- Ben razıyım, Allah'ım Sen de razı ol

Adsense kodları


Ben razıyım, Allah'ım Sen de razı ol

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sümeyra
Sun 29 January 2012, 02:30 pm GMT +0200
Ben razıyım, Allah'ım Sen de razı ol


Sivil ya da resmi gruplardır onlar. Arama Kurtarma Ekipleri olarak tanınırlar. Başka kimlikleri yoktur. Normal zamanlarda pek hatırlanmazlar. Sadece böyle zamanlarda var olduklarının farkına varılır.

İçlerinde her cinsten, her konumdan, her bölgeden, her ilden insanlar vardır. İsimleri bilinmez. Ne reklamları yapılır ne de şaşaalı programlarda boy gösterirler. Para pul, makam mevki, şan şöhret. Bunların hepsine bigânedirler.

Benzer kıyafetler giyseler de yüzlerindeki ifadeden ve bakışlarından tanınırlar öncelikle, üzerlerindeki toz-topraktan, yirmi dört saatlik uykusuzluktan, yorgunluktan, açlıktan. Kiminin yanında can yoldaşları, yardımcıları köpekler vardır. Bedenin yorgunluk haddini aşıp da yorgunluk bile duymadığı yerde hepsinin boyu posu, yüzü gözü aynıdır artık. Hepsi aynı insana dönüşmüştür. Ama en fazla da seslerinden tanınırlar:

"Orda kimse var mı?"

Bir aileleri, meslekleri, hayatları, onların da sıkıntıları vardır her halde. Ama şimdi hiçbirinin bireysel bir hayatı kalmamıştır. Hepsinin yüzünde o telâşlı ama kararlı ifade, yılgınlığa yer yoktur onların lügatinde. Bildikleri ve düşündükleri tek şey şu enkazın altında henüz sağ insanların var olduğudur. Etrafta dolaşanların benzini ölümün sarılığı sarmış, gözbebekleri büyümüş, korku dudak uçuklatmıştır. Bazısının bir parçası enkaz altında kalmıştır bazısının bütün canı. Sağ kalanlar bile nasıl sağ kaldıklarına inanamazken enkaz altında servet bırakan da vardır birkaç parça kap kacak da. Ama oraya diri diri gömülmüş olanlar var ya! Hepsinin yerine kendilerini koyarlar. Anne iki çocuğunu avutmaya mı uğraşıyor? Şu öğretmenler iki büklüm mü? Şu çocuk nefes mi alamıyor? Hepsinin ne yaşadığı onlardan sorulur. Enkaz altında yaşarlar.

Çok az zaman vardır. Ve her saniye kayıptır. Öyleyse ne bir parça dinlenmek, ne bir lokma yemek. Yağmur, kar, çamur demeden, kuru taşlara seslenir, beton yığınlarından ses beklerler: "Nerdesin?"

Zihnimize, nefes aldıkça unutulmayacak cümleler kazınır:

"Kaç kişisiniz orada?", "Bu ışığı görüyor musunuz?", "Sesimi duyan var mı?"

Sesler yankılanıp gider. Kimi zaman yerel ağzın o sıcacık cümleleriyle moral vermeyi de ihmal etmezler. Bir ufacık pencereden ışık tuttukları hayatlara, tozdan topraktan korumayı da ihmal etmeyerek, yaşama dair yön verirler:

"Sen sadece sakin ol", "Yaslan ablam, bir şeyin yok".

O karanlıkta olup biteni anlamayanlara bilgi de verirler: "Deprem burası bacım."

Hepsi birbirine benzer. Çünkü hepsinin pusulası "insan" olmanın yönünü gösteren vicdandır. Öpülecek alınları vardır. Vicdanla profesyonelliğin birleştiği yerde dururlar. Soğukkanlılığı korumayı, şoka girmemeyi, panik yapmamayı öğrenmişlerdir. Ama an gelir, onlar da gözyaşlarına boğulurlar. İnsandırlar.

Kendilerine benzemeyenlerce meçhul bir duyguyu yaşarlar. Muhteris iştihaların eseri, hâk ile yeksan işhanlarının, kolonları kesilmiş apartmanların yüzkarası yıkıntılarının altından tek canı çekip çıkardıklarında sporun, bilimin, sanatın, her türlü başarının, aşkın insana verdiği hazdan bambaşka bir şeydir onların hissettiği. Bambaşka bir var oluş biçimi. İnsanın, başka bir insana faydalı olmak adına kendi insanlığını ortaya sürdüğü yer. Kendinden vaz geçtiği. Daha yükseği yoktur bunun. Arş-ı Âlâ.

Bir ölünün bile çok fazla olduğu yerde sadece onlarca insan değildir enkaz altından çıkardıkları. Onlar insaniyeti de düştüğü enkazın altından çıkarırlar. Tek insan için harcanan çaba, insanüstüye ulaşınca orada sadece bir insan değil, bütün insanlık kurtarılır çünkü.

İnsan olmanın güzel olduğunu hatırlattıktan ve kendilerine duyulan ihtiyaç sona erdikten sonra geldikleri gibi sessiz sedasız çekilip giderler.

Bunca mesafe uzaktan, hiç tanımadığım bu insanlardan ben razıyım Allah'ım. Sen de razı ol.




Nazan BEKİROĞLU/ZAMAN