- Beşikten mezara kadar ilim öğrenmek lâzım

Adsense kodları


Beşikten mezara kadar ilim öğrenmek lâzım

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ehlidunya
Sat 12 November 2011, 07:44 pm GMT +0200
Beşikten mezara kadar, ilim öğrenmek lâzım

Bilindiği üzere İslâm dîninin temeli üçtür: İlim, amel ve ihlâs. Kısaca söylememiz gerekirse öğrenilmesi zarûrî olan ilimler; îmân, fıkıh ve ahlâk bilgileridir. Îmân bilgilerine “Akâid”, fıkıh bilgilerine “Ahkâm-ı İslâmiyye” ve ahlâk bilgilerine de “Tasavvuf” denir ki, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâplarında yazılı olan bilgilerdir. Amel, bu bilgilere uygun olan işlerdir. İhlâs ise, ilmin ve amelin Allah rızâsı için ya’nî, Allahü teâlânın sevgisini kazanmak için elde edilmesidir. Bu üç temel şeye mâlik olan Müslümâna “İslâm âlimi” ve “Hakîkî Müslümân” denir.
Müslümânların, beşikten mezâra kadar, ilim öğrenmeleri lâzım geldiğini Sevgili Peygamberimiz bildirmişlerdir. Bilindiği üzere İslâm ilimleri, iki kısımdır: Dîn bilgileri ve fen bilgileri. Bunları, lüzûmu kadar öğrenmek farzdır. Meselâ, bir doktor ve bir eczâcının ilâcın kullanma şeklini, miktârını ve elektrik lambası, makinesi kullananın da elektrik hakkında kısa bilgi öğrenmeleri farzdır. Öğrenmezlerse, ölüme sebep olurlar.
Farzları öğrenmeyen, bilse de, kıymet, ehemmiyyet vermeyen, üzülmeden, Allahdan korkmadan terk eden, Müslümânlıkdan çıkar, kâfir olur. Cehennemde, ebedî, sonsuz yanar. Harâmları yapmak da böyledir.
Farzlara ve harâmlara inanıp da, tembellikle veyâ kötü arkadaşlara uyarak, ibâdet etmeyen bir Müslümân, tevbe etmeden ölürse, günâhı bitinceye kadar, Cehennemde yanar.
Allahü teâlâ, Resûlünü, Kur’ân-ı kerîmi insanlara teblîğ etmek, tatbîk etmek, açıklamak, öğretmek için gönderdi. Eshâb-ı kirâm, Kur’ân-ı kerîmdeki bilgileri, Resûlullah Efendimizden öğrendiler. Dîn âlimleri de, Eshâb-ı kirâmdan öğrendiler. Bütün Müslümânlar da, dîn âlimlerinden ve bunların kitâblarından öğrendiler.
Zâten İslâm bilgileri, ancak üstâdlardan ve kitâplardan öğrenilir. “İslâm kitâplarına ve rehberlere lüzûm yoktur” diyenler, yalan söylemiş olmaktadırlar. Bunlar, böyle sözleriyle Müslümânları aldatmakta, felâkete sürüklemektedirler. Dîn âlimlerinin kitâplarındaki bilgiler, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden çıkarılmıştır.
Abdülganî Nablüsî (rahmetullahi aleyh), “Hadîka” kitâbında buyuruyor ki: “Enbiyâ sûresinin 7. âyet-i kerîmesinde meâlen, “Bilmediklerinizi, zikir (ya’nî ilim) sâhiplerinden sorunuz” buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, bilmeyenlerin, âlimleri bulup onlardan sorup öğrenmelerini emretmektedir.
Hadîs-i şerîflerde: “İlim öğreniniz ve öğretiniz”, “İlim hazînedir. Anahtarı, sorup öğrenmektir”, buyuruldu.
Dîn bilgileri ikiye ayrılır: 1- Kalp ile i’tikâd edilmesi, ya’nî inanılması lâzım olan bilgilerdir. Bu ilimlere “Usûl-i dîn” veyâ “Îmân” bilgileri denir. Kısaca “Îmân”, Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği altı şeye inanmak ve İslâmiyyeti kabûl etmek ve küfür alâmeti olan şeyleri söylemekten ve kullanmaktan sakınmaktır. Her Müslümânın, küfür alâmeti olan şeyleri öğrenmesi ve bunlardan sakınması lâzımdır. Îmânı olana “Mü’min” veya “Müslümân” denir.
2- Beden ile veyâ kalp ile yapılacak ve sakınılacak ibâdet bilgileridir. Yapılması emr edilen bilgilere “Farz”, sakınılması emr edilen bilgilere “Harâm” denir. Bunlara “Furû-i dîn” veyâ “Ahkâm-ı İslâmiyye” yâhûd “İslâmiyyet” bilgileri denir.
“Hülâsa” fetvâ kitâbının sâhibi Tâhir Buhârî (rahimehüllah) diyor ki:
“Fıkıh kitâbı okumak, geceleri namâz kılmaktan dahâ sevâptır.” Çünki farzları, harâmları, [âlimlerden veyâ yazmış oldukları] kitâplardan öğrenmek farzdır. Kendisi yapmak ve başkalarına öğretmek için fıkıh kitâpları okumak, tesbîh namâzı kılmakdan dahâ sevâptır. Hadîs-i şerîflerde, “İlim öğrenmek, bütün nâfile ibâdetlerden dahâ sevâptır. Çünkü kendine de, öğreteceği kimselere de faydası vardır” buyuruldu. [“el-Hadîka”]
Çok kısa bir şekilde aklî ilimlerden bahsederek makâlemizi bitirelim:
“Ulûm-i Akliyye”: Bunlara, “tecrübî ilimler” de denir. Bunlar, “Fen bilgisi” ve “Edebiyyat bilgisi” olarak ikiye ayrılmaktadır. Müslümânların, bu ilimleri öğrenmeleri farz-ı kifâyedir. Dînî bilgileri ise [bunlardan lâzım olanları ve harpte kullanılan silâhları] öğrenmek farz-ı ayndır. Lüzûmundan fazla olanları ve harpte kullanılan silâhlarda, mütehassıs olmak farz-ı kifâyedir. Bir şehirde bu bilgileri bilen bir âlim, yapan san’at merkezleri bulunmazsa, şehirde bulunanların hepsi ve hükûmet adamları günâhkâr olurlar.

Ramazan Ayvallı