sumeyye
Wed 2 June 2010, 11:37 am GMT +0200
BİR 'KENDİNİ BİLME' SERÜVENİ…
Bİr 'kendİnİ Bİlme' SerÜvenİ…
Sokrat’ın, okulunun kapısına: “Kendini bil” yazdığını söylüyorlar Yunus da ilmin kendini bilmek olduğunu söylüyor Biri doğu, diğeri batı Yönler, insanlar, kültürler, fikriyat her ne kadar zıt gibi görünse de düşünen, akıl edebilen bir beyin, anlayabilen bir yürek sanırım aynı noktaya varıyor İnsanın düşünce ve bilgi ile serüveninin son noktası da burası galiba Yani kendini bilebilmek…
Kurak, verimsiz, boş, manasız hayaller peşinde koşularak eritilen onlarca sene… Şimdi korkunç bir ejderha gibi önümde duruyor Pençelerinde, gördüğüm, lakin uzanıp tutamadığım ve hiçbir zaman da tutamayacağım gençliğim, hayallerim… Yâ Rab: Bana söylenen her şeyi yaptım Sormadan, soruşturmadan, aramadan, bakmadan duyduklarıma hep inandım Hayatın hırçın sularında rotasız bir gemi misali bir o yana bir bu yana sürüklendim Ayaklarım beni istediğim her yere götürdü Ne bileyim belki de ben onların istediği her yere gittim Bazen bir cüce oldum, kimi zaman ayaklarından, kollarından bağlanıp çivilenen bir dev Herkes gibi olmaktı maksadım Ne kadar akıllılarsa o kadar akıllı, ne kadar delilerse o kadar deli…
Bir gece ansızın kapımı çaldı hoyrat bir el Usulca ve bir yığın tedirginlikle gönlüme aldım geleni Hayallerim, ideallerim suretlerden başkası olmadı o günden sonra Rüyalarım kurguladı hayatımı Ama ellerin ellere değdiğini görünce gözlerim; yar beni yara sürükleyince, aşk boyut değiştirdi Belki de esas zeminine oturdu Alnım toprağa değdi ve gönül Rabbe yöneldi Galiba kendimi bildim o an…
Ve bir gün bütün tedirginlik ve korkularımı yenerek uzandım kırmızı kaplı kitaba Bütün tabuları yıkarak indirdim O’nu oradan Yol göstericidir diyorlardı, görmek istedim Karşımda içimdeki beni gösteren kocaman bir ayna… Laleler, sümbüller, güller, umarken; zifiri karanlık koca bir çukur gördüm aynada Her türlü kötülüğe gebe bir kadın gibi duruyordu karşımda İnanamadım gördüklerime… Ya ayna yalan söylüyordu ya da ben kendimi bilememiştim onlarca sene
Hayat ilginç deneyimler yaşatıyor insanlara Sorulsa yaradılış derim düşünmedenEvet yaradılış Gördüm, tanık oldum ve hayretlere kapıldım Her adımında heyecanlandım Rabb’in O hamuru nasıl yoğurduğunu izledim ve insanın zannettiği gibi her şeyin kendi elinde olmadığına, olmayacağına kanaat getirdim Acziyetimi fark ettim olanlar karşısında Eğildim, İşittim ve itaat ettim Galiba kendimi bildim
Bir ağlama sesi koridorun duvarlarından yankılanıp kulakları çınlattı Hiç durmadan yükseldi, alçaldı Yeşil elbiseli kadının kucağındaki oğlan çocuğu fütursuzca çırpınıyordu Dünyaya gelmenin, insan olmanın o ağır yükünü hemencecik hissetmiş gibiydi Galiba O da kendini biliyordu
Kalbim sanki yerinde durmak istemiyordu heyecandan Aslında bir tek heyecan değildi yaşanan, daha çok korkuydu belki Evet, evet korkuyordum, beklisi yok bunun Ellerim iki yana düştü Öylece bakakaldım İçim sızladı Dünyanın yükü omuzlarımdaymışçasına dayanılmaz bir ağırlık hissettim bacaklarımda “Anne korkuyorum!”, “Baba yardım et!”
Ağlamak istiyordum Belki son çareydi ağlamak ayakta durabilmem için “Ne ağlaması be, erkek adam ağlar mı?”, “Böylesine zayıf olur mu, eğilir mi, dik dur!” telkinleri veriyordum kendime Lakin boş ne denirse densin ben bu durumdan anlayacağımı anlıyordum Zayıflığımı, çaresizliğimi, muhtaçlığımı ve Rabbe olan ihtiyacımı öğreniyordum Galiba kendimi biliyordum
Adına üzülüyordum minik bebeğin Bu ne kadar zavallı bir şey Göremiyor, kavrayamıyor Annesinin sol yanında bir ceset misali her şeyden habersiz yatıyor Ve ağlamaktan başka yaptığı yok Kucağıma alıyordum korkarak Bir gül misali dokunsam solacak sanıyordum Güvenle sığınıyordu saf, duru bebek Kendini bildiğinden belki hareketsizce duruyordu Çünkü hareketlenince hem kendine, hem de çevresine zarar verecekti, seziyordu galiba İnşALLAH diyordum, dualar ediyordum Güzel bebek “Hep böyle kal Rabbin karşısında…”
Boylu boyunca uzandım bir gün masaya Tepemde ışıklar, sürekli, hareket eden bir sürü insan Ne kadar da sakin ve telaştan uzaklar Az sonra kesileceğim Tedirginliğime ve aklıma takılan sorulara engel olamıyorum Ya uyudum uyanamadım olursa? Zihnim duruyor Doktorlardan biri korkup korkmadığımı soruyor Hayır diyorum “O halde bu suskunluğun, durgunluğun, düşünceli halin ne?” Diye sorduğunda ise; Rabbimi düşünüyorumO an ağzımdan kendiliğinden dökülüyor kelimeler Anlıyorum ki O ve benden başkası yok perdenin arkasında Ve ben kendimi biliyorum
Sahip olunanlar veya sahip olunduğu zannedilenler koskoca bir hiçten başkası değil Peşinde koşulanlar bir oyun, eğlenceden ibaret Topluyor, çıkarıyor, çarpıyor, bölüyorsun…En ileri hesaplar dahi yapılsa elde sıfır kalıyor Dünya denilen şey çepeçevre kuşatmış ve insan kendini bildiğini zannederek bir bilinmezliğin ortasında yaşıyor Batanları sevmeyen, onlara bel bağlamayan, hep daha ötesini, yücesini, güçlüsünü hayal eden, bilmeye çalışan İbrahim’in aksine, görmediğini algılayamayan yada görebildiklerinden, duyabildiklerinden ötesine geçilemeyen bir hale gelinmiş “Ben kimim?” sorusuna yanıt olarak verilen,çoğu zaman isim, unvan yada konumdan başkası değil Oysa cevap o kadar yüce ve manalı ki… Evet sen insansın, mükemmelsin Şerefli, hatta en şereflisin ve senin adın Rabbin sana verdiği Bilinmiyor, bilinemiyor yada bilinmek istenmiyor
Ey insan! Ben, sen, o fark etmez Oradaydım ve sorulan soruya evet diye cevap verdim Biliyorum oradakilerden biri sendin Çünkü herkes oradaydı, aynı cevabı verdik hepimiz Ve sonrasında başıboş bırakılmadık, kenara itilmedik Yetim de değiliz Yetim olsak da barındırılırdık zaten
Biliyorum emanet güç, emanet ağır, emanet dikenli bir yol gibi Ama emanet zor gelmez halife olan, halifeliğini bilen birine Ve melekler secde eder kendini, halifeliğini bilene Şeytan bayram eder bilmeyenin haline
Kendini bilen ders alır kurdun halinden, tilki gibi Kurtulur aslanın pençesinden ve avları alır gider Tufan zarar vermez, sular boğmaz ve kalbi parçalanmaktan kurtulur Bu yol cennete götürür Aksi derin bir çukura…
Düşünüyorum Hatırlamaya, kavramaya çalışıyorum, hatırlatılanları Dönüp dolaşıp hep aynı noktaya varıyorum “Şüphesiz Rabbim, bana hidayet etmemiş olsaydı, muhakkak ben haktan sapanlardan olurdum”, “Birçoklarının taptıklarından uzağım ve alemlerin Rabbine teslim oluyorum
ERZADE YURDAGÜL