sumeyye
Fri 14 January 2011, 03:43 pm GMT +0200
"Bana Kur'ân Oku"
138. Abdullah bin Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah (s.a.v.) bana,
"Bana Kur'ân oku" buyurdu.
"Kur'ân sana indirildiği halde ben mi sana okuyacağım?" dedim.
"Evet, onu başkasından dinlemeyi seviyorum" buyurdu.
Nisa Sûresini okumaya başladım.
"Kıyamet gününde her ümmetten peygamberleri o ümmet üzerine bir şahit ve seni de bunlar ve bütün insanlar üzerine bir şahit olarak getirdiğimiz zaman onların hali nasıl olacak?"[515] âyetine geldiğimde gözlerinden yaşlar boşanıyordu. Durdum.
"Dilediğini iste, dileğin yerine getirilecek" buyurdu.[516]
"Ben Sizden Ücret İstemiyorum"
139. Abdullah bin Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Kureyş'ten hiçbir kabile yoktur ki, Resûlullahın onlardan bir annesi bulunmasın. Hatta onun Hüzeyl kabilesinden de bir annesi vardır. Bunun içindir ki, Cenâb-ı Hak,
"De ki: Ben sizden bir ücret istemiyorum"[517] Ancak benimle olan akrabalık haklarınızı korumanızı, bana hıyanet etmemenizi, beni yalanlamamanızı, bana eziyet etmemenizi istiyorum." [518]
İzah
Kureyş kabilesinin hepsi birbirine akraba idi. Kadınlarının çoğu Resûlullahın ya anne tarafından veya baba tarafından yakını oluyordu. Hadiste bu yakınlık "anne" olarak ifâde edilmiştir.
Bu akrabalık sebebiyledir ki, Allah onlardan Resulüne olan akrabalık haklarını yerine getirmelerini istemiş şöyle buyurmuştur:
"De ki: Sizi davet ettiğim şeye karşılık size olan yakınlığımdan dolayı beni sevmenizden ve akrabalık haklarını yerine getirmenizden başka bir ücret istemiyorum."[519]
Şa'bi yukarıdaki hadisi şöyle rivayet eder:
"İnsanlar bu âyet hakkında bize çok sordular. Biz de bu âyeti Abdullah bin Abbas'a sorduk. İbni Abbas (r.a.) "Bu âyet şu mânâya gelir" dedi:
"Allah'ın Resulü (s.a.v.), Kureyş'in nesebinin merkezini teşkil eder. Kureyş'in her boyu, mutlaka ona dayanır. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak,
"De ki: Sizi davet ettiğim şeye karşılık, size olan yakınlığımdan dolayı, beni sevmenizden, bana sempati duymanızdan başka herhangi bir ücret istemiyorum."
Buyurdu ki, bu şu mânâya gelir:
"Siz, benim kavmimsiniz. Sözlerimi dinlemeye ve bana itaat etmeye daha layıksınız. Dolayısıyla eğer siz bana itaat etmezseniz, hiç olmazsa akrabalık hakkını gözetin, bana eziyet etmeyin ve bana karşı çıkmayın."[520]
Resûlullahtan Bir Hatıra
140. Câbirbin Abdullah (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah (s.a.v.) benden bir deve satın aldı ve Medine'ye kadar devenin sırtını (ona binmeyi) bana tahsis etti.[521]
İzah
Zikrettiğimiz kaynaklarda bu hadis değişik rivayetlerle geniş olarak yer alır. Bu rivayetleri birleştirdiğimizde hadis şöyledir:
"Resûlullah ile bir gazada bulundum. Altımda nerede ise yürüyemez bir halde kendisiyle su taşıdığım hasta bir devem vardı. Resûlullah (s.a.v.) bana yetişti ve,
"Devene ne oldu?" buyurdu.
"Hastadır" dedim.
Resûlullah (s.a.v.) hayvanı sürdü ve ona duâ etti. Akabinde hayvan bütün develeri geçmeye başladı. Resûlullahın sözünü işiteyim diye dizginini çekiyor, fakat onu durduramıyordum. Resûlullah biraz sonra bana yetişti ve,
"Deveni nasıl buluyorsun?" diye sordu.
"Afiyette görüyorum. Ona senin bereketin ulaştı" dedim.
"Onu bana satar mısın?" buyurdu.
Ben utandım. Çünkü ondan başka su taşıyacak devemiz yoktu. Fakat yine de "Evet" dedim. "Bir adamın bende bir altın alacağı var. Bu para karşılığında deve senin olsun" dedim. Ve Medine'ye varıncaya kadar binmem şartıyla deveyi kendilerine sattım.
Resûlullah Bilal'e,
"Ona bir altın ver. Biraz da fazla ver" buyurdu.
Bunun üzerine Bilal bana bir altın ve bir kırat para verdi.
Medine'ye vardığımızda deveyi kendilerine getirdim. Arkamdan bana şu haberi gönderdi:
"Acaba deveni alayım diye sana fiyat kırdım mı dersin? Para da, deve de senin olsun."
Câbir (r.a.) fakir bir Sahabî idi. Böylece Resûlullah kendisine ihsanda bulunmuş oldu. Câbir, Resûlullahın verdiği bir altın ile borcunu Ödediğini, fazlalık parayı da bereket umarak uzun müddet sakladığını, Harra Savaşında onu Şamlıların aldığını bildirmiştir.
Hadislerde devenin ücreti ile ilgili farklı rivayetler vardır.
Böyle bir satışın caiz olup olmadığı ile ilgili âlimler arasında farklı görüşler vardır. Biz bunun tafsilatına girmeyeceğiz. Hadisi fıkhı bir hükme kaynak olarak değil, Resûlullahtan bir hatıra olarak zikrettik.[522]
[515] Nisa: 4/41.
[516] Buhari, Fezâilü'l-Kur'ân: 32, 33; Mu'cemü'l-Evsat, 2:353 (16107); Tirmizî, Tefsir 5:237 (3024) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/220-221.
[517] Şûra: 42/23.
[518] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/221-222.
[519] Bu âyete başka mânâlar da verilmiştir. Ancak buraya uygun olan mânâ bu şekildedir.
[520] Fahreddin er-Râzi. Mefâtihü'l-Gayb (Tefsîr-i Kebir Tercümesi), 19:447. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/222.
[521] Buhâri, Cihad: 49, 113, Vekâlet: 8; Mesâcid: 59, Büyü: 34; İstikraz: 1, 7, Mezâlim: 26, Hibe: 23; Müslim, Müsâkat: 109-117; İmârat: 181; Tinnizl Büyü: 30; Nesâî, Büyü: 77; Ebû Dâvud, Ticâret: 71; İbni Mâce, Ticâret: 29. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/223.
[522] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/223-224.