mi?" denilince, yine "Hayır." demiş, "Musâfa-ha yapabilir mi?" denilince: "Evet" cevabını vermiştir[639]
Ayrıca saygı sırasında eğilmek secdedir. Nitekim yüce Allah: "Secde ederek kapısından girin."[640] buyurur ki, buradaki "secde ederek", "eğilerek" anlamındadır. Yoksa, alınların girişi mümkün değildir. Hz. Peygamber'in (s.a.), acemlerin birbirine yaptığı gibi, kendisi otururken ayakta durmayı yasakladığı sabittir, hatta namazda bu şekilde durmayı bile yasaklamış, ayakta durmaları Allah için olmasına rağmen kendisi otururken başı ucunda ayakta durmamaları için özürleri bulunmayıp sağlam oldukları halde etrafındakile-rin de oturarak namaz kılmalarım emretmiştir. Bu böyle olunca, ayakta durmanın ve ibadetin Allah'tan başkası için olmasını bir düşünün!
Kısacası, câhil ve sapık nefisler, yüce Allah'a ibadeti ortadan kaldırmış, yaratıklardan yüce bildiğini O'na ortak etmiş, böylelikle Allah'tan başkasına secde etmiş, ona rükû yapmış, tıpkı namazda durur gibi huzurunda durmuş, başkasıyla yemin etmiş, başkasına adak yapmış, başkası için tıraş olmuş, başkası için kurban kesmiş, başkasının evini dolaşmış, sevgi, korku, ümit ve itaatle onu ululamıştır. Tıpkı yaratıcı'yi ulular gibi, hatta ondan daha ileri derecede, taptığı yaratık ile âlemlerin Rabb'mı eşit tutmuştur. İşte böyleleri, 'peygamberlerin davetine karşı çıkanlar, Allah'a ortak koşanlar, —cehennem ateşinde tannlanyla çekişirken— "Sizi âlemlerin Rabb'ına denk tuttuğumuzda apaçık bir sapıklık içindeymişiz."[641] diyenlerdir. Yüce Allah onlar hakkında şöyle buyurur: "İnsanlar arasında Allah'ı bırakıp, O'na koştukları eşleri tanrı olarak benimseyenler ve onları Allah'ı severcesine sevenler vardır. Mü'-minlerin sevmesi ise hepsinden kuvvetlidir. "[642] Bütün bunlar şirk unsurlarıdır. Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez. Bu açıklama başın tıraş edilmesi konusu içinde yapılan önemli bir açıklamadır. Başarıya ulaştıran Allah'tır. [643]
[636] Buharı, 4/10, 13; Müslim, 1201.
[637] Âl-i İmrân, 3/79-80.
[638] Ahmed b. Hanbel, (5/227, 228) bu hadisi Muaz b. CebePden rivayet etmiştir: Muaz, Ye-men'den dönünce, Rasûlullah'a (s.a.) şöyle demiştir: "Ey Allah'ın elçisi! Yemen'de birbirlerine secde eden adamlar gördüm. Biz de sana secde edelim mi?" Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Şayet İnsanın insanoğluna secde etmesini emretseydim, kadının kocasına secde etmesini emrederdim." Râvileri güvenilirse de, hadis munkati'dır.Ahmed (4/38iy ve Ibn Mâce (1853) de bu hadisi, Abdullah b. Ebî Evfâ yoluyla rivayet ederler: Muaz, Yemen'e (veya Suriye'ye) geldi. Hıristiyanların papaz ve rahiplere secde ettiklerini gör-dü. Kendi kendine Rasûluİlah'ın (s.a.) secde edilmeye daha lâyık olduğuma düşündü. Dönünce, Rasûlullah'a şöyle dedi: "Ey Allah'ın elçisi! Hıristiyanların papafc ve rahiplere secde ettiğini gördüm. Kendi kendime, senin secde edilmeye daha lâyık olduğunu düşündüm." Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Şayet birinin diğerine secde etmesini emretseydim, kadının kocasına secde etmesini emrederdim." buyurdu, tbn Hibbân (1390) bu hadisi sahih görmüştür. Kays b. Sa'd'tn hadîsi de, onu desteklemektedir: Kays şunu anlatır: Hîre'ye geldim. Onların, merzübân denilen yöneticilerine secde ettiklerini gördüm. Kendi kendime, Rasülullah secde edilmeye daha lâyık dedim. Hz. Peygamber'e geldim ve şöyle dedim: "Ben Hire'ye gittim, onların merzübanlarına secde ettiklerini gördüm. Ya Rasülulah! Sen secde etmemize daha lâyıksın." Rasûlullah şunu sordu: "Şayet kabrime uğrasaydın ona secde eder miydin?" Ben de "Hayır." dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Yapma! Şayet birinin diğerine secde etmesini emretseydim, kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim. Çünkü Allah, kadınlara kocalarına karşı borçlar yüklemiştir." Aynı konuda Tirmizî'de (1159) hasen senedle, İbn Hibbân'ın (1291) sahih gördüğü bir hadis yanında, Hz. Âişe'den rivayet edilip, Ahmed (6/76) ve İbn Mâce'de (1852) yer alan başka bir hadis daha vardır.
[639] Tirmizî, 2729; İbn Mâce, 3702; Ahmed, 3/198. Enes b. Mâlik'ten. Senedinde Hanzala b. Abdillah es-Sedüsî vardır, zayıftır. Ancak Muntekâ (1/23, 87)deki Şu'ayb b. el-Habbâb—Kesîr b. Abdillah ve Mühelleb b. Ebî Sufre'nin rivayet ettiği hadis buna paraleldir; ayrıca tbn Şahin (Rubaiyât, 2/72)'de de vardır. Tirmizî'nin belirttiği gibi hadis, hasendir.
[640] Bakara, 2/58. '
[641] Şuarâ, 26/98.
[642] Bakara, 2/165.
[643] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/375-378.
Hz. Peygamber'in (s.a.) baştaki biti tedavisi ve gidermesindeki tutumu şöyledir:
Buharî ve Müslim'in Sahih 'lerinde Kâ'b b. Ucre'den şu olay rivayet edilir: Başımda bir ağrı vardı. Rasûlullah'm (s.a.) yanına getirildim. Bitler yüzümde sıçrayıp duruyordu. Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Meşakkatin sende bu dereceye vardığını zannetmezdim." Bir rivayete göre Hz. Peygamber, başını tıraş etmesini ve altı fakiri doyurmasını ya da bir koyun kesmesini veyahut üç gün oruç tutmasını emretti.[636]
Bit, başta ve vücutta iki şeyden ortaya çıkar: Bedenin dışından ve içinden. Dışından olan, vücutta biriken kir ve pisliktir. İkincisi ise, kokuşmuş vücut pisliğidir ki vücut onu deri ile et arasına atar, deriden çıktıktan sonra terle kokuşur, bit de işte bundan olur. Bu çoğu kez, mikroptan, hastalıklardan ve kirler sebebiyle olur. Çocukların başlarında, çoğu kez terli oluşları ve bitin doğmasını sağlayan sebeplerin taşıyıcılığını yapmalan dolayısıyla daha çok olur. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.), Cafer'in oğullarım tıraş etmiştir.
Bitin en önemli ilacı, deri gözeneklerinin açılması için başın tıraş edilmesidir. Bunun sonucunda pis salgılar dışarı atılır ve karışım maddesi zayıflar. Tıraş olduktan sonra başa biti öldüren ve üremesini engelleyen ilaç bağlanması gerekir.
Başın tıraş edilmesi üç çeşittir: 1) İbadet ve Allah'a yaklaştırıcı olan, 2) Bid'at ve şirk olan, 3) İhtiyaçtan ve ilaç olarak yapılan. Birincisi, hac veya umrede yapılan tıraştır. İkincisi; başın Allah'tan başkası için tıraş edilmesidir. Nitekim bazı müridler, şeyhleri için tıraş olurlar. "Başımı filan için tıraş ettim", "Sen başını filan için tıraş ettin" derler ki, bu "filana secde ettim" demek gibidir. Çünkü başın tıraş edilmesi itaat, ibadet ve bağlılık sembolüdür. Bu yüzden de hac ibadetinin bir unsuru olmuştur; hatta İmam Şafiî'ye göre, haccın onsuz tamam olmayacağı bir rüknüdür. Çünkü, başın tıraş edilmesi, azametine boyun eğmek ve izzetine saygı göstermek için alınların Rab huzuruna konmasıdır. Bu da ibadet şekillerinin en ileri derecesidir. Bunun için Araplar, esiri aşağılamak veya salıvermek istediklerinde, başını tıraş edip salıverirlerdi. Sapık şeyhler ve şeyhlikleri şirk ve bid'ate dayalı olup Rablığa özenenler ortaya çıkınca, müridlerinden kendilerine ibadet etmelerini istediler, başlarını da kendileri için tıraş etmelerini telkin ettiler, kendilerine secde edilmesini de telkin ettiler, ama buna başka bir isim vererek, "Bu, başın şeyh huzuruna konmasıdır." dediler. Allah'a yemin olsun ki, Allah için secde, başın O'nun huzuruna konmasıdır. Yine bu şeyhler, müridlerinin onlar adına adak yapmalarını, onlara tevbe etmelerini ve onların adıyla yemin etmelerini telkin ettiler. Bu ise, Allah'tan başka Rablar ve tanrılar edinmeleri demektir. Yüce Allah şöyle buyurur: "Allah'ın, kendisine kitabı, hükmü ve peygamberliği verdiği insanoğluna, 'Allah'ı bırakıp bana kulluk edin1 demek yaraşmaz. Fakat 'Kitab'ı öğrettiğinize, okuduğunuza göre Rabbe kul olun' demek yaraşır. Size melekleri, peygamberleri Rab olarak benimsemenizi emretmesi de yaraşmaz. Siz müslüman olduktan sonra size inkâr etmeyi mi emredecek? "[637]
İbadetlerin en üstünü, namaz ibadetidir. Şeyhler ile bilginler ve ceberut taslakları namazın unsurlarını aralarında bölüşmüşlerdir. Şeyhler namazın en üstün unsurunu, secdeyi almışlardır. Bilginlere benzemek isteyenler ise rükû'u almışlardır. Birbirleriyle karşılaşınca, namaz kılanın Rabbma rükû için eğilmesi gibi eğilirler. Ceberutlar ise kıyamı almışlardır; hürler ve köleler, onlar otururken huzurlarında ayakta dururlar. Hz. Peygamber (s.a.) bu üç durumun her birini tek tek yasaklamıştır. Bu şekilde hareket etmek bu yasağa açıktan muhalefet demektir. Hz. Peygamber, Allah'tan başkasına secde edilmesini yasaklamış, şöyle buyurmuştur: "Hiç kimsenin bir başkasına secde etmesi yaraşmaz." Muaz b. Cebel'in secde etmesi teklifini reddederek: "Sakın duymayayım!" demiştir.[638] Bunun haram oluşu, zarurât-ı diniyyedendir. Buna Allah'tan başkası için izin verenin bu tutumu, Allah'a ve Peygamberine karşı çıkmak demektir.
Secde ibadet çeşitlerinin en ileri derecesinde olanıdır. Bu müşrik, bu türe beşer için izin verince, Allah'tan başkasına kulluk etmeye izin vermiş olur. Hz. Peygamber'den (s.a.) şu olay sabittir: Rasûlullah'a: "însan başka biriyle karşılaşınca ona eğilebilir mi?" diye sorulunca, "Hayır" cevabını vermiş, "Kucaklayabilir ve öpebilir mi?" denilince, yine "Hayır." demiş, "Musâfa-ha yapabilir mi?" denilince: "Evet" cevabını vermiştir[639]
Ayrıca saygı sırasında eğilmek secdedir. Nitekim yüce Allah: "Secde ederek kapısından girin."[640] buyurur ki, buradaki "secde ederek", "eğilerek" anlamındadır. Yoksa, alınların girişi mümkün değildir. Hz. Peygamber'in (s.a.), acemlerin birbirine yaptığı gibi, kendisi otururken ayakta durmayı yasakladığı sabittir, hatta namazda bu şekilde durmayı bile yasaklamış, ayakta durmaları Allah için olmasına rağmen kendisi otururken başı ucunda ayakta durmamaları için özürleri bulunmayıp sağlam oldukları halde etrafındakile-rin de oturarak namaz kılmalarım emretmiştir. Bu böyle olunca, ayakta durmanın ve ibadetin Allah'tan başkası için olmasını bir düşünün!
Kısacası, câhil ve sapık nefisler, yüce Allah'a ibadeti ortadan kaldırmış, yaratıklardan yüce bildiğini O'na ortak etmiş, böylelikle Allah'tan başkasına secde etmiş, ona rükû yapmış, tıpkı namazda durur gibi huzurunda durmuş, başkasıyla yemin etmiş, başkasına adak yapmış, başkası için tıraş olmuş, başkası için kurban kesmiş, başkasının evini dolaşmış, sevgi, korku, ümit ve itaatle onu ululamıştır. Tıpkı yaratıcı'yi ulular gibi, hatta ondan daha ileri derecede, taptığı yaratık ile âlemlerin Rabb'mı eşit tutmuştur. İşte böyleleri, 'peygamberlerin davetine karşı çıkanlar, Allah'a ortak koşanlar, —cehennem ateşinde tannlanyla çekişirken— "Sizi âlemlerin Rabb'ına denk tuttuğumuzda apaçık bir sapıklık içindeymişiz."[641] diyenlerdir. Yüce Allah onlar hakkında şöyle buyurur: "İnsanlar arasında Allah'ı bırakıp, O'na koştukları eşleri tanrı olarak benimseyenler ve onları Allah'ı severcesine sevenler vardır. Mü'-minlerin sevmesi ise hepsinden kuvvetlidir. "[642] Bütün bunlar şirk unsurlarıdır. Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez. Bu açıklama başın tıraş edilmesi konusu içinde yapılan önemli bir açıklamadır. Başarıya ulaştıran Allah'tır. [643]
[636] Buharı, 4/10, 13; Müslim, 1201.
[637] Âl-i İmrân, 3/79-80.
[638] Ahmed b. Hanbel, (5/227, 228) bu hadisi Muaz b. CebePden rivayet etmiştir: Muaz, Ye-men'den dönünce, Rasûlullah'a (s.a.) şöyle demiştir: "Ey Allah'ın elçisi! Yemen'de birbirlerine secde eden adamlar gördüm. Biz de sana secde edelim mi?" Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Şayet İnsanın insanoğluna secde etmesini emretseydim, kadının kocasına secde etmesini emrederdim." Râvileri güvenilirse de, hadis munkati'dır.Ahmed (4/38iy ve Ibn Mâce (1853) de bu hadisi, Abdullah b. Ebî Evfâ yoluyla rivayet ederler: Muaz, Yemen'e (veya Suriye'ye) geldi. Hıristiyanların papaz ve rahiplere secde ettiklerini gör-dü. Kendi kendine Rasûluİlah'ın (s.a.) secde edilmeye daha lâyık olduğuma düşündü. Dönünce, Rasûlullah'a şöyle dedi: "Ey Allah'ın elçisi! Hıristiyanların papafc ve rahiplere secde ettiğini gördüm. Kendi kendime, senin secde edilmeye daha lâyık olduğunu düşündüm." Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Şayet birinin diğerine secde etmesini emretseydim, kadının kocasına secde etmesini emrederdim." buyurdu, tbn Hibbân (1390) bu hadisi sahih görmüştür. Kays b. Sa'd'tn hadîsi de, onu desteklemektedir: Kays şunu anlatır: Hîre'ye geldim. Onların, merzübân denilen yöneticilerine secde ettiklerini gördüm. Kendi kendime, Rasülullah secde edilmeye daha lâyık dedim. Hz. Peygamber'e geldim ve şöyle dedim: "Ben Hire'ye gittim, onların merzübanlarına secde ettiklerini gördüm. Ya Rasülulah! Sen secde etmemize daha lâyıksın." Rasûlullah şunu sordu: "Şayet kabrime uğrasaydın ona secde eder miydin?" Ben de "Hayır." dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Yapma! Şayet birinin diğerine secde etmesini emretseydim, kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim. Çünkü Allah, kadınlara kocalarına karşı borçlar yüklemiştir." Aynı konuda Tirmizî'de (1159) hasen senedle, İbn Hibbân'ın (1291) sahih gördüğü bir hadis yanında, Hz. Âişe'den rivayet edilip, Ahmed (6/76) ve İbn Mâce'de (1852) yer alan başka bir hadis daha vardır.
[639] Tirmizî, 2729; İbn Mâce, 3702; Ahmed, 3/198. Enes b. Mâlik'ten. Senedinde Hanzala b. Abdillah es-Sedüsî vardır, zayıftır. Ancak Muntekâ (1/23, 87)deki Şu'ayb b. el-Habbâb—Kesîr b. Abdillah ve Mühelleb b. Ebî Sufre'nin rivayet ettiği hadis buna paraleldir; ayrıca tbn Şahin (Rubaiyât, 2/72)'de de vardır. Tirmizî'nin belirttiği gibi hadis, hasendir.
[640] Bakara, 2/58. '
[641] Şuarâ, 26/98.
[642] Bakara, 2/165.
[643] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/375-378.