- Başarının Zirvesindekiler ve Yalnızlık

Adsense kodları


Başarının Zirvesindekiler ve Yalnızlık

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ehlidunya
Sat 14 April 2012, 08:01 pm GMT +0200
Başarının Zirvesindekiler ve Yalnızlık

Hayatta başarılı olmak ister misiniz?" sorusuna herkes istisnasız "Kim istemez!" cevabını verir. Doktor, avukat, futbolcu, sanatçı veya zengin bir işadamı olmak için birçok kişi hiç durmadan çalışır. Okulda en iyi notları almak, iyi bir diplomayla mezun olmak, imtihanlarda dereceye girmek, iki üç yabancı dili iyi seviyede öğrenmek, bir daireye müdür veya yıldız bir futbolcu olmak, bir kurum veya üniversitede kariyer yapmak, kişinin başarı hanesine yazılabilecek misâllerden sadece birkaçıdır.

Mutlu bir hayat sürmek için sadece meslekî başarı yeterli midir? Veya hayatta başarılı olmaktan maksat nedir? Hemen belirtelim ki, mesleğinde başarılı olmakla, hayatı (bütün yönleriyle) başarmak aynı şeyler değildir. Aslında burada çok farklı olmalarına rağmen, birbirine karıştırılan iki perspektif sözkonusudur. Zîrâ iş hayatında başarılı olan birçok insanın hayatın diğer sahalarında başarılı olamadığı görülür. Etrafımıza veya medyaya göz attığımızda bunun birçok misâline şahit oluruz: zengin ama mutsuz.. maddî her türlü ihtiyaçlarını karşılayabilecek imkânlara sahip ama cinnet geçiren.. okuldaki bütün dersleri pekiyi ama, bencil ve büyüklerine karşı saygısız.. başarılı politikacı ama eşini aldatan.. mesleğinde ve kariyerinde çok başarılı ama, mutlu bir yuva kurma veya devam ettirme konusunda başarısız.. profesör ama çocuklarıyla kavgalı...

Günümüz toplumlarında yaldızlı dış görünüşe, zenginliğe, lükse, her şeyin yolunda gittiğini lanse eden haberlere aldanılmamalıdır. Pozitivizmi ve maddeciliği esas alan Batı medeniyetinin insanlara ve toplumlara mutlu ve huzurlu bir hayat sunmada başarılı olduğu söylenemez. Eğer başarılı olsaydı, Batılı modern toplumlarda boşanmalar, kötü alışkanlıklar, uyuşturucu bağımlılığı, davranış bozuklukları ve daha nice sosyal problem bu kadar çok görülmezdi. Dünyaca ünlü genç bir İngiliz pop şarkıcısının evinde ölü bulunması münasebetiyle, birçok starın hayatını araştıran bir Alman dergisinin, başarının zirvesindekilerle alâkalı kapağına taşıdığı şu üç tespit önemlidir: Yalnızlık, depresyon ve alkol.

Başarılarıyla ün salan ama hayatı başaramayan insanları her sahada görebiliriz. Günümüzde bütün toplumlar, mesleğinin zirvesine çıkan fakat hayatı başaramayan, mutsuz insanların trajik hikâyeleriyle doludur. Kendini sadece işine veren bu insanlar, yeterince sosyal bir çevre edinememekte; hayatı yalnız, yapayalnız yaşamak mecburiyetinde kalmaktadır. Beşerî ve kültürel açılardan oldukça güdük bir hayat süren bu kişiler, ileride telâfisi imkânsız problemler yaşarlar.

Acaba bu insanlar, hayatı bütün yönleriyle başarmaktan neden acizdir? Çünkü meslekî başarının ve hayatı başarmanın kriterleri birbirinden çok farklıdır. Hayatta başarılı olmanın olmazsa olmaz şartlarından biri, değerler ekseninde kendisiyle, çevresiyle ve Yaratıcı'sıyla barışık yaşamaktır. Bu değerlerden bazıları şunlardır: şahsiyetli, karakterli, güvenilir, sabırlı ve kanaatkâr olmak; anne-babaya ve yaşlılara hürmet etmek; hayâ, iffet, inanç, azim sahibi ve vefalı olmak; sözünde durmak, insanları arkasından çekiştirmemek, varlığı Yaradan'dan ötürü sevmek, öldükten sonra hesap verme duygusuyla yaşamak... Bazı insanların bu değerlere sahip olmadan sadece mesleğinde, kariyerinde başarılı olmakla, her şeyi hâllettiklerini sandıklarına ve dolayısıyla yanıldıklarına şahit oluruz. Eşlerden biri avukat, diğeri sosyal bilimci olmasına rağmen, sözkonusu kişiler evliliklerinin üzerinden bir yıl geçmeden boşanıverirler. Bir ânlık nefsanî duygunun tesiriyle âşık olduğunu zannettiği birine kaçan mesleğinde başarılı bir genç kız, üç ay geçmeden annesinin evine geri dönüverir. Sadece nefsanî duygularla hareket edildiğinde, yakınların bu konudaki düşüncelerine değer verilmediğinde, karşılıklı saygı ve sevgi içinde adım atılmadığında, daha doğrusu hayatı başaracak temel ahlâkî donanıma sahip olunmadığında böylesi düş kırıklıkları kaçınılmaz olur.

Son otuz yılda başarılı olma üzerine sayısız yayın yapılmıştır; ancak başarılı gençleri bekleyen tehlikeler, her nedense hep gözardı edilmiştir. Öyle ki, meslekî başarıyı her şeyin üzerinde tutan, hattâ putlaştıran bir toplumda yaşar hâle geldik. Başarı âdeta küçük yaşlardan itibaren ulaşılması gereken bir 'kızıl elma' gibi algılanmaktadır. Talebeler sanki ikiye bölünmüş durumdadır; başarılı-başarısız; kazanan-kaybeden. Ailelerin ise enerjilerinin büyük bir bölümünü, okul başarısını önceleyerek harcadıkları ve çocuklarını hayata hazırlama noktasında zayıf kaldıkları görülmektedir. Gerçekten okul başarısı her şey midir? Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri Dokuzuncu Mektup'ta bize şu mealde bir bakış açısı sunar: Şu dünya hayatında en mutlu insan odur ki, dünyayı bir misafirhâne olarak görüp ona göre hareket etsin. (...) Dünyaya ait işler, kırılmaya mahkûm şişeler hükmündedir. Ahirete yönelik işler ise, gayet sağlam elmaslar kıymetindedir. İnsanın yaratılışındaki şiddetli merak, güçlü muhabbet, dehşetli hırs, inatlı talep ve bunun gibi şiddetli duygular, ahiret hayatını kazanmak için verilmiştir. O hisleri şiddetli bir surette, geçici, dünyevî işler için kullanmak, o uğurda tüketmek, fânî ve kırılacak şişelere, ebedî elmas fiyatlarını vermek demektir.

Dünya ve ahiret hayatına yönelik hedeflere ulaşmak için çok mühim bir binek olan başarı, dinin de emridir; zîrâ "İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır." (Necm Sûresi, 39). Ancak başarı bazılarına göre sadece kariyer ve para; bazılarına göre ise, daha onurlu bir hayat yaşamak, dünya ve ahiret saadetine giden yoldaki engelleri aşmaktır. Yanlış olan; büyüklerine, çevresine saygıyı kaybettirecek ve kendi benliğini putlaştıracak, bencilliğini pekiştirecek kadar meslekî başarıyı kutsal görmektir. Neticede meslekî başarı, kırılmaya mahkûm bir şişe iken, onu elmas hâline getirmek (uhrevîliğe dönüştürmek), bizim elimizdedir. Bunun anahtarı da, 'Niçin başarılı olmam gerekir ve başarıyı hangi gaye için kullanacağım?' sorularında saklıdır. Eğer kişi sadece kendi için, çok para kazanma hedefiyle başarı arkasında koşuyorsa, bu başarı kısıtlı ve geçici olduğundan insanı mutlu etmeye yetmez. Böyle bir insan, okul derslerinde veya mesleğinde başarılı, ama her fırsatta bencilliğini vurgulayan, belki farkında bile olmadan egosunu şişiren, kibrinden yanına yaklaşılmayan ve insanlar tarafından sevilmeyen birine dönüşür. Zîrâ insan, kendisine verilen kabiliyetleri, eğer nefis ve dünya hesabına kullanırsa ve dünyada ebedî kalacak gibi gafilâne davranırsa kazancı; kötü ahlâk, israf ve faydasız işler olur. Fakat başarı, potansiyel insandan kâmil insan olmaya geçişte bir atlama taşı olarak kullanılıyorsa, daha derin bir mânâ ifade eder. Bu yüzden başarı, "cüz'î iradeyle, küllî iradenin birbiriyle birleşmesi, denk düşmesi" diye tarif edilmiştir.

Şüphesiz en akıllıca yol, hayatı başararak, mesleğinde ve kariyerinde başarılı olmaktır. Hayatı başarmanın yolu ise, ancak aile içi eğitimle ve çağın problemleriyle yüzleşerek ortaya konan eğitim sistemiyle inşa edilebilir. İstikamet üzere yaşamanın en kestirme yolu, başarıyı uhrevî bir amele dönüştürmektir. Aksi hâlde genç insanların, başarılı olmaya teşvik edildikleri kadar, insan-ı kâmil olmaya da teşvik edilmedikçe, içine düştükleri hedonizm (hazcılık, hayatın tadını ve lezzetini çıkarmayı bir hayat felsefesi hâline getirme) ve narsizm (ben sevicilik, kendisini aşırı derecede sevme, yüceltme ve diğer bütün insanları aşağılama, küçük görme) bataklığından kurtulmaları zordur. Bu tür insanlarda başarının narsizmi, narsizmin de olumsuz davranışları tetiklediği bir kısır döngü oluşur. Bu yüzden başarı ve kariyer müptelâsı hâline gelen insanlar, sosyal hayatta ve insanlar arası münasebetlerde de sanıldığının aksine pek başarılı olamaz. Hâlbuki okul başarısı ve meslekî başarı, daha yüce ideallere ulaşma için kullanıldığında, İlâhî lütuflar artar, dünya ve ahiret saadetine vesile olur. Bu perspektiften bakıldığında Müslüman, çalışkan ve başarılı olmak mecburiyetindedir.

Fethullah Gülen Hocaefendi'ye göre; "İnsan Cenâb-ı Hakk'a güvenir, sa'ye sarılır, hikmete râm olur, kendi vazifesini eda ederse ve elde ettiği başarıları bir şükür vesilesi olarak değerlendirirse, kendine güvenenlerin çok ötesinde bir performans gösterir; çok büyük başarılara ulaşabilir. Fakat her başarı, onu bir kere daha yeni bir şükür koridoruna sürükler; enaniyet ve bencillik bataklığına düşmekten muhafaza eder." Bu düşünce ufkuna ulaşmak, madde ve bedenin hayat seviyesinden sıyrılıp, kalb ve ruhun hayat seviyesine yükselmeyle mümkündür.

Özetleyecek olursak; gençleri başarılı olmaya motive ederken, onların yüzünü hayırlı şeylere çevirmek, eğer yanlış zeminde bulunuyorlarsa mecrâlarını değiştirmek son derece mühimdir. Çünkü sadece kariyer ve maddî birtakım beklentiler uğruna verilen onca mücadele neticesinde insanın kazancı kocaman bir "hiç" olabilir. Zîrâ geriye dönülüp bakıldığında, sadece Allah'ın rızasına dönük başarıların elmas kıymetinde, diğerlerinin ise bir hiç hükmünde olduğu görülür.

sızıntı