sumeyye
Sun 13 February 2011, 01:45 pm GMT +0200
Bedendeki Ruh:
Bunun bedendeki durumu, güldeki gülsuyuna, kömürdeki ateşe benzemektedir. Biraz daha derinlemesine düşünüldüğünde şu ortaya çıkar: Bu ruh, gerçek ruhun bineğidir, onun bağlandığı bir maddedir. Şöyle ki: Biz çocuğun zamanla delikanlı olduğunu ve sonunda yaşlandığını görmekteyiz. Bu süreç içerisinde bedeninin unsurları (halitaları) ve ondan doğan ruh beîki binden fazla değişmiş olmaktadır; bazen küçük olmakta, bazen büyük; bazen siyahlaşmakta bazen beyaz olmakta; bazen cahil olmakta bazen âlim.., daha bunun gibi pek çok değişken sıfatlara sahip olmaktadır; fakat şahıs aynı şahıstır. Eğer bunlardan bir kısmı hakkında itiraz ileri sürülürse, şöyle deriz: Biz sözü edilen değişiklikleri var sayabiliriz; halbuki çocuk aynı çocuktur veya o vasıfların aynı hal üzere devam ettiklerine kesin hükmetmeyiz, onun (çocuğun) bekasına hükmederiz; halbuki o sözü edilen vasıflardan ayrı bir hakikattir.
Gerçek Ruh:
İnsanı insan yapan şey ne bu (hayvânî/hevâî) ruhtur, ne bedendir, ne de bildiğimiz ve ilk bakışta gördüğümüz ayırıcı özelliklerdir. Bilakis gerçek ruh mürekkep olmayan bir hakikat, nuranî bir noktadır. O, değişken ve etkileşimle değişen ve bazıları cevher, bazıları da araz olan hallerden (tavır) uzaktır. O küçükte nasılsa, büyükte de aynıdır; keza beyazda nasılsa siyahta da öyledir. Karşıt vasıflara sahip olan her canlıda durumu aynıdır. Onun ilk olarak (yukarıda sözü edilen halitalardan doğan) hevâî ruhla, ikinci olarak da hevâî ruha binek olması hasebiyle bedenle özel bir ilgisi vardır. O (ruh), kudsiyet âlemine açılan bir penceredir ve can neye kabiliyetli ise bütün yetenekleri ona oradan iner.
Ölüm, Gerçek Ruhun Değil, İnsanî Ruhun (Neşeme) Bedenden Ayrılmasıdır;
Değişken olan şeylerin değişmeleri, arzî [182] kabiliyetlerinden doğmaktadır. Güneşin sıcaklığı gibi. Güneş, çamaşırı ağartırken çamaşırcıyı karartır. Biz, kalbimize doğan sağlıklı bir bilgi sonucunda ölümün mahiyetini kavradık: Buna göre ölüm, bedenin sözü edilen buharı üretme kabiliyetini yitirmesi sonucunda hayvanı ruhun kendisinden çekilmesidir; yoksa kudsî ruhun nesemeden (insanî ruh) ayrılması değildir.
Ağır hastalıklar sebebiyle neşeme (insanî ruh) çözülünce, Yüce Allah’ın hikmeti, ondan ilâhî ruh ile irtibatı sağlayabilecek kadar bir şeyin geride kalmasını gerekli kıldı. Meselâ sen bir şişedeki havayı emecek olsan, bir noktaya kadar emebilirsin, ondan sonra ememezsin, zorlarsan şişeyi kırarsın. Bu havanın tabiatından kaynaklanan bir sırdan dolayı böyledir. Aynı şekilde nesemede (insanî ruh) de böyle bir sır ve çözülme işinin varıp dayanacağı bir sınır bulunmaktadır.[/font][/color]
[182] Yeryüzüne ait, semavî ya da ilâhî değil. (Ç)