- Batı’da İslam karşıtlığı nereye koşuyor

Adsense kodları


Batı’da İslam karşıtlığı nereye koşuyor

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Tue 29 May 2012, 11:17 am GMT +0200
Batı’da İslam karşıtlığı nereye koşuyor?
Özcan HIDIR • 57. Sayı / GÜNDEM


Batı ülkelerindeki İslam karşıtlığında aşırı Hıristiyan sağ parti ve gruplar, Marksist sol partiler ve İslam’dan irtidat etmiş (ex-muslims) grupların önemli bir rolü var. Son yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Almanya ve Hollanda başta olmak üzere Batı Avrupa’daki hemen bütün ülkelerde aşırı sağ ve ırkçı partilerin oylarını artırması önemli bir gösterge. Mesela Hollanda’da İslam, Kur’an ve Hz. Peygamber karşıtı söylemleriyle gündemden hiç düşmeyen ırkçı politikacı Geert Wilders’in partisi (PVV) kamuoyu yoklamalarında 30 milletvekili çıkaracak duruma geldi.

Özellikle 11 Eylül hadisesinden sonra meydana gelen bir dizi olaydan hareketle Batı’da İslam karşıtlığının gözle görülür ve hissedilir oranda arttığında şüphe yok. Zaten araştırmalar da bu yönde bilgiler içeriyor. Bu durum, şüphesiz öncelikle Batı’da yaşayan Müslümanlar olmak üzere bütün dünya Müslümanlarında, İslam karşıtlığının gelecekteki olumsuz seyri bakımından endişelere yol açıyor.

İslam karşıtlığı Batı’da muhtelif şekillerde tezahür ediyor. Buna göre bazen Kur’an’ın “çağ dışı”, “Ortaçağ kitabı” gibi nitelemeler eşliğinde Kur’ân-ı Kerîm’e saldırı şeklinde olurken bazen de İslam’ın “insanları geri bırakan bir din”, “Batı değerlerine aykırı bir din” şeklindeki söylemlerle genel olarak İslam’ın bizatihi kendisine yönelik olabiliyor. Bazen de İslam medeniyeti ve kültürünün temsilcileri olan Müslümanlar, “geri kalmış” kültürün temsilcileri olmakla suçlanıyor; hatta bu söylemler bazı yazar ve politikacılar tarafından açıkça dillendiriliyor.

Ancak son yıllarda İslam karşıtlığı daha ziyade Kur’an’ın tebliğcisi Hz. Peygamber (s.a.v.) üzerinden yapılıyor. Gün geçmiyor ki Batı ülkelerinden birinde Efendimiz aleyhine bir haber, söylem ve eylem medyada yer almıyor olsun. Bu zaman zaman bizzat İslam karşıtı ve ırkçı Batılılar tarafından yapılırken bazen de İslam’dan irtidat etmiş ve “ex-muslims/eski-müslümanlar” adıyla örgütlenmiş kişi ve gruplarca yapılıyor. Zaman zaman da özellikle İran’dan kaçarak Batı ülkelerine yerleşmiş eğitim seviyeleri yüksek bazı “ateistler” eliyle yapılıyor.

Yakın geçmişi bu açıdan gözden geçirdiğimizde doğrudan Efendimiz’i hedef alan şu söylem ve eylemleri sayabiliriz:

1. Danimarka’da meydana gelen Karikatür Krizi ve akabinde gelişen olaylar,
2. Hâlihazırdaki Papa XVI. Benedict’in üç yıl kadar önce İslam’ı “şiddet dini”, ve Peygamber Efendimiz’i de “kılıç elinden düşmeyen bir peygamber” olarak niteleyen beyanları,
3. Hollandalı ırkçı politikacı Geert Wilders’in Kur’an’ı “şiddet kitabı” olarak lanse etmeye çalışan 16 dakikalık Fitne filmi ile Hz. Peygamber’i Hitler’e benzeten hezeyanları,
4. İran asıllı Hollandalı ateist ressam Hoera Sera’nın Efendimiz ile Hz. Ali’yi çirkin bir şekilde tasvir eden resimleri,
5. Amerikalı yazar Sherry Jones’nun Jewel of Madina (Medine’nin İncisi) adlı, Hz. Peygamber ile Hz. Aişe’nin evliliklerini speküle eden, gerçekleri saptırarak anlatan ve dünyada ve özellikle Batı’da tartışılan romanı etrafındaki olaylar. (Türk medyasında da geçtiğimiz günlerde haber konusu olan ancak gereken dikkati de çekmeyen bu romanın yayımı önce yasaklanmış, daha sonra Amerika ve İngiltere başta olmak üzere bütün dünyada pek çok yayınevi, Hz. Peygamber ve Hz. Aişe Validemiz’i hiç de uygun olmayan tasvirlerle gündeme getiren bu romanı yayımlayacağını duyurmuştur).
6. Almanya’nın Münster Üniversitesi’nden mühtedi Müslüman Prof. Muhammed Sven Kalisch’in, Hz. Peygamber’in aslında “tarihî olarak ispatlanamayan mitolojik bir şahsiyet olduğunu” ileri süren hezeyanları. Zeydî Mezhebi’ne mensup olduğunu söyleyen –ama esasen bu mezheple de alâkası olmayan– ve Türkçe dâhil pek çok dili iyi derecede konuşan Prof. Kalisch’in bu iddiası klasik oryantalist dönemde ve günümüzde bazı oryantalistlerin ileri sürdüğü bir iddiadır. Ancak Kalisch’in bu hezeyanının farkı, onun bir “Müslüman akademisyen” olarak Müslüman topluma din dersi öğretmeni yetiştirmek üzere kurulmuş ve Müslüman cemaatler tarafından desteklenen bir kürsünün başkanı sıfatı ile bu iddiada bulunmasıdır. Nitekim tepkiler üzerine Kalisch bu kürsünün başından alınmış; ancak üniversite yönetimi Kalisch’in arkasında durmuştur. 

Hz. Peygamber’e yönelik bütün bu olumsuz söz ve eylemler göz önüne alındığında günümüz Batı dünyasında, daha ziyade Hz. Peygamber üzerinden İslam’a, Kur’an’a ve Müslümanlara saldırıldığı sonucuna varmak zor değil. İslam’ın Batı’da alternatif sunan bir değer olarak yükselmesinin bütün bu olayların meydana gelmesinde önemli bir etkisi var. Zira Hıristiyanlık, özellikle Batı Avrupa ülkelerinde gittikçe gerilemekte ve Kilise’den uzaklaşma oranı %70’lere tırmanıyor. Buna karşılık İslam, namaz, oruç/ramazan, hac ve kurban gibi ibadetleriyle İslam’ı ve inancı Batı toplumlarında görünür kılıyor. Bu ise maneviyat boşluğu yaşayan bazı Batılılar için İslam’ın bir cazibe merkezi olmasına yol açıyor. Bir paradoks gibi görünse de aslında İslam’ın negatif anlamda bile gündemde olması, uzun vadede İslam’ın yararına olabiliyor. Zira başlangıç itibariyle negatif duygularla İslam, Kur’an ve Hz. Peygamber’in hayatı hakkında bilgi edinme ihtiyacı hisseden kimselerden bir kısmının İslam’a bakışı zamanla olumluya dönebiliyor ve sonuçta da bu insanların hidayetine yol açabiliyor. 11 Eylül sonrası dönemde Amerika’da 540.000 kişinin Müslüman olduğundan söz edilmesi, Fransa’da ortalama her gün 4-5 kişinin İslam’a girdiğinden bahsedilmesi boşuna değil.

Öte yandan Batı ülkelerindeki bu İslam ve Hz. Peygamber karşıtlığında aşırı Hıristiyan sağ parti ve gruplar, Marksist sol partiler ve İslam’dan irtidat etmiş (ex-muslims) grupların önemli bir rolü bulunduğunu belirtmeliyiz. En son yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Almanya ve Hollanda başta olmak üzere Batı Avrupa’daki hemen bütün ülkelerde aşırı sağ ve ırkçı partilerin oylarını artırması burada önemli bir gösterge olsa gerek. Mesela Hollanda’da İslam, Kur’an ve Hz. Peygamber karşıtı söylemleriyle –ki bazılarından yukarıda söz edildi– gündemden hiç düşmeyen ve halen 9 milletvekili ile 150 sandalyeli Hollanda Parlamentosu’nda temsil edilen ırkçı politikacı Geert Wilders’in partisi (PVV) kamuoyu yoklamalarında 30 milletvekili çıkaracak duruma geldi. Bu, İslam karşıtlığının ete kemiğe büründüğünü göstermesi, sistemli bir politika halini alması yönüyle özellikle not edilmesi gereken bir olgu. Almanya’da yapılan son seçimde Müslümanlara yönelik sert entegrasyon tedbirleri ile gündeme gelen partilerin güç kazanıp ülke yönetimine sahip olmalarında da, zannımca negatif sonuçlarını yakında göreceğimiz dikkat çekici ipuçları bulunuyor. Zira “entegrasyon” kelimesi, son yıllardaki İslam karşıtlığında, arkasına sığınılan ve esas niyeti kamufle edici bir terim haline gelmiş durumda.

Şu halde bütün bu izahlardan sonra Batı’da yaşayan Müslümanlar olarak ne yapılması gerektiği sorusu burada önem arz eder. Yapılması gerekenlere dair söylenecek çoktur ve bu esasen ayrı bir yazının konusudur. Ancak şu kadar var ki, Batı’da yaşayan Müslümanların yaşadıkları ülkelerin şartlarını da dikkate alan etkili bir iletişim, entelektüel olarak donanımlı ve manevî açıdan dinamik bir İslamî tebliğ ve temsil ortaya koymaları öncelik arz ediyor.