- Bir Yabancıdır O Çocuklar

Adsense kodları


Bir Yabancıdır O Çocuklar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Tue 1 November 2011, 05:40 pm GMT +0200
Bir Yabancıdır O Çocuklar


Nisan 2005 - 76.sayı

Zehra KORKMAZ
kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.


İlk defa girdikleri bir şehre kendilerininmiş gibi kurulanlara;

Şehrin en mutena yerlerinde gülerek pozlar verenlere;

İlk defa adımladıkları yollarda koşarcasına yürüyenlere inat;

Sen şehrini her gün yeniden keşfederdin.

O çocuklar şehirlerini her gün yeniden bulurlardı.

Saklandıkları ağaçların arkasında, bilyelerini kaybettikleri kuytularda, düştükleri yollarda ararlar ararlardı da, her oyunda şehirlerini yeniden bulurlardı.

Bu yollar taş taş dizlerindeki yaralardaydı. Dallar, dikenler çizgi çizgi ellerinde, kollarındaydı. Kimselere söylemedikleri dilekleri, annelerine çiçekler topladıkları kırlarda gizlice arayıp da bir türlü bulamadıkları dört yapraklı yoncalardaydı. Her gün yeniden ararlar, yeniden bulurlar, sonra kaybederlerdi. Dünle ilgili her şey dünle biterdi. Bir de dizlerinin şu kabuk bağlamış yaraları olmasa, annelerini yırtılmış pantolonlarına yama yaparken görmeseler, düne ait ne varsa dünle biterdi.

Sen her ana yeniden girerdin de her gün şehrini keşfe çıkardın. Adımlarını ezberlemiş, taş taş seni bekleyen yollarda öyle ürkek, acemi, öyle hayretle yürürdün. Yaprak yaprak , dal dal yolunu gözleyen asırlık çınarı adeta ilk kez görürdün. Ellerini her abdestle sanki ilk defa ellerine alırdın.

“Güneş nasıl doğuyor böyle, rahmet damla damla nasıl iniyor?

Toprak yağmur sonrası nasıl da güzel kokuyor.”

Toprağa değerdin de yine o soruyu sanki ilk defa sorar, cevap arardın:

“Toprak ellerimde mi,

Ellerim mi toprakta?”

Her namazda ilk defa secdeye gider, ilk kez kıyama kalkardın. Her duada sanki Sübhaneke'yi ilk defa verirdin. Adımlarına eklenen baston sesleri de olmasa dün olmazdı belki, olmayacaktı. Saçlarına kır düşmese, gözlerin uzağı artık göremez olmasa dün olmazdı, olmayacaktı. Hâlâ kâğıttandı gemilerin, kâğıttandı uçakların. Sulara salar, rüzgâra verir, unutur giderdin. Dünle birlikte düne verdiklerin biterdi. Dününü unuturdun, lâkin koskoca dünleri bilirdin. Bilirdin de rahatsız etmemek için o dünleri, uyandırmamak için o derin sükûtu adeta parmak uçlarına basa basa yürürdün. Öyle yavaş, sessiz sessiz yürürdün.

Çocuklar kadar heyecanlıydın. Çocuklar senin kadar heyecanlıydı. Şehir heyecanlıydı. Her gün size hazırlanırdı. Seni bilirdi. O çocukları tanırdı. Keşiflerinizden nice hikâyeler yazılır, ne resimler yapılırdı. Bir fotoğrafınız yoktu lâkin. Şehrinizin en mutena yerlerinde, gülen ama doyasıya , kareleri dolduran bir fotoğrafınız yoktu. Belki bir yabancının çektiği, mahcup, çekingen güldüğünüz bir fotoğrafınız vardır. Lâkin sizin için yitiktir ve yitik kalacaktır.

O yabancılar nasıllar öyle? Çocuklar onları merakla, ilgiyle izler. Sen onlara bir hoş gülümsersin. Bu şehir onların sanki, bu ev onların. Bu yola aşinalar ezelden, öyle koşarcasına yürürler. Neredeyse her adımlarında gülümseyen pozlar verirler. Hikâyesini yazamadıkları, resmini yapamadıkları, yaşamadıkları bir hayatın önünde pozlar verirler, kendilerininmiş gibi.

Senin hayretin neden? Onların bilmişliği neden?

Sen her sabah bambaşka bir şehre uyanır, yepyeni bir şehir bulur da şehrinin yollarında kaybolursun ya; onlar hiç yürümedikleri yolları adeta ezberlemişlerdir.

Sen keşfe çıkarsın da hayrettesin. O çocuklar unuturlar da, yeniden başlar, bulurlar da hayretteler.

O yabancılar farklı bir yer bilmediklerinden, göremediklerinden her yer kendilerininmiş gibi tanıdık tanıdık dolaşırlar.

Farklı bir yer yok mu? Gezerler, gezerler, göremezler de, farklı bir şehre varamazlar. Her anları birdir de farklı hayatlar var mıdır, bilmezler.

Bir evin hikâyesi yoktur.

Yolların uzaklara dair hayalleri yoktur.

Şehirlerin sırdaşları yoktur.

Onlar ne kadar bilseler, biliriz sansalar da bu toprak, bu şehir onları tanımaz, bilmez. Rüzgâr gibi gelip geçtikleri, durup dinlemedikleri yollar onları tanımaz. Yollar bilse onları, yollar onların olsa izler bilmez, izler onların değildir. O şehirlerden ellerinde bir fotoğrafları kalır. Lâkin bu hayat o fotoğrafları hatırlamaz, bilmez.

Kâğıt gemiler sularda erise, rüzgâr düne ait izleri silse hayatın bağrına bırakılan, toprağın derununa saklanan izler vardır.

Ve hayat her anı nimet bilenlerle her an yenilenir, izlere yeni izler eklenir.