- Bir rüzgârsın gayrı gelme

Adsense kodları


Bir rüzgârsın gayrı gelme

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Fri 24 September 2010, 03:19 pm GMT +0200
“Bir Rüzgârsın, Gayrı Gelme”



Duydum ki neden sana kapılarımı kapattığımı soruyormuşsun, beni tanıyanlara... Bu mektup belki yazılmayacaktı, hafızan "nisyan ile malul" olmasaydı.

Hatırla ki yıllardır sen, benden kaçarak, beni yok sayarak yok olmayı seçtin.

Her bahar, zehirli atıklarını boşaltıp giden gemilerden oluyordun. İnci mercan taşımaya hazır bir durumdayken, nasıl oluyordu da bu hale dönüşüyordun. Ansızın başını alıp gidiyordun. Vedasız gidiyordun. Bende ne varsa alarak gidiyordun. Bir tanrı misafiri gibi geldiğin evi soyup giden gibiydin. Gün ağarmadan şehir uyanmadan gidiyordun.

Geride hüzün ve acının bayrağı dalgalanıyordu.

Yelkenlerini doldurup seni götüren rüzgar bir gün fırtınaya dönüp seni kovalıyordu. Ve sen önünden kaçtığın bitkin kırık bir tekne gibi sularıma demir atmak için bana doğru koşuyordun.

Her gemi limandan ayrılırdı. Her gidiş suçlu değildi. Borçlu değildi vefasızlıklara. Her gidiş ihanete bir bedel değildi. Sevgiyle beslenen gidişlerde olurdu. Özlem; bir çınarın kökleri gibi yüreğe dağılırdı. Dallarında umut tomurcukları patlardı.

Sen hep baharda gider, güzde gelirdin. Kışı sezerdin. Son bir liman olarak bana gelirdin. Korsanların örselediği, yağmaladığı yüreğinde ne varsa işe yarayan, boşalmış bîr halde dönerdin. Dilin elin her halin "bir daha olmayacak" derdi. "Ben eski ben değilim" derdi.

İçini temizlemek için boşalttığın zehirli atıklar yüzünden kimseler yanıma gelmez olurdu. Koca bir kış senin yaralarını sarardım. Ne zaman güneşin sıcaklığını hissetsen, gözün yola bakardı. Yüzünü uzun bir yolculuğun telaşı sarardı. Pastırma yazlarda bile gide yazardın.

Her gelişinde atıkların içime çöküyordu. Ve gidişinle aldatılmış olmanın tekrar tekrar kandırılmış olmanın hüznüyle sularımı delirten fırtınalar çıkıyordu. Sularıma döktüğün zehirli atıklar dip dalgalarla yüzeye çıkıyordu. Yüreğim daha fena kanıyordu.

Ben aslında sana değil kendime kızıyordum. Saramadığım yara, başımdan atamadığım bir bela oluyordun. Zaafım oluyordun.

Sen, beni kırarak gittiğin yerlerde kırılmak için gidiyordun. Dağılmak için gidiyordun. Nasılsa limanlar dört mevsim bekler. Her liman her gemiye açık değildir. Belki de bu durum seni yanlışa sürüklüyordu.

Ben sana küsüyordum. Martılar sana haber uçurduğunda martıların gözlerinin görmediği zehirli atıklarla ölen balıkları ikram edip yanında tutuyordun. Bir meltem gibi estiğin denizde bir müddet sonra kasırgaya dönüşüyordun. Ben gelgitlerimle kıyıda ki kayalara hüznün şiirlerini yazıyordum.

Sen hiç yalnız kalmadın. Ben gemisiz kaldım. Sen limansız kalmadın ki...

Seni kovalayan gemileri yokluğunda almadan bekliyordum. Şeytana verdiği sözden dönemeyenler gibi ben de sana verdiğim sözden dönemiyordum.

Pire için yaktığım yorgandan önce, ben yanıyordum. Her yangında çektiğim acının imarıyla ayakta duruyordum.

Her gidişin bir kurşun kaleminin, açacağa yönelişi gibiydi. Mumun ateşe koşusu gibiydi. Karanlığın güneşe gidişi gibi tükenmek için gidiyordun. Yağsız kandil gibi fitilini yakıyordun bensiz. Subaşlarında salkım söğüt gölgesinde uyuyup kalan yolcular gibi üşüyordun.

Göçmen kuşlar gibi masum değildi gidişin. Zehrin sihri çekiyordu. Kim bilir belki de yüreğine düşen leke silinince lekeni arıyordun. Herkes aslında biraz acıyordu sana.

Sen yaprak gibi iradesiz savrulurken, içinde ki beyazın belirmesinden korkuyordun. Aynadan korkuyordun. Olduğunu görmekten korkup meçhulün kollarına sığınıyordun.

Ölümünün geldiğini düşünen filler gibi gidiyordun. Her gidişte filler mezarlığını bulamadan geliyordun.

Her yıl dört mevsimdi. Sen beşinciyi arıyordun. Beşinci boyutta başka iklimlere giderim sanıyordun. Oysa yüreğinde ki kirlenmemiş parçalar peşini bırakmıyordu.

Hiçbir su, su özelliğini kaybedecek kadar başka şeyleri çözümleyemezdi. O zaman ateşleri özlüyordun ateşten fazla. Yanıp buhar olacak kazanlar arıyordun. Ama her ateşte yanışında buhar olan su değil, kazanın dibinde ki tortu oluyordun. H20'nun her zaman O'su oluyordun ve benden başka hiç kimsede H2'yi bulamıyordun.

Sen iflah olmaz bir mevsimin en kararsız günüydün.

Ben kendi kozasına çekilen bir tırtıl oluyordum sensiz. Kendi kozamda daha başka güzellikler buluyordum. Sen her dönüşünle kozamı bozuyordun. Her yeni başlangıcım yarım bir kelebek yarım bir tırtıl olarak kalıyordu.

Sanki bende unuttuğun şifreni arıyordun. "Sonsuza kadar terkedilmiş bir yerin kilitli kapısı olarak kalma korkusu" sarıyordu seni.

Mevsimler değişti. Takvimden birer birer düştü sözlerin. Açıldı seni tutan sığınağın kanatlı kapıları. Mayınlar arasından geçmenin heyecanıyla son defa gittin.

Kendinden kaçıyordun belki de... Yorgun bir gidişti. Bir bitişti biraz.

Başka iklimlerde kaybolacak bir bulut, bir rüzgar oldun artık, gayrı gelme kapılarım tüm bu yüzden kapalı.



Kenan YAŞAR