hafiza aise
Thu 28 April 2011, 09:43 am GMT +0200
Bi'r-i Maune
Yine Sefer ayının içindeAmir İbn Malik adında bir şahıs Efendimiz'i ziyarete gelmişti. ALLAH Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) onu İslam'a davet ediyordu ama adam, henüz bu kabul edecek değildi; ne Müslüman oluyor ne de karşı koyduğunu söylüyordu. Müteredditti. Belli ki zamana ihtiyacı vardı ve kendisi 'evet' diyemese de yakınlarının bu dinle buluşmasını arzu ediyordu. Bunun için:
- Ya Resülullah, dedi. Ashabından bazılarını Necid halkına göndersen de onlara İslam'ı anlatsalar; onların bu davete müspet cevap vereceklerini sanıyorum.
- Necid halkının onlara bir kötülük yapmalarından endişe ediyorum, diye karşılık verdi ALLAH Resülii (sallallahu aleyhi ve sellern). Bunun üzerine:
- Onlara ben kefilim, diye teminat veriyordu Amir İbn Malik.
Dönemin kültürü itibarıyla böyle bir söz senet sayılırdı; cehalet başını alıp gitmiş olsa da sözünden dönmek er meydanlarından silinmek anlamına gelirdi. Zaten Habib-i Zişan Efendimiz'in genel tavrı, her fırsatı değerlendirip insanlara bir şeyler anlatmanın gayretini ortaya koymaktı. Aynı zamanda o bölgeden Medine'ye, bugüne kadar Müslüman olanların emniyet ve güven açısından problem yaşadıklarının haberi geliyordu. Hatta Rtl, Zekvan, Usayye ve Lihyan gibi bazı kabileler haber göndermiş ve bu güvenliği tesis adına ALLAH Resülü'nden yardım istemişlerdi.
Şartlar böyle bir talebe 'evet' demeyi gerektiriyordu ve bunun üzerine Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), ashab arasından yetmiş kişi seçerek'?" onlardan Amir İbn. Malik'le birlikte gitmelerini ve Necid halkına İslam'ı anlatmalarını istedi. Ellerine de, gittikleri yerlerde bulunan liderlere verilmek üzere yazılan mektupları vermişti. Emir olarak başlarında, Miuızir İbnAmr tayin edilmişti.'?' Bunların
sıkıntıdan sonra Hz. Hubeyb'in bedenini müşriklerin elinden kurtaracaklardı Bkz. İbn Hişarn, Sire, 4/126-127; Taberi, Tarih, 2/79-80
160 Bu sayının kırk olduğu da söylenmektedir. Bkz. Taberi, el-Camiu'l-Beyan, 4/173; Taberi, Tarih, 2/82; İbn Kesir, Tefsir, 1/427
161 Hz. Münzir, şehadet arzusuyla yanıp tutuşan biri olduğu için o gün kendisine, ölüme gönüllü boyun uzat an manasında 'el·MünJiku li Yemtae' deniliyordu. Bkz.
hepsi, ALLAH tarafından gönderilen mesajlarla ALLAH Resülü'nün beyanlarını çok iyi bilen 'suffe' ashabından 'kurra' sahabelerdi.
Yola çıkıp da Maüne denilen kuyunun başına geldiklerinde burada konakladılar. Bir taraftan develerini dinlendirip otlatırlarken diğer yandan da Resülullah'ın gönderdiği mektupları ilgili kişilere ulaştırmayı hedefliyorlardı. Bunun için aralarından üç kişi seçerek Amir İbn Tufeyl'e162 gönderdiler.
Yola çıkıp da hedeflerine iyice yaklaşan bu üç kişiden Haram İbn MilMn,163 diğer iki arkadaşını bir noktada bırakarak .Amir İbn Tufeyl'in yanına yalnız gitmeyi deneyecekti:
- Ben onların yanına varıncaya kadar sizler yakınlarda bulunun! Şayet bana eman verirlerse zaten bunu siz de görürsünüz; ancak beni öldürmeye kalkışırlarsa hemen gider ve durumdan arkadaşlarınızı haberdar edersiniz, diyordu.
Dediği gibi de yapacaktı. Geldi ve .Amir İbn Tufeyl'in huzuruna girip Resülullah'ın mektubunu takdim ederek onları hak dine davet etti.
Kendisine Resülullah'dan mektup gelen Amir, onu açıp okumaya bile tenezzül etmeyip Hz. Haram'ı öldürme talimatı verdi. Bu talimat üzerine Cebbar İbn Siilmô; eline aldığı bir mızrağı Hz. Haram'a arkasından saplayıverdi. ALLAH Resülü'nün elçisi kanlar içinde kalakalmış, sırtından giren mızrak göğsünden çıkmıştı. Ölürken de nasihate devam edilmeliydi ve Hz. Haram da, bir taraftan dünya meşakketlerinden kurtulmanın, diğer yandan da ALLAH ve Resülü adına şehadet mertebesine ulaşmış olmanın sevinciyle dopdoluydu. Eline bulaşan kanlarla yüzünü sıvazlayan Hz. Haram'ın sinesine mızrak işlerken büyük bir haz içinde dudaklarından dökülen şu sözler dikkatlerden kaçmamıştı:
İbn Hişam, Sire, 4/138; Taberani, Mu'cemu'l-Kebir, 20/357 (841); Taberi, Tarih, 2/81; İbn Hacer, el-İsabe, 6/217 (8230)
162 Amir İbn Tufeyl, Efendimiz'e eman verip de Suffe ashabından yetmiş kişiyi talep eden Amir İbn Malik'in yeğeniydi. Bkz. İbn Esir, Üsüdii'l-Ğabe, 2/65; İbn Hacer, el-İsabe,3/600
163 Haram İbn Milhan. Ümmü Süleym Validemizin kardeşidir. Bkz. Beyhaki, Sünen, 9/225; İbn Abdilberr, İstiab. 1/337
- Allahu Ekber! Kabe'nin Rabbine yemin olsun ki kurtulduml'sDerken, mektup hedefine ulaşamadan Haram İbn Milhan şehit olmuştu. Ancak Amir İbn Tufeyl'in kin ve nefreti bununla teskin olacak gibi değildi ve Amiroğullarına seslenerek geride kalanların üzerine yürüme talimatı verdi. Amiroğulları bu talimata uymayacaktı. Şaşılacak bir durumdu; onları davet ediyordu ama amcası Amir İbn Malik'in ALLAH Resülü'ne verdiği sözü nazara alarak Amiroğulları bu davete icabet etmiyordu.
Bir lider olarak Amir İbn Tufeyl'i cinnete sevk eden bir husustu bu. Yerinde durmaya niyeti yoktu ve yakınındakiler kendisine 'evet' demese bile etrafındakilerden destek alarak Resülullah'ın elçileri üzerine yürüyecekti.
Çok geçmeden Usayye, Ri'l, Kare ve Zekvan kabilelerinden oluşan büyük bir kalabalığın üzerlerine geldiğini gören gönül elçileri kendilerini önce:
- ValIahi de bizim sizinle bir alıp veremediğimiz yok! Biz sadece Resfılullah'ın verdiği bir iş için yolumuza gidiyoruz. Biz ALLAH ResüIü'nün elçileriyiz, dedilerse de gözü dönmüş bu insanlara sözlerini dinletemediler. Bunun üzerine onlar da kendilerini müdafaa etmek isteyecek, ancak güç dengesinin olmadığı yerde bu müdafaa onlar adına istenilen neticeyi vermeyecekti. Anlaşılmaz bir husustu; ALLAH ve Resülü'nün hayat veren mesajlarını ulaştırmak için yola çıkan ve muhtaç gönüllere ALLAH'ın adını taşımaktan başka bir hedefleri olmayan bu insanları kılıçtan geçiriyorlardı!
ı64 Hz. Haram'ın bu cümlesi, o gün kendisini öldüren şahsın hidayetine vesile olacaktı. Çünkü bu, Cebbar için anlaşılmaz bir çıkıştı. Şaşırmıştı; elindeki mızrağı saplayıp da öldürdüğü adam nasılolup da ölüme giderken 'kurtuldum' diye haykırabiliyor, dünyadan giderken sürur izhar edip ölümü bu kadar aşkın bir sevinçle karşılayabiliyordu! O an için anlam veremediği bu çıkış Cebbar'ın zihnini hep meşgul edecek ve karşılaştığı insanlardan hep, Hz. Haram'ın son sözlerinin manasını soracaktı. Kendi kendine:
- Nasıl kurtuluş bu? Ben o adamı öldürmedim mi, diye soruyor ve bir türlü cevabını bulamıyordu. Nihayet bir gün bunun, şehadet arzusuyla dünya sıkıntılanndan kurtuluşu ifade eden bir sevinç belirtisi olduğunu anlayacak ve duyduğu dehşet karşısında:
- ALLAH'a yemin olsun ki gerçekten de kurtulmuş, diyerek gelip Müslüman olacaktı. Bkz. Vakıdi, Megazı, 1/348; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 4/83
o an için orada bulunmayanların da sırasıyla şehit edildiği bu yolculuktan geriye kalan sadece Amr İbn Ümeyye idi. Bu sürecin içinde o da çok sıkıntı yaşamış olmasına rağmen ayakta kalabilmiş ve hızlı adımlarla Medine'ye gelebilmişti. Yolda karşılaştığı iki kişinin, arkadaşlarını şehit eden kabileye mensup olduğunu öğrenince bir fırsatını bulup onlan orada öldürmeyi, arkadaşlanna karşı eda etmesi gereken bir vefa borcu olarak telakki etmiş ve .Amiroğullarından bu iki kişinin işini oracıkta bitirivermişti.
Doğruca gidip Resülullah'a olup bitenleri anlattı. Medine hüzün yudumluyordu. Zira aynı gün içinde gelen ikinci acı haberdi bu. Yalan beyan üzerine yola çıkan ve Raci'de şehit olan on samimi gönülden sonra atmış dokuz arkadaşının daha sebepsiz yere öldürüldüğünün haberini almak kadar acı bir olayolamazdı:
- Bu Ebu Bera'nın işi, dedi ve ilave etti:
- Halbuki Ben, bunu istemiyor ve böyle bir hadiseyle karşılaşa-
cağımızdan endişe duyuyordumlvf
Ardından da öldürdüğü iki .Amiriden bahsetti Hz. Amr ALLAH Resülü'ne. Ortam bir anda elektriklenivermişti. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern):
- Sen ne kötü bir iş yaptın, diye seslendi önce. Ardından da:
- Onlara Ben, eman vermiş ve himaye taahhüdünde bulunmuş-
tum. Vanahi de onların diyetlerini ödeyeceğim, buyurdu.
O ana kadar iyi bir iş yaptığını sanan ve belki de bu haberi verirken iltifat bekleyen Hz. Amr şaşırıp kalmıştı! Hüzn-ü nebevi onu da kedere boğmuş, yaptıklarına bin pişman olmuştu. Ancak bu noktadan sonraki pişmanlığın bir faydası yoktu.
165 Hüzün peygamberininin üzüntüsünü anlatmaya imkan yoktu. Medine karalara bürünmüştü adeta ... Üst üste gelen bu iki üzücü olayın etkisi Medine'de aylarca hissedilecek ve Efendiler Efendisi, hiçbir sebep yokken yanında bulunan yetmiş dokuz ashabının tuzak kurulmak suretiyle şehit edildiği bu iki olaya sebep olanlar için, sabah namazlanndan sonra kalkacak ve bir ay boyunca kunutta bulunarak ilgilileri ALLAH'a havale edecekti. Maüne kuyusu başında yetmiş ashabına tuzak kuran bilhassa Usayye kabilesi için "Usayye ALLAH ve Resülü'ne isyan etti," buyuracak ve "Bizim htilimizi arkada bırakt!ifımız kavmimize ulaştınn; zira biz O'ndan O da bizden razı olduğu hdlde Rabbimize kavuftuk.» bilgisi kendisine ulaşacağı ana kadar da bu haline devam edecekti. Bkz. Buhari, Sahih, 3/1031 (2647), 4/1503 (3868),5/2349 (6031); Müslim, Sahih, 1/468 (677); Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 3/215 (13278)
Ortada peygamberi bir şefkat vardı ve insanlığın gözü önünde nebevi adalet tecelli ediyordu. Bir tarafta hiçbir sebep yokken altmışdokuz masumun canına kıyan insanlar, diğer yanda yanlışlıkla öldürülen iki kişi vardı ve ALLAH Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), kendi arkadaşlannın diyetlerini gündeme bile getirmediği yerde, eman verdiği iki kişinin ashabından birisi tarafından yanlışlıkla öldürülmesi karşısında diyetlerini ödeyeceğinden bahsediyor ve bu konudaki ısrannı dile getiriyordu!