sumeyye
Wed 24 November 2010, 04:51 pm GMT +0200
“Başımıza Büyük Bir Şey Geldi!”
Her insanın Allah’ın kendisine bahşettiği fıtrat ve akıl gibi nimetlerle sorumlulukları başlamıştır. Ardından Kitap ve Peygamber gibi iki hidayet kaynağıyla desteklenmiştir. Bu Allah’ın bir lütfudur. Bunlar içerisinde Allah’ın insana lutfettiği en önemli nimet ‘Akıl’ dır. Zira insanoğlunun imtihana tâbi tutulması için ‘akıl-baliğ’ olması şartı vardır. Unutulmamalıdır ki ‘Kitab ve Peygamber’ ise hidayetin yanılmaz kaynaklarıdır. Bunlarla birlikte Allah insana ‘iki yol’ ve ‘irade’ vermiştir. Dileyen dilediğini, sonuçlarına katlanmak şartıyla, seçmekte hürdür. Bu sebepledir ki insanlık tarihi, düşünce tarihidir. Aklı kullanmama, faal tutmama, bunun tersi süreçtir.
Yaratıcıyı, kâinatı ve insanın yaratılış gayesini anlama gayreti bir birikim ortaya çıkarmış ve buradan hareketle çeşitli düşünce akımları doğmuştur. Her ne kadar peygamberler insanların zihinlerini gereksiz ve yanlış düşüncelerden arındırarak tevhidi dünya görüşünü onların hayatlarına hâkim kılmak için kavimleri içerisinden seçilse de; peygamberlerden sonra, zamanla yitirilen hassasiyetler küfür ve şirke kapı aralamış ve hayat fesada uğramıştır. Tevhid nizamı, peygamberlerle yinelenirken, her seferinde mukavemetle karşılaşmış ve geçmiş fikir akımlarının veya atalarının hayat tarzlarının hasımı ilan edilmiştir. Atlanmaması gereken bir noktada; bunu makam ve menfaatlerini kaybetmeme korkusuyla yapmalarıdır. Tarih boyunca genellikle tevhide karşı çıkanlar içinde bulundukları toplumların ileri gelenleridir.
Peygamberler bütün bir hayatın Allah’a has kılınarak yaşanması için gönderilirler. Kur’an : "Andolsun ki biz her ümmete: ‘Allah’a kulluk edin, putlardan kaçının.’ diye (tebliğ için) bir peygamber göndermişizdir.”1 Mealindeki beyanıyla peygamberlerin gönderilişinin ve insanın yaratılışındaki amacın sırf Allah’a kulluk ve ortaklardan kaçınmak olduğunu belirtir. İslam’ın temeli budur. Faruki: “Allah’ın kendisine ortak koşulması dışındaki bütün günahların affedilebileceği sözü,2 tevhidin Allah’ın en büyük ve en önemli emri olduğunun delilidir.”3 der. Ve yine: “Hiç şüphesiz, İslam’da hiçbir emir tevhid olmadan sabit olmaz.”4 demek suretiyle tevhidin belirleyiciliğini, ana unsur oluşunu göstermeye çalışır. Hz. Peygamber’in (sav) tebliğine ilk Kelime-i Tevhid ile başlaması bu kanaati güçlendirmektedir. İlk inen ayetlerin büyük çoğunluğu ‘La ilahe illallah’ çerçevesindedir. Henüz siyasi, sosyal, ekonomik muhtevalı ayetlerin inmediği bir dönemde, bu hakikat karşısında Mekke ileri gelenlerinin: “Başımıza büyük bir şey geldi.” Sözleriyle korku ve endişelerini dile getirmelerini tarih ve siyer kitapları haber vermektedir. Çünkü Arapça konuşan bir topluma, Arapça inen ayetler, müşriklerce de net bir şekilde anlaşılıyordu. Ve onlar ‘La’ demenin dayanılmaz zorluğunu iliklerine dek hissediyorlardı. “Biz seninle birlikte doğru yola gelirsek yurdumuzdan atılırız.” Diyerek endişelerini ifade etmişlerdir. Onlar İlah’ın, Rabb’in ve Melik’in ne anlama geldiğini ve birbirleriyle ilintili olan kavramlar olduğunu çok iyi biliyorlardı.
“Andolsun onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye sorsan, mutlaka “Allah” derler.”5 Bu ayetten anladığımız bir diğer husus da müşrik olanların Allah’ın varlığına ve bir olduğuna inanıyor olmalarıdır. Yalnız, onların; Allah hiçbir şey vahyetmemiştir diyerek Allah’ı gereği gibi takdir edemediklerini (kavrayamadıklarını)6 yine Kur’an haber vermektedir. Hayatlarında, Allah’tan daha fazla yer verdikleri, güven ve saygı duydukları, titizlikle ellerinde tutmaya çalıştıkları nesneler bulunduğu için ortak koşmuş olduklarını ve bu sebeple de müşrik olduklarını biliyoruz.
‘Allah’tan başka ilah yoktur.’ Derken ‘ilah’ kavramının karşılığı olan; yöneten, kural koyan, davranış biçimi ve hareket tarzı belirleyen, kulluk edilen yegâne ilah’ın Allah olduğu vurgulanmış olmaktadır.
Birçok kavramda olduğu gibi Tevhit’de bu gün sadece ‘Allah’tan başka İlah yoktur’ şeklinde anlaşılmaktadır.
Fatiha Suresi’nde geçen ‘yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz’ düsturu bunu çok güzel açıklamaktadır. Kısaca hayatın ve onu ilgilendiren her şeyin tek tanzim edicisi ve otoritesi Allah’ın ehadiyetidir. Bu ise kayıtsız ve şartsız teslimiyet duyulduğu takdirde; boyunduruktan kurtarılmış, çok başlılıktan, tutarsızlıklardan, fahşa ve münkerden arındırılmış bir hayat demektir. Bu hayat tarzının adı ed-Din olan İslam’dır. Böyle bir hayat ise ‘İbadet’tir. Zamanla iyi niyetle eklenenler bidatları oluşmuştur.
Kelime-i Tevhid ile Resulullah(sav) müşrik bir toplumu karşısına alırken, aynı zamanda mü’min bir toplum yetiştirmiştir. Ancak zamanla Hz. Peygamberin; ‘La ilahe illallah diyenin cennete gireceğini’(Buhari, Müslim) ifade eden müjdesi kimi çevrelerce yanlış anlaşılmıştır.
1 16 Nahl, 36
2 4 Nisa, 48
3 İsmail R. Faruki, Tevhid, s.28, İnsan Yay., 2006
4 A.g.e., s.29
5 31 Lokman, 25
6 6 En’am, 91
Yunus Polat