seymanur K
Wed 17 August 2011, 12:07 pm GMT +0200
Bedelli Akitler Ve Diğer Tasarruflarda Kıyasa Aykırı Olarak Sabit Olan Hükümler
1- Bütün tasarruflarda rıza şarttır. Ancak tasarrufta bulunan, zekât memuru ve bunların vekillerinin rızalarının mümkün olmadığı haller bundan istisna edilmiştir. Hakim, kendisinin gerçekleştirmesi gereken vekalete elverişli tasarrufları, kişinin gıyabında veya gerçekleştirmemek için diretmesi halinde gerçekleştirir. Böylelikle hakkı sahibine ulaştırmış, temerrütte bulunan kişinin zimmeti de borçtan kurtulmuş olur. Hz. Ömer Cüheyne kabilesinin borçları hakkında bunu uygulamıştır.
Tasarruf; ister kişinin tek taraflı iradesi ile gerçekleştirebileceği boşama, azat, af, ibra gibi bir tasarrufla ister karşılıklı irade ile gerçekleşen satım ve kira gibi bir tasarrufla olsun rıza için buna delalet eden söz şarttır. Eğer söz yerine geçen örf yoksa söz tek seçenek olarak kalır. Ancak dilsiz olup açıklama yapması mümkün olmayan kişinin işareti, ihtiyaç sebebiyle söz yerine geçer. Çünkü bunun başka çözümü yoktur. Konuşabilen kişinin yazısını söz gibi kabul edip etmeme konusunda farklı görüşler vardır.
Değersiz şeylerin satımında herhangi bir söz söylemeksizin satımın gerçekleşmesi veya işçilerin çalıştırılması, misafirlere yemek takdim edilmesi gibi lafzın delalet ettiği şeyi gösteren bir örf mevcut ise, örfün lafız yerine konulup konulmayacağı konusunda farklı görüşler vardır. Çünkü bulunması istenilen rızayı gösterme konusunda lafız ve örf burada ortaktır.
Bu konuda kesin bilgi, inanç veya belirttiğimiz zandan daha güçlü bir zan oluşursa örf, yaygınlığı sebebiyle lafız yerine konur. Hamam, han, mahkeme ve valiliklere oralarda dava ve hüküm için bulunmanın adet olduğu zamanlarda girmek böyledir. Bunun benzerlerini zikretmiştik. Örf bulunmaz ve kisinin yazması da söz konusu olmazsa geriye nikah akdinde olduğu gibi yalnızca lafız kalır.
[Bir kişinin akdin iki tarafına birden vekalet etmesi]
Şöyle bir soru sorulabilir: Bir kimse tek başına temellük ve temlik tasarrufunu yapabilir mi? Bir kişi iki şahıs yerine geçebilir mi geçemez mi?
Deriz ki: Bir kimse tek başına bunu yapabilir. Bunun örnekleri şunlardır:
a- Baba çocuğunun malını kendisi satın alabilir, kendi malım çocuğuna satabilir. Kira ve diğer bedelli akitlerde de oğlunun malını ken-dişine, kendi malını oğluna temlik edebilir. Bunu yaptığında icap ve kabule gerek duyulur mu? Bu konuda iki farklı ihtimal söz konusudur. Birinci ihtimale göre icap ve kabule gerek vardır, ta ki tasarruf akit suretinde gerçekleşsin. Diğer ihtimale göre rıza gerçekleştiği için icap ve kabule gerek yoktur. Baba akdin iki rüknünden birini gerçekleştirdiğinde her iki taraftan rızanın bulunduğunu gösteren şeyi yapmış olur. Velayet hakkının kuvvetli olması sebebiyle dede de baba gibidir.
Dede oğlunun kızını, diğer oğlunun oğlu ile evlendirse bu evliliğin geçerli olup olmayacağı hakkında görüş ayrılığı vardır. Bu görüş ayrılığının temelinde şu yatar: Akdin iki tarafını babanın üstlenmesi, bunun çok olması sebebiyle mi velayet hakkının kuvvetli olması sebebiyle midir?
b- Şuf a hakkı sahibi, şuf aya konu olan payı bedelini vererek alır. Bu temellük ve temlik işlemlerini tek kişinin yapmasıdır.
c- însan, alacağı ile aynı cinste olan bir malı kendisine haksızlık eden kişide bulup ele geçirse onu tek başına alabilir. Din, ihtiyaç sebebiyle onu teslim alan ve teslim eden konumunda kabul etmiştir.
Alacağından farklı cins bir mal bulsa onu alıp satması ve hakkını onun bedelinden elde etmesi caizdir. Bu kişi, malı teslim almada hem teslim alan hem teslim eden, malı satmada vekil ve müvekkil, malın bedelinden hakkını alma konusunda da teslim alan ve teslim eden konumundadır. Bunlar üç farklı tasarruf olup, din tek bir kişiyi bu tasarrufların her birinde iki kişi gibi kabul etmiştir.
d- Açlıktan ölme tehlikesi ile karşı karşıya olan kişi yabancı bir kişinin yiyeceğini kıymetini ödemek şartıyla alıp yer. Din bu şahsı zaruret sebebiyle borç veren ve alan konumunda kabul etmiştir.
e- Bir mal bulan kişi bulduğu malın sahibi çıkmadığında onu fakire temlik edebilir. Burada o hem borç veren hem de borç alan konumundadır.
f- Savaşta düşmanı öldüren onun üzerinden çıkanları alabilir. Bir kimse dârülharpten bir şey çaldığında ona sahip olur. Çünkü malları için dokunulmazlık söz konusu olmadığından onların rızası da şart koşulmamıştır. Ordu ganimeti mülk edinebilir. Yine ordu dârül-harpte bulunduğu süre içinde ganimet malından yiyebilir, hayvanlarına yedirebilir.
g- Akdi feshedenlerin her biri verdiğini geri alma ve aldığını da geri verme hakkına sahiptir.
h- Devlet başkanı savaşta esir olarak alman müşrik erkeklerin köleleş-tirilmesine karar verebilir.
2- Bedelli akitler ile diğer tasarruflarda kıyasa aykırı olarak sabit olan hükümlerin örneklerinden biri de şudur: Bilinmeyen bir şeye rıza göstermek ve bilinmeyen bir borçtan ibra etmek geçerli olmaz. Çünkü razı olunan ve ibra edilen şey bilinmediğinde rıza ve ibranın gerçekleşmesi düşünülemez. Nitekim İrade ancak bilinen veya zann-ı galip ile zannedilen şeylerde geçerli olur. Bir kimse bir şahsı cinsi veya miktarını bilmediği bir alacağından ibra etse ibra borçlu edilen miktarı bilinen kısımdan beri olur, doğru görüşe göre bilinmeyen kısımdan beri olmaz. Bu durumda ibra edilen şahsın, borcun tümünden beri olduğunu söyleyen alimler, bu meseleyi rızanın itibara alınması kaidesinden istisna etmişlerdir.
"Akit ve tasarruflarda nzaya itibar edilir" kaidesine binaen din garar[39] satışını yasaklamıştır. Çünkü garar, bir insanın bilmediği, iç yüzü kendisine gizli kalan şeydir. Ancak garar da kendi içinde; kaçınması zor olan, kaçınması kolay olan ve derece bakımından bu ikisinin arasında olanlar diye kısımlara ayrılır. Din kaçınması zor olan gararı mazur görmüştür. Örneğin fıstık, fındık, karpuz, nar ve yumurta satımı, temeli yerde bulunan evin satımı, buğday kümesinin altta kalan kısmının satımı, kaplardaki sıvıların iç kısmının satımı böyledir. Din burada mükellefin bildiği nitelikleri yeterli saymış, bunun ötesinde bilinmesi çok zor olan kısımda rızayı şart koşmamıştır.
Hafif zorluk bulunan konulara gelince; örneğin iki köleden veya iki elbiseden birinin satımı, olgunlaşmayan meyvenin satımı gibi akitlerdeki garar satımın geçerli olmasını engeller. Çünkü bu garardan kaçınmak zor değildir.
Derece bakımından kaçınılması zor olan ile kolay olan arasında kalan gara gelince; örneğin kayıp kölenin satımı, ceviz ve bademin kabuğu ile satı-m miskin kabı içinde satımı, buğdayın başağında iken satımı, memedeki ütün satımı böyledir. Bu akitlerin geçerli olup olmadığında farklı görüşler vardır Kaçınılması hafif olan zorluklarda akdin geçerli olmaması gerekir. Çünkü rıza sakatlanır. Kaçınılması zor olan durumlarda ise bu garara katlanılır.
[39] Garar satışı; meydana geleceği kesin olmayan ve bir taraf için aldanma tehlikesi bulunan satışa denir.