hafiza aise
Thu 7 April 2011, 11:04 am GMT +0200
12. Örneklik İle İlgisi Olmayan Tabiî, Beşerî Davranışları:
Peygamberimiz bir insan olduğu, her İnsanda bulunan normal vasıfları, ihtiyaç ve temayülleri bulunduğu için bunlara bağlı davranışlarda bulunması da tabiîdir.
Günah ve yasak çerçevesine girmemek 'şartıyla gerek dinî hayatında ve gerekse dünya işlerindi günlük hayatında bu kabil davranışlarda bulunmuş, ümmetini de bu konularda serbest bırakmıştır. Yeme, içme, yatma, yürüme, binme şekli, bu konulardaki zevk ve tercihi burada örnek olarak zikredilebilir. Tamamen müsbet ilmin, tekniğin ve teknolojinin konusu olan dünya işleri de böyledir; O'nun bu konulardaki sözleri şahsî görüş, zan ve tecrübesine dayanmaktadır, ümmeti için bağlayıcı değildir.
Bedir savaşında mevzilenme yeri ile ilgili görüşü ve tavsiye üzerine yer değiştirmesi, ağaçlarının tozlaştırıİması konusundaki reyi ve bunun sonucu ile ilgili örneklere daha önce yer verilmişti.
Namazda secdeye giderken Resûlullah (sav) genellikle önce dizlerini, sonra ellerini yere koymuş ve böyle yapılmasını buyurmuştur. [92]
Mâlik ve Evzâî gibi bazı müctehidlerin önce ellerin konması gerektiği şeklindeki görüşlerine, "Peygamberimiz yaşlandığı zaman, önce dizlerini yere koymakta güçlük çektiği için böyle yapmıştır, sünnet olan önce dizleri koymaktır" şeklinde cevap verilmiştir. İşte bu önce ellerin konması, ibâdet için de olsa, beşeriyet icabı bir davranıştır.
Peygamberimiz Veda Haccmda, Veda Tavafından önceki gün, Mekke ile Mina arasıdaki Abtah düzlüğünde konaklamış, burada öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kılmış, biraz istirahat etmiş, sabaha karşı halkı uyandırmış ve Veda Tavafı için Mekke'ye gelmiştir. Abdullah ibn Ömer bu düzlükte konaklama, namaz ve istirahatı sünnet (tebliğ tasarrufu) olarak yorumlamış ve ömrü boyu buna riayet etmiştir. Hz. Âişe ise şöyle demektedir: "Bu konaklama sünnet değildir, Peygamberimiz buna halka kolaylık olsun burası müsait olduğu için rahatça toplanıp hazırlıklarını yaparak veda tavafına gidebilsinlerf. diye yapmıştır, isteyen burada konaklar, istemeyen konaklamaz.[93]
Sabah namazından sonra sağ yanı üzerine yatıp istirahat etmesi de aynı şekilde farklı değerlendirilmiş; bazıları bunu sünnet telakki ederken bazıları beşerî, tabiî bir olay olarak yorumlamışlardır.
Hz. Meymûne'nin evinde Resûlullah'm (s.a.v) sofrasına kızartılmış çöl keleri konmuştu, yemek üzere elini uzattığı sırada bunun keler olduğunu söylediler ve elini geri çekti, "bu haram mıdır?" diye sorulunca "hayır, fakat bu bizim memleketimizde yoktur, ondan hoşlanmıyorum" dedi. Hadisi rivayet eden Hâlid b. Velid diyor ki: "Bunun üzerine Resûlullah'm gözü önünde keleri önüme çekip yedim.[94]
Hâlid b. Velid'in bu davranışı, Hz. Peygamberin keleri yememesini bundan hoşlanmamasına, keler eti yemeye alışmadığı için bunu sevmemesine bağlamasına dayanmaktadır. Helal olan bir şeyi sevip sevmemek beşerî, tabiî bir zevk ve tercih meselesidir.
Buraya kadar Resûl-i Ekrem Efendimiz'in çeşitli sıfatlarla ortaya koyduğu, bağlayıcılık bakımından farklı hükümler ifade eden davranışlarını gördük.
Şüphe yok ki O'nun asıl vazifesi ve Allah tarafından eğitilerek insanlığa gönderilmesinin sebebi peygamberliktir, tebliğdir ve rehberliktir; bu sebeple de davranışlannm çoğu bu sıfatına dayanmaktadır.
Bunun en açık işareti de herkesin duyması için gayret sarfetmesi, herkesin gözü önünde uygulaması, buna uygun üslûblâr kullanmasıdır. Ancak verilen ve çoğaltılması mümkün bulunan örnekler O'nun başka sıfatlarla ve bağlayıcı olmayan davranışlarda da bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Bu davranışlarının önemli işaretlerden biri herkesin duyması için gayret göstermemesi, uygulamada ısrar etmemesidir. Nitekim ebedî âleme intikalinden önceki hastalığında bazı tavsiyelerini yazmak üzere bir kâğıt istediği zaman yanında bulunan sahabe konuyu tartışmış, bazıları "Allah'ın Kitabı'nın elde olduğunu, dinin tamamlandığının bildirildiğini, bu halinde Hz. Peygamber'i bunlarla rahatsız etme ve yormanın doğru olmayacağını" veri sürerek kâğıt getirmeyelim demiş, bazılan İse getirmek istemişlerdi. Peygamberimiz tartışmayı keserek vazgeçtiğini bildirdi.[95]
Eğer bu isteği bir tebliğ olsaydı, peygamberlik görevinin gereği bulunsaydı, "güneşi sağ eline, ay'ı da sol eline verseler yine bu isteğinden vazgeçmezdi", ısrar eder ve vazifesini yerine getirirdi. [96]
[92] Ebu Dâvud, Salâtl37
[93] Buhârî, Hac 148; Ebu Dâvud, Menâsik 86-87
[94] Buhârî, Zebâih 33; Müslim, Sayd 44
[95] Buhârî, İlm 39; Müslim, Vasiyet 22
[96] Prof. Dr. Hayreddin Karaman, İslam'ın Işığında Günün Meseleleri 2, İz Yayıncılık, İstanbul 2000, s. 17-30
Peygamberimiz bir insan olduğu, her İnsanda bulunan normal vasıfları, ihtiyaç ve temayülleri bulunduğu için bunlara bağlı davranışlarda bulunması da tabiîdir.
Günah ve yasak çerçevesine girmemek 'şartıyla gerek dinî hayatında ve gerekse dünya işlerindi günlük hayatında bu kabil davranışlarda bulunmuş, ümmetini de bu konularda serbest bırakmıştır. Yeme, içme, yatma, yürüme, binme şekli, bu konulardaki zevk ve tercihi burada örnek olarak zikredilebilir. Tamamen müsbet ilmin, tekniğin ve teknolojinin konusu olan dünya işleri de böyledir; O'nun bu konulardaki sözleri şahsî görüş, zan ve tecrübesine dayanmaktadır, ümmeti için bağlayıcı değildir.
Bedir savaşında mevzilenme yeri ile ilgili görüşü ve tavsiye üzerine yer değiştirmesi, ağaçlarının tozlaştırıİması konusundaki reyi ve bunun sonucu ile ilgili örneklere daha önce yer verilmişti.
Namazda secdeye giderken Resûlullah (sav) genellikle önce dizlerini, sonra ellerini yere koymuş ve böyle yapılmasını buyurmuştur. [92]
Mâlik ve Evzâî gibi bazı müctehidlerin önce ellerin konması gerektiği şeklindeki görüşlerine, "Peygamberimiz yaşlandığı zaman, önce dizlerini yere koymakta güçlük çektiği için böyle yapmıştır, sünnet olan önce dizleri koymaktır" şeklinde cevap verilmiştir. İşte bu önce ellerin konması, ibâdet için de olsa, beşeriyet icabı bir davranıştır.
Peygamberimiz Veda Haccmda, Veda Tavafından önceki gün, Mekke ile Mina arasıdaki Abtah düzlüğünde konaklamış, burada öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kılmış, biraz istirahat etmiş, sabaha karşı halkı uyandırmış ve Veda Tavafı için Mekke'ye gelmiştir. Abdullah ibn Ömer bu düzlükte konaklama, namaz ve istirahatı sünnet (tebliğ tasarrufu) olarak yorumlamış ve ömrü boyu buna riayet etmiştir. Hz. Âişe ise şöyle demektedir: "Bu konaklama sünnet değildir, Peygamberimiz buna halka kolaylık olsun burası müsait olduğu için rahatça toplanıp hazırlıklarını yaparak veda tavafına gidebilsinlerf. diye yapmıştır, isteyen burada konaklar, istemeyen konaklamaz.[93]
Sabah namazından sonra sağ yanı üzerine yatıp istirahat etmesi de aynı şekilde farklı değerlendirilmiş; bazıları bunu sünnet telakki ederken bazıları beşerî, tabiî bir olay olarak yorumlamışlardır.
Hz. Meymûne'nin evinde Resûlullah'm (s.a.v) sofrasına kızartılmış çöl keleri konmuştu, yemek üzere elini uzattığı sırada bunun keler olduğunu söylediler ve elini geri çekti, "bu haram mıdır?" diye sorulunca "hayır, fakat bu bizim memleketimizde yoktur, ondan hoşlanmıyorum" dedi. Hadisi rivayet eden Hâlid b. Velid diyor ki: "Bunun üzerine Resûlullah'm gözü önünde keleri önüme çekip yedim.[94]
Hâlid b. Velid'in bu davranışı, Hz. Peygamberin keleri yememesini bundan hoşlanmamasına, keler eti yemeye alışmadığı için bunu sevmemesine bağlamasına dayanmaktadır. Helal olan bir şeyi sevip sevmemek beşerî, tabiî bir zevk ve tercih meselesidir.
Buraya kadar Resûl-i Ekrem Efendimiz'in çeşitli sıfatlarla ortaya koyduğu, bağlayıcılık bakımından farklı hükümler ifade eden davranışlarını gördük.
Şüphe yok ki O'nun asıl vazifesi ve Allah tarafından eğitilerek insanlığa gönderilmesinin sebebi peygamberliktir, tebliğdir ve rehberliktir; bu sebeple de davranışlannm çoğu bu sıfatına dayanmaktadır.
Bunun en açık işareti de herkesin duyması için gayret sarfetmesi, herkesin gözü önünde uygulaması, buna uygun üslûblâr kullanmasıdır. Ancak verilen ve çoğaltılması mümkün bulunan örnekler O'nun başka sıfatlarla ve bağlayıcı olmayan davranışlarda da bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Bu davranışlarının önemli işaretlerden biri herkesin duyması için gayret göstermemesi, uygulamada ısrar etmemesidir. Nitekim ebedî âleme intikalinden önceki hastalığında bazı tavsiyelerini yazmak üzere bir kâğıt istediği zaman yanında bulunan sahabe konuyu tartışmış, bazıları "Allah'ın Kitabı'nın elde olduğunu, dinin tamamlandığının bildirildiğini, bu halinde Hz. Peygamber'i bunlarla rahatsız etme ve yormanın doğru olmayacağını" veri sürerek kâğıt getirmeyelim demiş, bazılan İse getirmek istemişlerdi. Peygamberimiz tartışmayı keserek vazgeçtiğini bildirdi.[95]
Eğer bu isteği bir tebliğ olsaydı, peygamberlik görevinin gereği bulunsaydı, "güneşi sağ eline, ay'ı da sol eline verseler yine bu isteğinden vazgeçmezdi", ısrar eder ve vazifesini yerine getirirdi. [96]
[92] Ebu Dâvud, Salâtl37
[93] Buhârî, Hac 148; Ebu Dâvud, Menâsik 86-87
[94] Buhârî, Zebâih 33; Müslim, Sayd 44
[95] Buhârî, İlm 39; Müslim, Vasiyet 22
[96] Prof. Dr. Hayreddin Karaman, İslam'ın Işığında Günün Meseleleri 2, İz Yayıncılık, İstanbul 2000, s. 17-30