hafiza aise
Sat 30 April 2011, 06:13 pm GMT +0200
Bedir'den Ayrılış ve Ganimetler
[size=12 pt]Derken Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), ganimet olarak elde edilen yüz elli deve, on at ve diğer ticaret eşyalarını derleyip toparlama işini Habbôb İbn Erett'e vererek Bedir'den aynldı. Ebu Cehil'in geride bıraktığı deveye'v de kendisi binmiş; Medine'ye doğru hare-
6ı Bkz. Enfal, 8/17
62 Ai-i İmran, 3/123-126
63 Daha sonraki gazvelerinde bu devenin üzerinde savaşacak ve nihayet Hudeybiye
ket etmişti. Esirler konusunda ise, azatlısı Şükran'ı görevlendirmişti. Onları da birlikte Medine'ye getiriyorlardı.
Esirler ve elde edilen ganimetler konusunda henüz net bir hüküm yoktu. Onun için Efendimiz, önce:
- Savaş sırasında sizlerden her kim, müşriklerden kimi öldürmüşse, onun kıymetli eşyaları ona aittir; kim de kimi esir almışsa, o da onun esiridir, buyurmuştu. Ancak, savaş bir noktaya gelip de kaçan müşriklerin peşinden gidenler, ganimet toplama konusunda pek bir şeyelde edememişlerdi. Bunun için aralarında konuşuyor ve bir türlü ittifak edemiyorlardı. Savaş meydanında kalıp da ganimet toplayanlar, bu hakkın kendilerine ait olduğunu söylerken, kaçan müşrikleri takip edip de nihai zaferin ilanını temin edenler ise, toplanan bu mallarda kendi haklarının da olduğunu iddia ediyorlar ve tabii olarak bu haklarının kendilerine verilmesini talep ediyorlardı.
İşin içinden çıkılamayınca durum Allah Resülü'ne arz edildi.
Zaten bu sırada Cibril-i Emin konunun çözümünü getirmiş ve ganimetlerin dağılımında dikkat edilecek hususları Efendimiz'e bildirerek bu konudaki belirsizliği ortadan kaldırmıştı. Buna göre Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), ayetle tespit edilen beşte bir payı ayırdıktan sonra geride kalanları ashab-ı kirarn arasında eşit şekilde paylaştıracaktı.
Bedir savaşına gelemeyen bazı sahabilere de ganimetten pay verilmesi dikkat çekiyordu. Bunlar, ayrılırken Medine'ye vali olarak tayin ettiği Ebu Liibôbe İbn Abdülmünzir, Ebu Süfyan'ın kervanını takip için Şam taraflarına gönderdiği Talha İbn Ubeydullah ve Said İbn Zeyd, Rukiyye Validemizin hastalığı sebebiyle gelemeyen Hz. Osman, Kuba'da vekil bıraktığı Aszm İbn Adiyy, Hôris İbn Hôtıb, Havvdt İbn Cübeyr ve Hôris İbn Szmme gibi isimlerdi.
Bu arada, Bedir' de şehit olan on dört kişi için de pay ayrılmıştı Bunlar da onların yakınlarına verilmek üzere bir kenarda tutuluyordu.
günü bu deve, kurban edilenler arasında yer alacaktır. Bkz. Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 1/261, 314; İbn Sa'd, Tabakat. 2/95, 103; Taberani, Mu'cemu'l-Kebir, 11/92
Bedir'e Doğru
Ganimetler taksim edilirken, daha fazla gayret gösterip de kendilerini riske atanlara farklı muamele beklentisi olanlar da vardı. Zira ganimet, hükmü ayetle sabit bir helaldi ve bununla ilgili akla gelebilecek her meseleyi o gün gündeme getirip doğrusunu bizzat Resülullah'tan öğrenme imkanı vardı. Onun için Sa'd İbn Muaz sordu:
- Ya Resülullah! Savaşta süvari olarak önemli vazifeler yapanlara da zayıf ve güçsüzlere verdiğin kadar mı vereceksin?
Resülullah önce, Sa'd İbn Muaz'a döndü ve ardından da, tatlı bir ses tonuyla:
- Hayannesi evlatsız kalasıca, dedi. Sizler, zayıf ve güçsüzleriniz vesilesiyle nusrete mazhar olmuyor musunuz?
Safrii denilen yere geldiklerinde, Efendimiz'in işaretiyle mübarezeye çıkan ve ayağına aldığı kılıç darbesiyle yaralanan atmış üç yaşındaki yeğen Ubeyde İbn Hôris'uı takati kalmamıştı. Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellcm) şefkat dolu bakışlarıyla teselli ediyordu ama belli ki Ubeyd İbn Haris çok acı çekiyordu. Gerçi o, şehit olarak gideceği için çok huzurluydu; zira mübarezenin hemen sonrasında bu müjdeyi bizzat amcasından almıştı. Şimdi ise, bu müjdenin tahakkuk vaktiydi ve başı Efendimiz'in dizinde olduğu halde orada vefat edecekti.
Reıihii denilen yere geldiklerinde, kendilerini karşılamak için Medine'den çıkıp gelen kalabalıkla karşılaştılar. O gün Revha, adeta bayram yerini andırıyordu, Mekke ordusuna karşı kazanılan zaferi kutluyor ve çoluk çocuk bu mutluluğu birbirleriyle paylaşryordu.v'
Aynı zamanda bu, kendilerini öne çıkarıp da inayet-i ilahiyeyi görmezden gelmemek için gösterilmiş önemli bir hassasiyetti ve bunu duyan Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellern), önce tebessüm edecek ve ardından da şunları söyleyecekti:
- Ey kardeşimin oğlu! Aslında onlar, seçkin kimselerdi; onları uzaktan gördüğünde heybetten irkilir, sana bir şey emrettiklerinde
64 Onlann bu kadar içtenlikle kendilerini yücelttiklerini gören Selerne İbn Selame şunlan söyleyecekti:
- Neden bunu bu kadar büyültüp bizi böyle kutluyorsunuz ki? Allah'a yemin olsun ki biz, sanki saçlan dökülüp beli bükülmüş ihtiyarlar veya ayaklan bağlanmış kurbanlık develerle karşılaştıkl Bize sadece boyunlanna vurmak kalmıştı; biz de onu yaptık! Bkz. İbn Hişam, Sire, 3/193; Taberi, Tarih, 2/38
de onu hemen yerine getirirdin! Onların ortaya koydukları gayretlerle kendine ait fiillerini kıyasladığında kendi yaptıklarını azımsar ve onları gözünde büyültürdün! Ancak onlar, Nebilerine karşı olmadık kötülük içine girdiler!
Bunlar, aynı zamanda Kureyş'in başına gelenlerin gerçek sebebini de ortaya koyan net ifadelerdi.
Efendimiz, esirlerden bir gün önce bir çarşamba günü Medine'ye gelmişti. Veda tepesinde toplanan insanlar, dolunay misali üzerlerine doğuveren Allah Resülü'ne neşideler okuyar ve sinelerine basıyorlardı.
O'nun, muzaffer ve mansur bir şekilde Bedir'den döndüğünü gören birçok insan, gelip Müslüman olduğunu ilan ediyordu. Çünkü küfür adına tutunabilecekleri bir dal kalmamış ve içinde nifak taşıyanların umutları da tükenmişti. Abdullah İbn Übeyy İbn Seliil de bunlar arasındaydı.
O'nun gelişini gören Yahudiler ise:
- İşte, Tevrat'ta vasıflarını gördüğümüz peygamber bu peygamber, diyor ve teslimiyetlerini ifade ediyorlardı.[/size]