- Bediüzzaman Risalei Nur dur

Adsense kodları


Bediüzzaman Risalei Nur dur

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Sun 17 October 2010, 02:42 pm GMT +0200
BEDİÜZZAMAN RİSALE-İ NUR DUR

Geçenlerde değerli bir dostum ile aramızda ilginç bir diyalog yaşandı. Sohbet esnasında bana şöyle bir soru sordu yöneltti:

“Bediüzzaman Said Nursi’nin çok büyük bir zat olduğunu artık herkes kabul ediyor. Din düşmanlarının dışında hiç kimse onu eleştirmiyor. Hatta 20. yüzyılın mücedidi olduğu konusunada kimse itiraz etmiyor. Ancak 20. yüzyıl bitti. 21. yüzyıla girdik. Bu yüzyılda yeni bir şeyler olması gerekmiyor mu, sizler niçin hala Risale-i Nur okuyorsunuz, Risale-i Nur’ u ne zamana ve nereye kadar okuyacaksınız, 21. yüzyılda yeni bir açılım, yeni bir oluşum, yeni bir müceddid olması gerekmiyor mu?”

Hiçbir parti, cemaat veya tarikata mensubiyetinin olmadığını bildiğim sağduyu sahibi, mütevazı, sade ve kendi halinde bir hayat yaşayan bu dostum, kafasındaki bazı açmazlara cevap arıyordu. Sohbetimizde, “Allah – resul – mehdi” künyesi kullanan bir şahıstan bahsetti. O şahsın da Risale-i Nur okuduğundan, sürekli Risale-i Nurdan kaynak gösterdiği ve deliller getirdiğinden, hatta ahir zamanda beklenen zatın Bediüzzaman olmadığını, Bediüzzaman’ın kendi ifadelerine dayanarak ispatladığından bahsetti.

Arkadaş, sözünü ettiği şahsın evrimcilerle yaptığı mücadeleyi, hazırlamış oldukları islami internet sitelerinin tüm dünyaya yayıldığını… Vs. anlatırken; bende zihnimde bir muhasebe yapmaya başladım. Ona en samimi duygularla cevap verebilmek için kendi kendime sordum:  “Sahi ben niçin Risale-i Nur okuyorum ve ne zamana kadar okuyacağım? Kendime sormuş olduğum bu soruya, zihnimde ve kalbimde oluşan cevabı, bütün samimiyetimle o dostuma aktardım:

“Risale-i Nur beni tatmin ediyor. Manen doyuruyor. Bana, aşk, şevk, heyecan ve feyiz veriyor. Manevi yaralarımı tedavi ediyor. Risale-i Nuru çok okuduğum zaman Allah’ı CC. ve Resulullah’ı daha çok sevdiğimi fark ediyorum, daha fazla Kuran okumaya başlıyorum. Risale-i Nuru okudukça haramlardan kaçınma ve kötü alışkanlıklardan uzaklaşma konusunda daha dikkatli ve gayretli oluyorum. İbadetten daha fazla lezzet alıyorum ve daha fazla ibadet ediyodum.

Risale-i Nur benim manevi ihtiyaçlarımı karşılıyor. Benim yeni bir arayış içerisine girmek veya Risale-i Nur’u okumayı bırakmak için hiçbir gerekçem yok. Ne zamanki Risale-i Nur, sorularıma cevap veremez, ihtiyaçlarımı karşılayamaz, manevi Yaralarıma ilaç olamaz, bana şevk ve feyiz veremez… kısacası beni aklen ve kalben tatmin edemez ve beni manen doyuramazsa; o zaman bende manen tatmin olacağım yeni bir kaynak arayışına girerim. Ama şu anda böyle bir ihtiyaç duymuyorum. Onun için, şu anda Risale-i Nur okumayı bırakıp, dikkatimi, enerjimi ve zamanımı başka bir yöne sarfetmek için hiçbir neden yok!” dedim.

Vermiş olduğum cevap, bana göre o andaki duygularımın ifadesi, sıradan, sade ve basit bir cevaptı. Fakat arkadaşımın çok hoşuna gitti. Çok önemli bir şeyi keşfetmiş havasına girdi ve sohbeti bir hayli koyulaştırdık.

Satır arasında bir tesbitimi ve kanaatimi de kendisine aktardım: Türkiye de evrimcilere karşı en ciddi, ilmi ve etkili mücadeleyi yürüten kişi, Prof. Dr. Adem TATLI’dır. Merak eden konuyu araştırabilir.

Ayrıca, Bediüzzaman Hazretleri ve Risale-i Nur hakkında teslim etmemiz gereken gerçekler var:

İnsanlar davaları ve eserleri ile yaşarlar. Bediüzzaman Said Nursi, biyolojik olarak bedenen 1960 yılında vefat etmesine rağmen onun davası çığ gibi büyüyor, eserleri tüm dünyada hızla yayılıyor.

Talebelerinin sayısı her geçen gün katlanarak artıyor. Vefatından 47 yıl sonrada insanlar O’ na talebe olabilmeyi en büyük şeref kabul ediyor.

Dünya genelinde bütün ideolojiler, felsefi akımlar, düşünce sistemleri bir bir yıkılıp kaybolurken; Bediüzzaman ve Risale-i Nura olan ilgi ve merak her geçen gün artıyor. Dünyanın her yerinde onu anlamaya ve tanımaya yönelik sempozyumlar, konferanslar, paneller yapılıyor. Hakkında yapılan akademik çalışmaların sayısı her geçen gün artıyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinde O’nunla ilgili pek çok eserler yayınlanıyor.

Risale-i Nur, her geçen gün yeni yenidünya dillerine tercüme ediliyor, yeni ülkelere, yeni milletlere ulaşıyor. Bugün, Risale-i Nur kırktan fazla farklı lisanlara tercüme edilmiş ve yayınlanmış durumda. Kendi ana dilinde Risale-i Nuru tanıyıp okuyan insanlar, bu harika eserleri asli kaynağından, asıl halinden okuyabilmek için Türkiye’ye geliyor ve Türkçe öğreniyorlar.

Binlerce internet sitesi Risale-i nur ile ilgili neşriyat yapıyor ve bu siteler dünyanın her yerinden milyonlarca kişi tarafından ziyaret ediliyor.

Türkiye’de 14 yayınevi Risale-i Nuru basıyor. Yapılan baskılar sürekli dağılıyor, satılıyor ve insanlara ulaşıyor. Sadece söz – basım yayımın 2006’da yapmış olduğu kampanyada yaklaşık 10 bin takım Risale- i Nur külliyatı Anadolu’ya dağılmış.

Dünya genelinde on binlerce Risale-i Nur dersanesi var ve her geçen gün yenileri açılıyor. Her gün dünyanın her yerinde on binlerce Risale-i Nur dersi yapılıyor. Cemaat halinde yapılan derslerin yanı sıra, insanlar ferdi olarak da okuyup istifade ediyorlar.

Bediüzzaman, her geçen gün insanlığın hayatına daha fazla giriyor. Onun eserlerini artık sadece Anadolu insanı veya sadece Müslümanlar değil, her ülkede, her milletten ve her dine mensup insanlar okuyorlar ve istifade ettiklerini söylüyorlar.

Bir papaz, “Müslüman olmadığını ancak Risale-i Nur okuyarak tevhid inancını pekiştirdiğini” söylüyor. Bir Alman, “sorumlusunuz, bu eserleri bize niçin daha önce ulaştırmadınız, niçin bizi daha önce inkar ve küfür karanlıklarından kurtarmadınız!” diye sitem ediyor. Türk olmayan Müslüman bir Arap, Pakistanlı veya Endonezyalı, “Risale-i Nur sadece sizlerin yani Türklerin malı değil, Risale-i Nur bütün alem-i islamın malıdır” diyor.

Bir gazeteci yazar, “ Said Nursi, sadece Nurcuların üstadı değildir. O, bu ülkenin yetiştirdiği mümtaz bir şahsiyettir, ortak bir değerdir, herkes ondan istifade etmelidir!” diyor.

“Bediüzzaman, büyük bir alimdi. Fakat görevini yaptı, fonksiyonunu bitirdi gitti. Artık devir başkasının devri, yeni oluşumlar devridir” düşüncesini yaymaya çalışanlar bile, Risale-i Nur kaynağından beslenme ve Bediüzzaman’ dan deliller getirme ihtiyacı duyuyorlar. Risale-i Nur onların bile başvuru kaynağı. Çünkü Risale-i Nur dipsiz bir derya, tükenmez bir ilim hazinesidir. Çünkü eserler Kuranın malıdır. Kuran’ın ahir zaman mucizesidir.!

Bazı çevrelerin, Bediüzzaman Said Nursi hazretlerine olan ilgi ve merakı yok etmeye; Risale-i Nur’a  olan yönelişi başka yönlere kanalize etmeye; ilgi ve merakı, dikkatleri Bediüzzaman ve Risale-i Nur üzerinden uzaklaştırmaya çalıştıklarını hissediyoruz.

Risale-i Nur’dan bazı alıntılar yapılarak Bediüzzaman’ın fonksiyonunun ve hizmet devrinin bittiğinin ima edilmesi ve adeta bunun ispatlanmaya çalışılması vesilesiyle bizde, bazı tespitlerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz.

1- Risale-i Nur, 130 parça eserden müteşekkil, 6000 sayfadan fazla büyük bir külliyattır. Külliyat’ın muhtevası incelendiği zaman, Kuran-ı Kerim’de zikredilen tüm konuların Kuran’da yer aldığı oranda; aynı konuların aynı oranda Risale-i Nur’da da izah edildiği görülür. Yani Risale-i Nur, muhteva ve konuların zikredilme oranları bakımından yüce kitabımız Kuran-ı Kerim ile paralellik arzeder. Kuranda yer alan tevhid , mübüvvet, kitap, melaike, ahiret, kader, amel… gibi konular Kuran’da zikredildiği oranda Risale-i Nur’ da da izah ve beyan edilmiştir.

2- Bazı konular, Külliyatın bir bölümünde o bölümün makamına uygun üslup ve miktarda izah edilmiştir. O konu, başka bölümlerde de başka makamlara uygun şekilde farklı yönlerden izah edilmiştir. Bir konunun, Külliyatın değişik bölümlerinde farklı cihetlerden izah ve beyanları vardır. Onun için bir konuda Risale-i nur namına hüküm verebilmek için külliyatın tamamına vakıf olunması, külliyatın tamamının bir bütün olarak ele alınıp değerlendirilmesi, farklı bölümlerdeki değişik açılardan yapılan izahların birlikte değerlendirilmesi ve tahlil edilmesi; yani değişik bölümlerde yer alan karelerin sağlıklı bir şekilde birleştirilebilmesi gerekir.

Aksi halde “ben hafız değilim diyen Bektaşi” gibi, Külliyatın bir yerinden cımbızla çekilen bir pasajın kifayetsiz malumatlarla değerlendirilmesi insanları yanlış sonuca götürebilir.

3- Risale-i Nur, öyle bir eserdir ki; ondan istifade edebilmek için, hulusi kalp ile yaklaşmak ve “ihtiyacım var istifade etmek istiyorum” niyetiyle okumak gerekir. Risale-i Nuru okuyanlar bilir: İnsan okurken bazen kitap okuduğunu unutur, sanki sohbet ediyormuşçasına kendisini diyalog havasına kaptırır, sanki Üstad anlatır, talebe dinler. Hakikat kapıları açılır insanın gönlüne iman ve İslam nurları dolar, feyiz ve lezzet alır. Eserler, hem akla, hemde kalbe, ruha, duygulara, latifelere hitabeder ve her yönden doyurur, tatmin eder insanı.

Tenkit veya başka niyetlerle Külliyata bakan kişi, ondan gerçek manada istifade edemez. Feyiz kapılarını açamaz. Böyleleri sadece ikna veya ilzam olur.

4- Bediüzzaman Hazretleri, şahsını değil devamlı Risale-i Nuru nazarı dikkate vermiştir. Nazarları şahsından ziyade eserlere çevirmiştir. “Baki davaların fani şahıslar üzerine bina edilemeyeceğini” her vesile ile anlatmıştır. Kendi şahsına hürmet ve iltifat edilmesini ve ziyaretine gelinmesini istememiş; şahsının ziyaret edilmesi yerine Risale-i Nurun okunmasını, bunun çok daha fazla istifadeye medar olacağını söylemiştir.

Bediüzzaman Hazretleri, bu zamanda dinsizlik akımlarının çok güçlü, etkili ve yetkili örgütler, cemiyetler, komiteler tarafından, çok organize bir şekilde faaliyet gösterdikleri gerçeğine dikkat çekerek; böylesine kapsamlı ve dehşetli bir dinsizlik cereyanına karşı ferdi mücadele yürütülemeyeceğini; bir şahsın dahi de olsa bu zamanda yetersiz kalacağını ve şahsının çürütülebileceğini; onun için bu zamanın cemaat zamanı olduğunu; Müslümanların cemaate önem vermeleri ve dinsizlik akımlarına karşı cemaatin şahsi manevisine dayanarak mücadele etmeleri gerektiğini belirtmektedir. Yani çağımızda fertlerin değil, cemaatlerin, cemiyetlerin, şahsı manevilerin mücadeleleri yaşanmaktadır.

5- Bediüzzaman Hazretleri, hiçbir zaman Risale-i Nuru kendisine maletmemiş, benim eserim, benim malım dememiştir. Her zaman her vesile ile Risale-i Nurun Kuran’ın malı olduğunu, Kuranın ahir zaman mucizesi olduğunu; Kuranın iman hakikatlerini ahir zaman insanının şüpheci ve inkarcı idrakine uygun şekilde izah ve beyan eden Kuranın manevi bir tefsiri olduğunu, eserlerdeki ifadelerin Kuranın manası olduğunu; kendisinin sadece Kuran hakikatlerini tebliğ eden, Kuran hakikatlerinin teşhir edildiği mücevher dükkanının bir dellalı olduğunu söylemektedir.

Bediüzzaman Hazretleri, kendisinin de Kuranın ve Risale-i Nurun bir talebesi olduğunu, kendisinin de eserleri dikkatle okuduğunu ve her defasında daha fazla istifade ettiğini anlatmaktadır.

6- Risale-i Nurun mahiyeti, Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin Tarihçe-i Hayatı’n da çok veciz ve güzel ifadelerle kapsamlı bir şekilde anlatılmaktadır. Bediüzzamanın hizmetinde bulunan Nur Talebelerinin dilinden Risale-i Nur:

 Kur'ânın hakikatlarını müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve isbat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mesele olan "Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatları nedir?" gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat'î bir şekilde, çekici bir üslûb ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor…

Risale-i Nur sübjektif nazariye ve mütâlâalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur'ânın hakikatlarını rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin istifadesine arzedilen bir külliyattır.

Risale-i Nur!.. Kur'an Âyetlerinin nurlu bir tefsiri... Baştan başa îman ve tevhid hakikatlarıyla müberhen... Her sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış... Müsbet ilimlerle mücehhez... Vesveseli şübhecileri ikna ediyor...

 En avamdan en havassa kadar herkese hitab edip, en muannid feylesofları dahi teslime mecburediyor...

İsbat ediyor!.. Akla gelen bütün istifhamları... Zerreden Güneşe kadar îman mertebelerini..

 Vahdaniyet-i İlâhiyyeyi... Nübüvvetin hakikatını...

İsbat ediyor!.. Arz ve Semavatın tabakatından, melâike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatından, Haşir ve Âhiretin vukuundan, Cennet ve Cehennemin varlığından, ölümün mahiyet-i asliyesinden ebedî saadet ve şekavetin menbaına kadar...
Akla gelen ve gelmeyen bütün imanî meseleleri en kat'î delillerle aklen, mantıken, ilmen isbat ediyor...
Pozitif ilimlerin müşevviki... Riyazi meselelerden daha kat'î delillerle aklı ve kalbi ikna edip, merakları izale edenbirşaheser…

"Risale-i Nur, yalnız cüz'î bir tahribatı ve bir küçük hâneyi tamir etmiyor; belki külli bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal'ayı tamir ediyor. Ve yalnız hususi bir kalbi ve has bir vicdanı ıslâha çalışmıyor; belki bin seneden beri tedarik ve teraküm eden müfsid âletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umumiyi ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun ve bahusus avâm-ı mü'minînin istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların ve şeairlerin kısmen kırılmasıyla bozulmaya yüz tutan vicdân-ı umumiyeyi, Kur'anın i'cazıyla; ve geniş yaralarını, Kur'anın ve îmanın ilâçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor. Elbette böyle küllî ve dehşetli rahnelere ve yaralara hakkalyakîn derecesinde dağlar kuvvetinde hüccetler cihazlar ve binler tiryak hâsiyetinde mücerreb ilâçlar ve hadsiz edviyeler bulunmak gerektir. İşte bu zamanda, Kur'an-ı Mûciz-ül Beyanın i'caz-ı mânevisinden çıkan Risale-i Nur, o vazifeyi görmekle beraber; îmanın hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve inkişafata medar olmuştur ve olmaktadır!.."

Risale-i Nur, taklidî îmanı tahkiki îmana çevirip -îmanı kuvvetlendirip- iki cihanın saadetini kazandırıp, hüsn-ü hâtimeyi netice verir. En büyük dinsiz feylesofları da ilzam etmiştir. Risale-i Nurun bir hususiyeti de şudur ki: Diğer Mütekellimîne muhalif olarak ehl-i dalâletin menfiliklerini zikretmeden, yalnız müsbeti ders vererek, yara yapmaksızın tedavi etmesidir. Bu itibarla bu zamanda Risale-i Nur, vehim ve vesveseleri mahvediyor, akla gelen sualleri, istifhamları; nefsi ilzam, kalbi ikna ederek cevablandırıyor. Risale-i Nur; hem aklı, hem kalbi tenvir eder, nurlandırır; hem nefsi müsahhar eder. Bunun içindir ki; yalnız akılla giden ehl-i mekteb ve ehl-i felsefe, ve kalb yoluyla giden ehl-i tasavvuf, Risale-i Nura sarılıyorlar. Ve ehl-i mekteb ve felsefe anlıyorlar ki, hakiki münevverlik; akıl ve kalb nurunun mezciyle kabildir. Yalnız akılla gitmek, aklı göze indiriyor. Bu hal ise, bir kanadı kırık olanın mahkûm olduğu sukutu netice veriyor. İhlâslı, hâlis ehl-i tasavvuf idrak ediyor ki, demek zaman eski zaman değildir; böyle bir zamanda, hem kalb ile, hem akıl ile bizi hakikat yolunda götürecek ve hakikata vâsıl edecek Kur'ânî bir yol lâzımdır ki, biz zülcenaheyn olabilelim İntibaha gelmiş olan ehl-i medrese vâkıf oluyorlar ki; eski zamanda medrese usulü ile onbeş senede elde edilebilen imanî ve İslâmî netice bu zamanda, Risale-i Nur'la onbeş haftada elde edilebiliyor. Üstadımız buyuruyorlar ki: "Bir sene Risale-i Nur derslerini anlayarak ve kabul ederek okuyan kimse, bu zamanın mühim ve hakikatlı bir âlimi olabilir."

Risale-i Nur, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizin nûranî meşrebini ve Sahabe-i Kiramın âlî seciyesini beyan eden bir nur ve feyiz hazinesidir. İşte bu mezkûr vaziyet, bugünkü dünyaya taptaze, nûranî bir hayat ve yepyeni bir veçhe vererek şu hakikati gösteriyor ki; çoktandır birbirine muarız zannedilen ehl-i mekteble ehl-i medreseyi ve ehl-i tekyeyi, Risale-i Nur tevhid ve te'lif ediyor. Hem de, muaraza halinde olan Şarkla Garbı barıştırıyor. İttihad-ı İslâmı meydana getirmek için çalışan ehl-i İslâma yegâne çarenin Risale-i Nur olduğu, mütehassıs zatlar tarafından kabul ve tasdik edilmektedir. Hem, bugünkü dünyadaki ihtilâfları halledecek olan; aklen, fikren terakki etmiş yirminci asır insanlarına hak ve hakikatı anlatabilecek yepyeni bir ilmî keşfiyatı ve bir teceddüdü Amerika'da, Avrupa'da hususan Almanyada, taharri eden cereyanlar meydana gelmiş; eğer idrak edebilirler ve görebilirlerse, işte Risale-i Nur Külliyatı... Nitekim bu hakikatın idrak edilmeye başlandığını gösteren emareler bahtiyar Alman Milleti içinde görülmektedir. Eski zaman Garb feylesoflarının çözemedikleri ve yeni zaman feylesoflarının da: "Felsefe henüz bunu halledememiştir" dedikleri düğümler, Risale-i Nur'da, Kur'ânın feyziyle keşf ve halledilerek aklen ve mantıkan isbat edilmiştir. Şarkın dâhî hükemalarının kırk sahifede anlatmaya çalıştıkları müşküller, Risale-i Nur'un bir sahifesinde veciz bir şekilde ifade edilmiştir.

7- Risale-i Nur’daki İman ve Kuran hakikatleri sadece belli bir coğrafyaya, bir millete, bir sosyal sınıfa, bir cinsiyete, belli bir yaş grubuna veya belirli bir zaman dilimine hitap etmiyor. Sadece belirli konularla sınırlı değil. Kuranın bahsettiği her konu Risale-i Nurda yer almaktadır. Her coğrafyadan, her milletten, her cinsiyetten, her sosyal sınıftan, her yaş grubundaki insanlar her zaman Risale-i Nuru okuyup istifade edebilir. Eserler her yerdeki, herkesin, her zaman imani ve ahlaki ihtiyaçlarına cevap vermekte, genele hitap etmekte ve insanların imani ve ahlaki manevi hastalıklarını, yaralarını tedavi etmektedir. Kısacası eserlerdeki hakikatler ve hizmet tüm insanlığı kuşatacak mahiyettedir.
8- Risale-i Nurun üslubu, belagatı, hizmet metodu, Eserlerden istifade edebilmek için bir hoca, üstad veya şeyhe ihtiyaç bırakmıyor. Herkes ferdi olarak okuyup, öğrenebilir ve istifade edebilir. Ayrıca cemaat halinde yapılan Risale-i Nur derslerine katılarak istifade edebilir ve cemaatin feyzini alır. Herkesin üstadı Risale-i Nur külliyatıdır ve herkes kendisinin hocasıdır.
9- Bediüzzaman Hz.leri’nin seyyid olup-olmadığı konusundaki bir soruya (www.sorularlarisaleinur.com) sitesinde verilen cevabı aynen aktarıyoruz:

Bediüzzaman hazretleri, mahkeme müdafaasında “Ben seyyid değilim” der. Üstadın resmi kimliğine baktığımızda Nurs’lu olduğu ve Doğu Bölgesinde dünyaya geldiği anlaşılmaktadır. Bu ifade düşünülürken mahkemedeki şartlar dikkate alınmalıdır. Zira Bediüzzamanın seyyidliğini kabul etmesi, onların nazarında siyasi manada yorumlanacak ve mahkumiyetine sebep olabilecektir. Halbuki Emirdağ Lahikası-I’in son kısma yakın bir mektubunda ise, “Ben kendimi seyyid bilemiyorum. Nesiller bilinmiyor. Ancak ben manevi ehl-i beytten sayılabilirim” der. Son Şahitlerde Salih Özcan’ın hatıralarında, Üstad neslinin hem anne ve hem de baba cihetiyle Hz. Hasan ve Hz. Hüseyine dayandığını bizzat ifade etmiştir.

Bediüzzaman Hazretlerinin varislerinden Seyyid Salih Özcan'ın naklettiğine göre, bir gün Üstad'la aralarında şu konuşma geçer:"
- Salih sen seyyidsin, değil mi?
- Evet! Üstadım.
- Peki Seyyid Salih, sence ben seyyid olabilir miyim?
- Muhakkak Üstadım, siz seyyidsiniz.
- Seyyid Salih, ben anne tarafından Hüseyni, baba tarafından ise Haseni’yim."
Bununla beraber şarkta seyyidlerin büyük bir yekün teşkil ettiği de bilinmektedir. Kendi şahsiyetini nazara vermeyen, şahsiyetini her zaman şahs-ı manevi içinde eriten ve büyük makamlar bile verilse ihlas sırrıyla bu makamlardan içtinap eden bir üstaddan aşikare eserlerinde seyyid olduğunu beyan etmesi beklenemez.

“Seyyid olanın seyyid değilim demesi günahtır” ifadesi kanaatımızca göre, seyyidliği kesin olarak tescil olunan kişiler hakkında olsa gerektir.
İkinci ve kısa bir cevap:
Dikkat edilirse Bediüzzaman Hazretleri, "ben ehl-i beytten değilim" demiyor. " ben seyyid değilim" diyor. çünkü, Ehl-i beyt'in farklı bir manası yoktur ve olduğu gibi peygamberimizin ( s.a.v ) soyu kast edilir. ama seyyid kelimesinin, hem " Ehl-i Beyt " ve hem de "bir yerin efendisi" anlamına gelen ve tevile açık yönü olan bir kavram olduğu malumdur. bu nedenle risalelerde geçen " ben seyyid değilim " ifadesi, şöylece tevil edilebilir: "ben bir yerin efendisi ve idarecisi değilim."
10- Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, kendisine atfedilen “Bediüzzaman” lakabının aslında Risale-i Nura ait olduğunu; fakat Risale-i Nurun şahsı manevisinin temsilcisi ve tercümanı olması nedeniyle Bediüzzaman lakabının kendisi için kullanıldığını belirtmektedir. Muhtelif lahikalarda Risale-i Nur’un müceddid-i din olduğunu ve Risale-i Nurun bir ismininde Bediüzzaman olduğunu açıkça ifade etmektedir.

Celcelutiye, Süryanîce bedi' demektir ve bedi' manasındadır. İbareleri bedi' olan Risâle-i Nur, Celcelutiye'de mühim bir mevki tutup ekser yerlerinde tereşşuhatı göründüğünden, kasidenin ismi ona bakıyor gibi verilmiş. Hem şimdi anlıyorum ki; eskiden beri benim liyakatım olmadığı halde bana verilen Bediüzzaman lâkabı benim değildi, belki Risâle-i Nur'un manevî bir ismi idi. Zâhir bir tercümanına âriyeten ve emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim, hakikî sahibine iade edilmiş. Demek, Süryanîce bedi' manasında ve kasidede tekerrürüne binaen kasideye verilen Celcelutiye ismi işarî bir tarzda, bid'at zamanında çıkan Bediülbeyan ve Bediüzzaman olan Risâle-i Nur'un hem ibare, hem mana, hem isim noktalarıyla bedi'liğine münasebetdarlığını ihsas etmesine ve bu isim bir parça ona da bakmasına ve bu ismin müsemmasında, Risâle-i Nur çok yer işgal ettiği için, hak kazanmış olmasına.. tahmin ediyorum. (8.şua)

             Emirdağ Lahikası’ndaki şu ifadelerde oldukça manidadır:

Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhınaltı aylık hilâfetiyle beraber Risale-i Nur'un Cevşenü'l-Kebîrden ve Celcelûtiyeden aldığı bir kuvvet ve feyizle vazife-i hilâfetin en ehemmiyetlisi olan neşr-i hakaik-i imaniye noktasında Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek tam beşinci halife nazarıyla bakabiliriz. Çünkü, adalet-i hakikiye ile bu asırda insanları mes'ud edebilir bir istidatta bulunan, Risale-i Nur'dur ve onun şahs-ı mânevîsi, Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın bir muavini, bir mütemmimi, bir mânevî veledi hükmündedir diye senin mektubunu tâdil ettim…

Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere;  kendisine Bediüzzaman lakabı atfedilen Said Nursi Hazretleri, bedenen- biyolojik olarak vefat etmiş olsada ; asıl Bediüzzaman olan  Risale-i Nur, hayattadır.

Risale-i Nur, her geçen gün çığ gibi yayılmakta ve inkişaf etmektedir. İhtiva ettiği iman ve kuran hakikatleri ile insanlığı inançsızlık bataklığından kurtarmakta ; Allah Resulünün sünneti seniyyesini ferdi ve toplumsal hayatta ihya etme davasına ait hizmetleri hızla yürütmektedir.

Bütün bu tespitlerden şu sonucu çıkartabiliriz:

Alimler, Hz. Peygamberin (sav) varisleridir. Efendimiz (sav) Hatem-ül Enbiya, yani Peygamberler zincirinin son ve en mükemmel halkasıdır. Peygamberler zincirinin son ve en mükemmel halkası olan Ahir zaman Peygamberi Hz. Muhammed (sav) in varisleri ve davasının hizmetkarları olan alimlerin ve müceddidler zincirinin de bir son halkası vardır. Müceddidler zincirinin son halkası ise, ahir zaman müceddidi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ve Risale-i Nurun şahsı manevisidir.

Konuya ışık tutabileceğini düşündüğüm bir hatıra nakletmek istiyorum:

Bir zaman, bir grup arkadaşla birlikte Siirt’te mukim bulunan Molla Bedreddin’i ziyaret etmiştik. Molla Bedreddin, bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde tanınan, sevilen, sayılan, hürmet edilen, alim, fazıl, ehl-i kemal, ehl-i kalp, pek çok talebe ve alim yetiştirmiş, Arapça Kuran tefsiri ve muhtelif eserler telif etmiş ehl-i tarik muhterem bir zat!

Bizde Seyda’yı bir ziyaret edelim, çayını içip, hayır duasını alalım diyerek ziyaretine gitmiştik.

Sohbette bir ara konu Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine geldi. Seyda Molla Bedreddin, bu zamanda içtimai hayatın içinde bulunan kişilerin kendilerini muhafaza edebilmek için Risale-i Nur okumalarının önemini anlatırken, şöyle bir ifade kullandı:

“Bediüzzaman Hazretleri, Allah Resulü’nün (sav) ahirzamandaki mucizesidir” dedi.

Bu ifade hepimize çok çarpıcı gelmişti. Nasıl? Diye sorarak konuyu biraz daha açmasını istedik.

“Mucizeler, insanları ikna ve davasını ispat için Allah’ın  Peygamberlere vermiş olduğu harika delillerdir. Bediüzzaman ve Risale-i Nurda Resulullah (sav) ın davasını, Kuran hakikatlerini ahir zamanda harika bir tarzda izah ve beyan eden, hiçbir şüphe ve tereddüte mahal bırakmayan harika delillerdir. Ahirzaman insanını küfür ve isyan karanlıklarından kurtarmak için Allah’ın bir lütfudur.” Mealinde bir açıklama yaptı.

Daha sonra bize, 19. sözden olduğunu tahmin ettiğim, Risale-i Nurdan bir pasaj okudu. “ Bu ifadeler rasgele ifadeler değil. Bunlar çok harika ifadelerdir. Bu ifadeler beşer fehminin (insan aklının) ürünü olamaz. Bu ifadeler direkt Kuran’dan süzülüp gelen nurlardır” dedi.

Misafirlerden birisi, “ ama Seyda bazı alimler Bediüzzamanı tenkit ediyorlar” deyince, şu cevabı verdi:

“Bütün alimler ve Salihler Bediüzzamanın büyüklüğünü kabul ederler, kendisine hürmet ederler!”

Aynı şahıs tekrar, “ama Seyda eleştiriyorlar” deyince bu defa: “Ben hakiki alimleri ve Salihleri kastediyorum. Hakiki alim ve sahih olan birisi, Bediüzzaman Hazretlerini eleştirmez, eleştiremez!” cevabını verdi.



Ahmet Faruk NİZAMOĞLU


mevlüdekalınsaz
Sat 7 March 2015, 08:47 pm GMT +0200
Esselamu aleykum ve rahmetullah.
Risalei nur dipsiz bucaksiz bir okyanus gercekten.herkesin bir seyler alabilecegi bir okyanus.herkese yeten..
Insallah bizlerde Onun rahmetinden istifade edenlerden oluruz.Allah razi olsun..

ceren
Sun 8 March 2015, 01:26 am GMT +0200
Aleykümselam.Rabbim razı olsun paylaşımdan Sümeyye abla.Risalei Nur bir insanın kafasındaki bütün sorulara cevap verecek engin bir bilgi denizidir.Rabbim bizlere de Üstadın yolun da Risalei Nur ile hayatını şekillendirmiş,İman hakikatleri yolun da hizmet eden kullarından eylesin inşallah...