sümeyra
Sat 21 January 2012, 11:31 pm GMT +0200
Bazı Ehli Sünnet Âlimlerinin Görüşü:
Ehl-i Sünnetten bazılarına göre; İmanın rükünleri iki tanedir. Bunlar da, kalp ile tasdik ve dil ile ikrardır. Bu âlimlere göre, bir kimse ölüm tehdidi altında, kalbinde tasdik olduğu halde, dil ile ikrar edilmesi lâzım gelen bir şeyi inkâr edecek olursa imandan çıkmaz. Çünkü, samimidir. Fakat, bir kimsenin kalbinde tasdik olmazsa, o zaman kâfir olur. Fakat o kimse, bir mazeret olmadığı, bir tehdit karşısında bulunmadığı halde, İmanını sadece kalbinde tutar, yani kalben tasdik eder de, Müslüman olduğunu ömründe hiç kimseye söylemezse, yani dil ile ikrar etmezse, hem Allah ve hem de Müslümanlar nazarında kâfirdir. Çünkü imanını ilân etmesine hiç bir engel
yoktur.
Bu görüşte olanlar, bazı Ehl-i Sünnet kelam-cıları ile Hanefî Mezhebi'nden olan Şemsü'1-Eİm-metrs-Serahsî ve Fahrü'l-İslâm Aliyyü'l-Pezdevî'dir.
Bu âlimler, görüşlerini bazı âyet-İ kerime ve hadîs-l şeriflerle te'yid ederler:
«Kalbi iman üzere mutmain olduğu halde ikraha uğratılanlar müstesna olmak üzere, kim imanından sonra Allah'ı tanımaz, fakat küfre sine açarsa; işte, Allah'ın gazabı o gibilerin basmadır. Onların hakkı en büyük bir azaptır.»[55]
«Allah'tan başka Hah olmadığını sölyeyinceye kadar insanlarla mukatele etmekle emrolundum.»[56]
imam Azam hazretleri de imam, «kalp ile tasdik ve dil ile ikrar» olarak tarif etmiş ise da; imam Azamın dil ile ikrardan maksadı, o kimseye dünya hükümlerini tatbik edebilmek içindir. [57]
Ehl-i Sünnetten bazılarına göre; İmanın rükünleri iki tanedir. Bunlar da, kalp ile tasdik ve dil ile ikrardır. Bu âlimlere göre, bir kimse ölüm tehdidi altında, kalbinde tasdik olduğu halde, dil ile ikrar edilmesi lâzım gelen bir şeyi inkâr edecek olursa imandan çıkmaz. Çünkü, samimidir. Fakat, bir kimsenin kalbinde tasdik olmazsa, o zaman kâfir olur. Fakat o kimse, bir mazeret olmadığı, bir tehdit karşısında bulunmadığı halde, İmanını sadece kalbinde tutar, yani kalben tasdik eder de, Müslüman olduğunu ömründe hiç kimseye söylemezse, yani dil ile ikrar etmezse, hem Allah ve hem de Müslümanlar nazarında kâfirdir. Çünkü imanını ilân etmesine hiç bir engel
yoktur.
Bu görüşte olanlar, bazı Ehl-i Sünnet kelam-cıları ile Hanefî Mezhebi'nden olan Şemsü'1-Eİm-metrs-Serahsî ve Fahrü'l-İslâm Aliyyü'l-Pezdevî'dir.
Bu âlimler, görüşlerini bazı âyet-İ kerime ve hadîs-l şeriflerle te'yid ederler:
«Kalbi iman üzere mutmain olduğu halde ikraha uğratılanlar müstesna olmak üzere, kim imanından sonra Allah'ı tanımaz, fakat küfre sine açarsa; işte, Allah'ın gazabı o gibilerin basmadır. Onların hakkı en büyük bir azaptır.»[55]
«Allah'tan başka Hah olmadığını sölyeyinceye kadar insanlarla mukatele etmekle emrolundum.»[56]
imam Azam hazretleri de imam, «kalp ile tasdik ve dil ile ikrar» olarak tarif etmiş ise da; imam Azamın dil ile ikrardan maksadı, o kimseye dünya hükümlerini tatbik edebilmek içindir. [57]