- Biraz daha edebiyat

Adsense kodları


Biraz daha edebiyat

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Fri 3 September 2010, 04:30 pm GMT +0200
BİRAZ DAHA EDEBİYAT
Edebiyat, geniş anlamıyla yazılı ve sözlü olan her şeyin aklımızın bir vasıtasıyla ortaya çıkmasıdır. Dar anlamda ise olay, gözlem, duygu, düşünce ve hayallerin sözlü veya yazılı olarak insanda güzellik duygusu uyandıracak şekilde anlatılmasıdır. Bu disiplinin amacı insana düşünce özgürlüğü kazandırmaktadır. Bu düşünce özgürlüğü üzerine klasik okumalara göz atıyoruz.

İnsanlar kavramlarla düşünürler yani varlıkları zihinde canlandırarak düşünür. İnsanın düşünce mekanizması için güç ve takat lazım. Bunu nasıl sağlar sürekli alıştırma ve kavram oluşturma ile. İnsanın düşünce mekanizması dildir. O halde dil ile edebiyat arasında sıkı bir ilişki vardır. Düşünce vak’a hakkına verilen hükümdür. Düşünce, düşünce konusu olabilir. O zaman bilgi akla gelir. Eğer o bilgi hakkında eski bilgimiz varsa bu bilgiler katalizörde karışıp dimağınıza gelir. Duygu, düşünce dalgalarımızın sahile vurmasıdır. Duyguların merkezi kalptir düşüncelerin de akıldır. Edebiyat bir şeyi düşünebilir. O şey doğru olsa bile insan bunu algılamayabilir. Bu da duygudur.

 

Edebiyat bir düşüncedir ama estetik bir düşüncedir. Mesela Necip Fazıl, trene yetişemeyince bıraktım gitti dermiş. Bu hadiseyi edip olmayan biri yetişemedim der. Estetik gelmişken akla sanat da gelmelidir. Sanat, alınan düşüncenin, duygunun iç yoğunluktan geçerek karşıya çok çeşitli ve daha güzel bir şekilde yansıtmak şekilde açıklanabilir. Duygu ve düşüncelerimizi kristalize etmeliyiz. Her insanda bir kabiliyet var fakat her insan bu sanatkâr gücünü kullanamaz, bunu belli bir disiplinden geçirmek lazım.

 

Edebiyat eserle müşahhas olur. Her eserin bir ruhu var. Yapılmış bir tablonun da. Ruh rabbimizin bir işidir. Bu konuda size çok fazla bilgi veremem demiş hazret-i resul. Ruhun eserle ilişkisi Batılı sanat adamlarını da etkilemiş ve spüritülist (ruhçuluk) akımı kurulmuştur. Bunlar da sanatın metne kazandırdığı bir ruhtan bahsederler. Misalen

“Demir almak günü gelmişse zamandan

 Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.”

Şiirini okursanız Yahya Kemal aklınıza gelmeyecek mi? Şiirde geçen kelimeler sıraları değiştirildiğinde “harf yığınları” nı oluştururlar. İnsan da öyledir, öldürürseniz hiçbir şey ortada olmaz. Bir deri, bir kemik kalır.

 

            Bedendeki güzelliklerin ortaya çıkışı da bir ruhi tezahürdür. Eğer siz gülün ruhunu anlamazsanız artık şekil güzelliğinden hiçbir şey alamazsınız. Edebiyatın ruhu da böyledir. Gönül ile yapılan bir şeydir. Edebiyatın ruhuna nüfuz etmezseniz şekil sizin için pek bir şey ifade etmez. Bir bahçede güller nasıl açarsa şairlerin ruhuna da o şekilde ilham gelir. Ve ondan sonrası önemlidir. İsa’nın ölüleri dirilttiği gibi şair de şiirlerin ruhuna nüfuz eder ve şiirleri diriltir.

           

İnsan, kavram, estetik, düşünce, ruh ve   eser  kelimeleri bize edebiyatı çağrıştırabilir. Yukarıda anlatılanları ihtiva ediyor. Peki edebiyat yapmak için bunlar da yetiyor mu hayır. Bunun için edebiyatı anlamak için tarih okumak gerekir, sosyoloji, psikoloji okumak gerekir.

 

İslam gayesiyle oluşturulmayan fakat içinde İslami motifler ile şekillenen bir edebiyatımız var. Adına klasik edebiyat diyoruz. Tezimizimizin en iyi örneği. Anlamak için mitolojiden dinler tarihine dek uzan geniş bir ilmi yelpazeden geçerek  zenginleştir. Bu durumu kıymetli hocamız Prof. Dr. Muhammed Nur Doğan’ın “Zenginleştirilmiş Uranyum” tanımlaması çok ilginçtir.

 

Klasik zamanlardan çağlar ötesine aşkı taşıyan bal arılarına ihtiyacımız var şimdilik. Haydi yolunuz açık olsun. Biraz daha edebiyat diyelim


Eyyüp AZLAL