imam hatiplim
Tue 16 June 2009, 05:44 pm GMT +0200
Mehmet Âkif bir yaşlı zatı anlatıyor:
Sultan Ahmet camiine gidiyorum her sabah
ne kadar erken gidersem gideyim mihrabın bir kenarında
saçı sakalı bembeyaz olmuş ihtiyar bir adam ümitsizce bedbin durmadan ağlıyor.
O kadar ağlıyor ki ağlamadığı tek dakikayı yakalayamadım.
Nihayet bir gün yanına sokuldum.
Muhterem dedim, Ah Efendim dedim, Allah'ın rahmetinden bir insan bu kadar ümitsiz olur mu?
Niye bu kadar ağlıyorsun?
Bana "Beni konuşturma" dedi, "kalbim duracak".
Ben çok ısrar edince ağlıya ağlıya anlattı.
Dedi ki : "Ben Abdulhamit Cennet mekanın devrinde bir binbaşıydım orduda.
Bir birliğim vardı benim de.
Annem babam vefat edince, servetimiz vardı
payimar olmasın diye sadarete bir istifa dilekçesi gönderdim.
Dedim ki annem babam vefat etti falan yerdeki mağazalarımız,
filan yerdeki gayri menkullerimiz... bunlara nezaret edecek bir nezaretçiye ihtiyaç vardır.
İstifam kabul buyurulursa, istifa etmek istiyorum.
Biraz sonra bana doğrudan doğruya hünkardan bir yazı geldi,
istifan kabul edilmedi.
Öyle anlaşılıyor ki istifa dilekçem padişaha gönderilmişti.
Ben bir daha dilekçe verdim yine aynı cevap geldi.
Bizzat çıkayım huzuruna şifai olarak görüşeyim,
bu celadetli padişah cidden çok celadetli (yiğitlik, kuvvet ve şiddet).
Ben yaveriyle uzun zaman bir yerde kaldım.
Tuhaf gelir size nasıl sen kaldın diyeceksiniz?
Yaşlı yaveriyle uzun zaman bir yerde kaldım,
Abulhamit faytonda giderken faytonun sağındaki solundaki nefes almaya bile korkarlardı, derdi.
Medet Efendi. Allah rahmet etsin evliyaullahtan bir zattı.
Ben bizzat o celadetli, haşmetli padişahın huzuruna çıktım.
Hünkarım dedim. İstifamın kabulünü rica edeceğim dedim.
Durumumuz budur dedim.
Derin derin biraz düşündü. İstifa etmemi istemiyordu, yüzünün halinden belliydi.
Israrıma da dayanamadı, öfekeli bir edayla, elinin tersiyle beni iter gibi
"Haydi istifa ettirdik" dedi seni.
Ben döndüm sevinerek geldim işimin başına.
Gece alem-i manada orduların teftiş edildiğini gördüm.
Gördüm ki son savaşı vermek üzere şarkında ve garbında savaşan orduları
bizzat Rasul-i Ekrem teftiş ediyor.
Efendimiz (SAV) yıldızın önünde duruyordu.
Bütün Türk ordusu Aleyhissalatu Vesselam'a teftiş veriyordu.
Osmanlı padişahlarının ileri gelenleri vardı.
Abdulhamit'de edeble, kemerbeste-i ubudiyetle kainatın Fahr'ının arkasında duruyordu.
Bütün ordular geçti. Derken benim birlik geldi;
başında kumandanı olmadığı için darma dağındı.
Efendimiz döndü Abdulhamit'e dedi ki "Abdulhamit! Nerede bu ordunun kumandanı?",
Abdulhamit Han "Ya Rasulallah!, çok istedi, ısrar etti, istifa ettirdik.".
Efendimiz
"Senin istifa ettirdiğini, biz de istifa ettirdik"
buyurdu.
Ben ağlamayayım da kim ağlasın !?.."
:-*Selam ve Dua ile..!
Sultan Ahmet camiine gidiyorum her sabah
ne kadar erken gidersem gideyim mihrabın bir kenarında
saçı sakalı bembeyaz olmuş ihtiyar bir adam ümitsizce bedbin durmadan ağlıyor.
O kadar ağlıyor ki ağlamadığı tek dakikayı yakalayamadım.
Nihayet bir gün yanına sokuldum.
Muhterem dedim, Ah Efendim dedim, Allah'ın rahmetinden bir insan bu kadar ümitsiz olur mu?
Niye bu kadar ağlıyorsun?
Bana "Beni konuşturma" dedi, "kalbim duracak".
Ben çok ısrar edince ağlıya ağlıya anlattı.
Dedi ki : "Ben Abdulhamit Cennet mekanın devrinde bir binbaşıydım orduda.
Bir birliğim vardı benim de.
Annem babam vefat edince, servetimiz vardı
payimar olmasın diye sadarete bir istifa dilekçesi gönderdim.
Dedim ki annem babam vefat etti falan yerdeki mağazalarımız,
filan yerdeki gayri menkullerimiz... bunlara nezaret edecek bir nezaretçiye ihtiyaç vardır.
İstifam kabul buyurulursa, istifa etmek istiyorum.
Biraz sonra bana doğrudan doğruya hünkardan bir yazı geldi,
istifan kabul edilmedi.
Öyle anlaşılıyor ki istifa dilekçem padişaha gönderilmişti.
Ben bir daha dilekçe verdim yine aynı cevap geldi.
Bizzat çıkayım huzuruna şifai olarak görüşeyim,
bu celadetli padişah cidden çok celadetli (yiğitlik, kuvvet ve şiddet).
Ben yaveriyle uzun zaman bir yerde kaldım.
Tuhaf gelir size nasıl sen kaldın diyeceksiniz?
Yaşlı yaveriyle uzun zaman bir yerde kaldım,
Abulhamit faytonda giderken faytonun sağındaki solundaki nefes almaya bile korkarlardı, derdi.
Medet Efendi. Allah rahmet etsin evliyaullahtan bir zattı.
Ben bizzat o celadetli, haşmetli padişahın huzuruna çıktım.
Hünkarım dedim. İstifamın kabulünü rica edeceğim dedim.
Durumumuz budur dedim.
Derin derin biraz düşündü. İstifa etmemi istemiyordu, yüzünün halinden belliydi.
Israrıma da dayanamadı, öfekeli bir edayla, elinin tersiyle beni iter gibi
"Haydi istifa ettirdik" dedi seni.
Ben döndüm sevinerek geldim işimin başına.
Gece alem-i manada orduların teftiş edildiğini gördüm.
Gördüm ki son savaşı vermek üzere şarkında ve garbında savaşan orduları
bizzat Rasul-i Ekrem teftiş ediyor.
Efendimiz (SAV) yıldızın önünde duruyordu.
Bütün Türk ordusu Aleyhissalatu Vesselam'a teftiş veriyordu.
Osmanlı padişahlarının ileri gelenleri vardı.
Abdulhamit'de edeble, kemerbeste-i ubudiyetle kainatın Fahr'ının arkasında duruyordu.
Bütün ordular geçti. Derken benim birlik geldi;
başında kumandanı olmadığı için darma dağındı.
Efendimiz döndü Abdulhamit'e dedi ki "Abdulhamit! Nerede bu ordunun kumandanı?",
Abdulhamit Han "Ya Rasulallah!, çok istedi, ısrar etti, istifa ettirdik.".
Efendimiz
"Senin istifa ettirdiğini, biz de istifa ettirdik"
buyurdu.
Ben ağlamayayım da kim ağlasın !?.."
:-*Selam ve Dua ile..!