- Bedir Savaşı Başlarken

Adsense kodları


Bedir Savaşı Başlarken

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Thu 8 September 2011, 10:50 am GMT +0200
Binbir Damla


Kasım 2008 119.SAYI


Yusuf YAVUZ kaleme aldı, BİNBİR DAMLA bölümünde yayınlandı.


Bedir Savaşı Başlarken

Hicretin ikinci yılı Ramazan ayında, Kureyş reislerinden Ebu Süfyan, bin deve ve kırk-elli kişiden oluşan bir ticaret kervanıyla Şam’dan Mekke’ye dönüyordu. Kervan malzemelerinden bir kısmının müslümanlarla savaş yolunda kullanılacağına şüphe yoktu. Medine’deki müslümanların bu kervana baskın yapabileceğini düşünen Ebu Süfyan, Mekke’ye haber salarak Kureyşlileri yardıma çağırmıştı. Mekkeli müşrikler de müslümanlarla savaşmak için bunu fırsat bilerek Ebu Cehil başkanlığında bin kişi kadar bir kuvvetle harekete geçmiş, Mekke ve Suriye yolu üzerinde önemli bir kervan istasyonu olan ve Medine’nin 160 km kadar güneybatısına düşen Bedir köyüne doğru yola çıkmıştı. Ebu Süfyan ise tehlikeli gördüğü bölgeye girmemek için Bedir’in batısından ve deniz kıyısından yoluna devam ederek, bir engelle karşılaşmadan Mekke’ye doğru ilerlemişti.

Durumdan haberdar olan Peygamber Aleyhisselam, ashabıyla yaptığı istişareden sonra, ticaret kervanıyla değil de savaş hazırlığındaki Kureyş ordusuyla karşılaşmayı tercih ederek, 305 kişiyle beş günlük bir yolculuk sonunda Bedir yakınlarına ulaştı. Aslında 313 kişi olan Bedir ashabı, sekiz kişinin mazeretli ve izinli olmasından dolayı 305 kişiye düşmüştü. Müslüman ordusunda yetmiş deve ile iki-üç at, müşrik ordusunda ise yedi yüz deveyle yüz at vardı.

Önce gelip Bedir’in öbür tarafına yerleşen müşriklerle sonradan diğer tarafa ulaşan müminler, birbirlerinden habersiz olarak konaklamışlardı. Önce elverişsiz bir yere yerleşen ve kumlukta kalan İslâm ordusu, nihayet Kureyş karargâhına yakın bir su kuyusu civarında karargâh kurdu. Günlerden 17 Ramazan (14 Mart 624) cuma gecesiydi. Ferahlık verici bir bahar yağmuru yağdı; sular aktı, kumlar yattı. Müminler, ağaçlar ve kalkanların altında tatlı bir uykuya daldı.

Rasulullah Aleyhisselam ise gece boyu namaz kıldı, zafer için dua etti. Sabahleyin ashabıyla sabah namazını kıldılar, savaşa hazırlandılar. Kervanları Mekke’ye dönen müşriklere savaşa girmeden dönüp gitmeleri teklif edildiyse de intikam hırsıyla buna yanaşmadılar. Ve İslâm zaferiyle sonuçlanan “Bedir Gazvesi” gerçekleşti.

El-Vâkıdî: Kitâbü’l-Megâzî (Beyrut, 1989), 1/19-56; İbn Hişam, 2/218-238; Tarîhü’l-Taberî, 2/421-441.

Meleklerin Savaşı


Medine’ye hicretin ikinci yılında, İslâm ordusuyla (305 kişi) sayıca müslümanların üç mislinden fazla olan müşrik ordusu arasında yapılan Bedir Savaşı’nda, meleklerin müslümanlara büyük destek verdiği, Kur’an ayetleri (Âl-i İmran, 123-124; Enfâl, 9-12) ve temel siyer kaynaklarıyla sabittir. Sağlam haberlere göre: Cebrail, Mikail ve İsrafil Aleyhisselam başkanlığında biner melekten üç bin melek, üç rüzgâr dalgasıyla birlikte o gün gelip Rasulullah Aleyhisselam’ın yanında yer almışlardır. Bu durum Rasul-i Ekrem s.a.v. tarafından oradaki mücahitlere müjdelenmiştir.

Gafur oğullarından bir zat, o gün şahidi olduğu bir hadiseyi şöyle anlatır: “Amcamın oğlu ile Bedir sahasının göründüğü dağa çıkmıştık. O zaman ikimiz de müşrik idik. Çarpışmada kimin galip geleceğini gözetliyorduk. İşte o sırada, bize yaklaşan bir bulutun içinde at kişnemeleri duyduk. Ben o ara birisinin: ‘Hayzum ilerle!’ dediğini işittim. (Hayzum, Cebrail’in atı.) Amcamın oğlu korkudan düşüp ölüverdi. Ben de az kalsın ölüyordum da, kendimi zor zaptettim.”

Bedir’de savaşanların bazıları der ki: “Bedir gününde herhangi birimiz bir müşrikin boynuna kılıç vuracağı sırada, kılıcımız daha değmeden düşmanın başının fırlayıp gövdesinden yere düştüğünü görüyorduk. Anlaşılan o ki, onu başka birileri öldürüyordu…”

İbn Abbas r.a. Hazretlerinin haber verdiğine göre: “Bedir günü müslümanlardan biri bir düşmanı kovalarken, adamın üzerinde birden bir kırbaç sesi işitmiş. Bir de bakmış ki, herif boydan boya yere serilmiş ve yüzü kırbaç darbesiyle yarılmış. Durumu Rasul-i Ekrem’e bildirince o da: ‘Evet, doğru söylersin. Bu semadan gelen yardımdır.’ buyurmuşlardır.”

Bedir esirlerinden Saib b. Ebi Hubeyş’e kim tarafından esir edildiği sorulunca demiş ki: “Kureyşlilerle birlikte ben de bozguna uğramıştım. Uzun boylu ve ak benizli, kır bir at üzerinde bir adam beni tutup bağladı. Abdurrahman b. Avf beni görünce: ‘Bu kimin esiri?’ diye seslendi. Hiç kimse beni esir ettiğini söylemedi. Beni Rasulullah Hazretleri’ne götürdüler. O da esir edenin kim olduğunu bana sorunca, ‘Bilmiyorum..’ deyip geçtim. O ise ‘Seni şerefli bir melek esir etmiş! Ey Abdurrahman, al git esirini!’ buyurdu.”

Kitâbü’l-Megâzî, 1/75-80; Delâîlü’n-Nübüvve, 3/52-58; el-Bidâye ve’n-Nihâye, 3/295-300.


Ebu Cehil’in Sonu


Hicretin ikinci yılı 17 Ramazan (14 Mart 624) cuma günü sabahı, Medine’nin güneybatısındaki Bedir mevkiinde, yaklaşık bin kişilik müşrik ordusuyla üç yüz beş kişilik mümin ordusunun karşılaşıp savaşması sonucunda, İslâm ordusu Allah’ın yardımıyla büyük bir zafer kazanmıştı.
Bu savaşta müslümanlar on dört şehit vermiş, Kureyşli müşrikler ise yetmiş ölü ve yetmiş esir vermişlerdi. Ölen müşriklerden müşrikbaşı ve başkumandan Ebu Cehil’in de içinde bulunduğu yirmi dört kişi Kureyş’in önde gelen reisleriydi.

Başta Rasulullah Aleyhisselam’ın yer aldığı Bedir Gazvesi bütün şiddetiyle devam ederken, bütün savaşçı sahabiler İslâm’ın büyük düşmanı Ebu Cehil’le karşılaşıp vuruşmak istiyorlardı.

Ebu Cehil o sırada elli beş yaşlarında olduğu halde gözü pek, yüzü korkunç, çok inatçı bir adamdı. “Anam beni bugün için doğurdu!” diye cesaret göstererek askerini muharebeye sürer ve kendi aşiretinin (Mahzumoğulları) fedaileri tarafından etrafı sımsıkı sarıldığından yanına yaklaşılamazdı.

Bir ara Muaz b. Amr isimli bir genç, koruma altında yürüyen Ebu Cehil’i gördü. Şahin gibi fırlayıp bir kılıç darbesiyle onu yaralayarak yere düşürdü. Fakat Ebu Cehil’in oğlu İkrime’nin vurduğu bir kılıç darbesiyle Muaz ağır şekilde yaralandı.

Zor vaziyette savaşa devam eden Muaz saldırmaya devam etti. Bu sırada Afra oğlu Muaz ve Muavviz adlarında iki kardeş daha, Ebu Cehil’i sıkıştırarak onu kıpırdayamaz hale sokmuşlardı.
Abdullah İbn Mes’ud Hazretleri vardığında Ebu Cehil ağır yaralı vaziyetteydi. “Ebu Cehil sensin ha!” dedi.

Ebu Cehil gözlerini açarak, galibiyetin hangi tarafta olduğunu sordu. “Galibiyet, Allah’ın ve Rasulullah’ındır.” cevabını alınca, iyice kederlendi. İbn Mes’ud r.a. Ebu Cehil’in hayatına kendi keskin kılıcıyla son verdi.

Peygamber a.s. tekbir alıp Allah’a şükrettikten sonra: “Bu şahıs, bu ümmetin Firavunu idi.” buyurmuşlardır.

İbn Hişam, 2/246-48; el-Kâmil fi’t-Tarîh, 2/126-127; el-Bidâye ve’n-Nihaye, 3/304-307.