- Başörtülü kadınlar sanattan niye anlamasın?

Adsense kodları


Başörtülü kadınlar sanattan niye anlamasın?

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ehlidunya
Tue 26 July 2011, 03:41 pm GMT +0200
Başörtülü kadınlar sanattan niye anlamasın?

Birkaç yıl önce Köln'de bir kafede Almanya'da yaşayan başörtülü arkadaşlarımla oturuyordum. Uzun zamandır Türkiye'ye gelmeyenler vardı.

Birkaç ay sonra çocuklarını alıp kendi arabalarını kullandıkları küçük bir konvoyla Paris'e baharı karşılamaya gideceklerini söyleyip beni de davet etmişlerdi. Daha on yıl önce araba kullanmayan, alışveriş için bile yorgun eşlerinin işten dönmesini bekleyen, Almanca öğrenmemekte direten bir kadın kuşağı gitmiş, Avrupalı olmanın hareket kabiliyetini içselleştirmiş, yükseköğrenim gören birkaç dil konuşan, tatillerde küçümsendikleri Türkiye'ye gelmek yerine Avrupa'yı kat eden, kongrelere etkinliklere katılan özgüvenli genç kadınlar gelmişti.

Geçen yıl yine doğma büyüme Almanyalı olan bir arkadaşım çocuklarını alıp geldi ve onlara bütün Anadolu'yu tek başına araba kullanarak, binlerce kilometre yol yaparak gezdirdi yaz boyu, ata ülkelerini tanısınlar diye. Süreci izleyen kişiler için şaşırtıcı olmayan durumlar.

Gündüz Vassaf'ın Radikal gazetesindeki Türk İslam Sentezi Bach-Metallica adlı yazısını okuyunca çok şaşırdım doğrusu. Keşke Annem Belkıs kitabında anlattığı annesinin tecrübesine başörtülü kadınların duyduğu ilginin birazını o da başörtülü kadınların tecrübesine ve var olma biçimine duysaydı bir yazar ve entelektüel olarak. Bu ülkede sanatın insanı aşkın bir boyuta taşıyan, körlükleri gideren, farklılıklarla buluşturan misyonuna tanık olmak kolay olmuyor.

Vassaf sanata epeyce misyon yüklüyor ama genç bir kızın dillendirdiği gibi "burada sanatla ilgilenen insanların birçoğu daha çoğulcu, sevecen, geniş yürekli olmak şöyle dursun, hiçbir sergiye gitmeyen, konser dinlemeyen insanlardan daha katı, önyargılı, kibirli ve komik derecede bağnaz. Gettolarında yaşayan, farklı bir insanla karşılaşıp ezberlerinin bozulmasından korkan konforlu zihinlere sahip insanlar".

Bir seferinde İstanbul Film Festivali'nde gösterime giren filmler için bilet almak üzere Beyoğlu Fitaş'ta sıraya girdiğimde birkaç sıra önümdeki genç başörtülü bir kız için iki kadın herkese duyurarak "neden evinde oturup bir koca bulup üç çocuk yapmıyor ki, burada yer işgal ediyor gereksiz yere" diyorlardı. Her yerde "sahip" gibi davranmaya sistem tarafından alıştırılmış, bu yüzden gelişememiş insanlar.

SANAT HERKESİN EZBERİNİ BOZMALI

Türkiye'nin önemli roman yazarlarından Afet Ilgaz hem de altmış yaşlarında akılalmaz bir engellemeyle karşılaşmış, bir klasik Türk müziği konserine alınmamıştı başörtülü olduğu gerekçesiyle.

Mercan Dede'yi dinlemeye gelen genç başörtülü bir gazeteci de aynı şekilde bir müzik mekânının kapısından çevrilmişti yasağı özel alana doğru genişletmekte bir beis görmeyen işletmeciler tarafından.

Kardeş Türküler grubunda gitar çalan Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Rumeysa Çamdereli de basında manşet olmuştu hayret makamında. Esin Afşar diyordu ki "tiyatroya gidiyorum oradalar. Biz de buradayız demek için anlasalar da anlamasalar da her yere gidiyorlar". Daha bunun gibi nice acınası açıklama.

Geçen yıl Bahman Ghobadi bir festivalde İran'ın en muhalif yönetmeni olarak ilan edilip "Kimsenin İran Kedilerinden Haberi Yok" filminin ilk gösterimi yapıldığında salondaydı ve filmin sonunda soruları cevaplamıştı. İran aşırı derecede kötüleniyordu filmde. Salondan bunu teyit edecek konuşmalar yapıldı. Bir iki şey söylemek istesem de söz alamadım. Herkes ezberlerinin onaylanmasının huzuru içindeyken İranlı Azeri bir genç söz alıp bu kadarı doğru değil, sanata kıymet veriliyor, sinema büyük destek görüyor vs. meyanında konuşmaya başlayınca salonun çoğunluğundan ne kadar tepki aldığını kimsenin bu farklı görüşe dayanamadığını hatırlıyorum. Üstelik dindar bir genç değildi ve zaten canı gönülden reformistlerin yanındaydı.

Sanat sürekli önyargılarımızı beslesin, doğru sandıklarımızı onaylasın, bizi keyiflendirsin istiyoruz galiba. Sanat anlamların buyuruculuğunu sarsmıyorsa, bizi kendi halimize bırakıp gidiyor, yeni yollar açmıyorsa, var olana boyun eğdiriyorsa olmasa da olur doğrusu. Savaş lordları gibi, herkesi tekdir eden başöğretmenlik yapan sanat lordları da var ve bu sanata yakışan bir şey değil.

Başörtülü kadınların sanattan anlamadığını düşünenler acaba geçen yıl başörtülü ressam Hülya Yazıcı'nın küratörlüğünü yaptığı ve dindar kadınların eserlerinin sergilendiği "Şehrin Gizli Dili" adlı trienali izlemişler mi? Başörtülü kadın şairlerden, hikâye yazarlarından herhangi bir metin okumuşlar mı? Çeşitli eğitim ve sanat kurumlarında hikâye, sinema, fotoğraf ve sanat atölyelerinin başörtülü genç kızlarla dolup taştığını biliyorlar mı?

2006'da Pera Müzesi'nde önemli bir resim sergisi vardı: Kadınlar Resimler Öyküler-Modernleşme Sürecindeki Türk Resminde "kadın" İmgesinin Dönüşümü. Sanat tarihi çalışmalarının ve cumhuriyet kadını projesinin yansımalarını görebileceğim sergiyi kaçırmak istememiştim. Kronolojik olarak sıralanan resimlerden ilki Halil Dikmen'in Portakal Bahçesi adlı eseriydi. Normalde resmi bağımsız olarak bir yerde görseydim birlikte portakal toplayan erkekleri ve başı örtülü köylü kadınları görünce eşitlik duygusuyla dolardı içim. Birlikte çalışıp üretip doğal bir surette saygıyla yaşayan sade yalın güzel insanlar. Oysa resim "kadınımızın" evriminin başlangıç noktasını temsilen oradaydı anlaşılan. Sonraki resimlerde bir erkeğin önünde adını yazdırmak için sıraya giren, sonra başı açık bir kadın tarafından kara tahtanın önünde okuma yazma öğretilen başörtülü köylü kadınlar vardı. Pencerenin yanında hülyalı bir şekilde kitap okuyan kadına ulaştığımızda başörtüsü çıkmış ve etek diz hizasına gelmişti. Arada Zeki Faik İzer'in İnkılâp Yolunda eserinde cumhuriyetin basamaklarını tırmanan kadınlar. Sonra sırasıyla pikaplardan müzik dinler, plajlarda güneşlenirler. Serginin en görkemli tablosu İbrahim Çallı'nın Balo adlı eseriydi bana göre. Muhtemelen klasik müzikle dans eden kadın figürleri cumhuriyet kadınına en büyük hedef olarak gösterilmiş gibiydi aklımda kaldığı kadarıyla. Sergiye birkaç resim öğretmenimiz liseli öğrencilerini getirmişlerdi. Bu tarihî sergide ironik biçimde dolaşıyordum aslında. Bunu öğretmenlerin öğrencileriyle beni göstererek konuşmalarından anlamıştım. Bu ilerleme çizgisinin dışında görülüyor ve kınanıyordum anladığım kadarıyla. Portakal bahçesinden sonra işler karışmış, salondaki başörtülü kadın yüzünden serginin rol veren buyurgan teması yara almıştı. İşte Gündüz Vassaf'ın tekrar düşünmesi gereken şey de bu: Rol vermek istediği kimseleri daha yakından tanımalı ve gelişmelerin hızına yetişemeyen insanların hırçınlığını da görmeli. Bir de kızlar Metallica yerine Linkin Park dinliyorlar sanırım.

zaman